Bir önceki yazıda belirtildiği üzere İsveç 1760″larda fikrî temelleri atılmaya başlayan bir süreçle, 1850-1950 arasında nüfus olarak iki, gelir olarak sekiz kat büyüdü. Fakir bir ülke olmaktan çıktı, dünyanın en zenginleri arasına girdi. Ancak, siyasette yalnızca liberaller yoktu. Liberal politikalara değişik derecelerde karşı çıkan muhafazakârlar da vardı. Sonra sol siyasî gruplar doğdu. 1889″da İsveç Sosyal Demokrat Partisi kuruldu. Sosyal demokratlar başlangıçta liberal fikirlerin etkisindeydi. 1932″de iktidara geldiklerinde şirketleri devletleştirme planlarından vazgeçtiler, çünkü üretimdeki artış sayesinde uygulamak istedikleri reform programlarının maliyetlerini karşılayabileceklerini anlamışlardı.
1950 yılı itibariyle İsveç dünyanın en zengin ülkelerinden biriydi. Toplam vergi yükü GSYİH”nın sadece %19″uydu. Oran yavaş yavaş arttı ama 1965″e kadar %30″u aşmamıştı. 1970″lerden itibaren enternasyonalist solcu akımlar yükseldi. Sosyal Demokratlar işçi piyasasına egemen oldu. Kamu harcamaları ikiye katlanarak %60″a ulaştı. Devlet büyüdü, vergi oranları yükseldi. Ülke daha liberal ekonomi politikaları döneminde yaratılan zenginliğin üzerine oturduğu için başlarda sorun yaşanmadı. Ancak, 1980″lerde büyüme oranları düşmeye başladı. 1990″lar kriz yıllarıydı. İsveç parası %45 oranında değer kaybetti. Ülke şeffaf olmaktan çıktı. Küçük ve orta ölçekli işletmeler büyüyemezken, mevcut şirketler yenilik getiremedi. 2000 yılı itibariyle, var olan 50 büyük şirketin 49″u 1970 öncesindeki laissez faire (bırakınız olsunlar) döneminde kurulmuştu. İsveç ekonomisinin devletçileşme sürecinde eğitim ve sağlık devlet tekeline girdi. 1975 -2000 arasında kişi başına gelir ABD”de %72, Batı Avrupa”da %64 İsveç”te ise %43 büyüdü. 1970 yılında dünyanın 4. en zengin ülkesi olan İsveç 1993 yılında 14. sıraya geriledi.
Bu kötüye gidiş liberal aydınların ve politikacıların dikkatini çekti. Tabiri caizse deniz bitmeye başladığı için diğer görüşlerden insanlar da gidişatta bir değişiklik yapılması gerektiğini gördü. Böylece, İsveç”te 2000″lerde ciddî bir dönüşüm başladı. İstikamet daha fazla değil daha az sosyal demokrasi, daha çok değil daha az devlet müdahalesiydi. Üstelik, The Economist”in geçen seneki bir sayısında (2 Şubat 2013) işaret edildiği üzere, bu dönüşüm sadece İsveç”te değil, onunla birlikte Norveç, Danimarka ve Finlandiya”da da vuku buldu.
İsveç”te ve diğer nordik ülkelerde neler değişti, değişiyor? Hemen hemen tüm temel alanlarda değişim gerçekleşiyor. Birkaç tanesini saymak, İsveç”i cennete benzer bir sosyal devlet model olarak görenleri hayli şaşırtabilir. 1990″lar ve 2000″lerde yapılan reformlarla devletin GSYİH içindeki payı %18 azaldı, hâlihazırda Fransa”nınkinden az ve çok geçmeden İngiltere”ninkinin aşağısına düşebilir. İsveç”te vergiler azaltıldı. Kurumlar vergisi, ABD”dekinden düşük bir oranla, %22. İsveç emeklilik sistemini reforme etti. Çalışırken öde emekli olunca öden (pay as you go) sisteminin yerine NDC (National Defined Contribution) sistemini getirmede Avrupa”ya öncülük etti. Bu sistem eski sistemin finansman modelini muhafaza ediyor, fakat insanların emekli olunca elde edeceği ödemelerden ziyade çalışırken sisteme yaptığı katkıları vurguluyor. Bunun sonucu finansal sisteme istikrar kazandırılması. (Bu sistemi bir başka yazıda daha ayrıntılı tanıtmayı umuyorum.)
İsveç”in bütçe açığı GSYİH”nin %0.3″ü. Bir fikir edinmek için, oranın ABD”de %7 olduğunu hatırlatalım. Kuzeyliler kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde pragmatik yolları benimsedi. Danimarka ve Norveç kamu hastanelerinin özel şirketler tarafından çalıştırılmasına müsaade ediyor. İsveç”te genel bir eğitim çeki uygulaması var. Bu, dünyadaki en yaygın eğitim çeki tatbikatı. Aynı sistem Danimarka”da da mevcut. Kuzey ülkelerinde bütün okulların ve hastanelerin performansı ölçülüyor. Hükümetler şeffaf olma baskısı altında. Herkes resmî kayıtlara ulaşma hakkına sahip. Kamu, OECD”in %15 ortalamasına karşın, %30″la en büyük işveren. Fakat, İsveç hükümetleri piyasaya müdahalede isteksiz. Amerikalıların 50 milyar dolar enjekte edip GM”i (General Motors) kurtarmasına (Şaka: Government Motors yapmasına) karşılık İsveç sıra dışı otomobil firması Saab”ın iflas etmesine, Volvo”nun Çinli Geely tarafından satın alınmasına müsaade etti. Kuzey ülkeleri istihdamı korumak için istihdam şartlarını ağırlaştıran emek piyasası regülasyonlarına yönelmek yerine işini kaybeden veya değiştirmek isteyenlere eğitim desteği sağlıyor.
The Economist”in işaret ettiği üzere, Kuzey ülkeleri elbette mükemmel değil. Kamu harcamaları hâlâ yüksek ve sürdürülebilirliği zayıf. Vergi seviyeleri hâlâ müteşebbisleri ve vasıflı genç işgücünü caydırıyor ve göçe teşvik ediyor. Ancak, Angela Merkel”in dediği gibi, dünya nüfusunun %7″sinin sahibi AB”nin dünyadaki sosyal harcamaların yarısını yapması bir problemin işareti. Avrupa değişmek zorunda, aksi takdirde gelecekte bugünkülerden daha ağır problemlerle karşılaşacak. Hangi istikamette değişmesi gerektiğinin işaretlerini ise İsveç”in de aralarında bulunduğu Kuzey ülkeleri veriyor. Son söz olarak söylemek isterim ki, Türkiye”nin de İsveç tecrübesinden alabileceği dersler mevcut.
23.09.2014, Yeni Şafak