GEÇEN hafta Kanada Parlamentosu’na Hükümetin bir ötenazi yasa tasarısı sunduğu haberlerini okuduk. Haberlere göre, tasarı akıl hastalarını, ruh sağlığı yerinde olmayanları ve yabancıları dışarda bırakıyor. Tasarı ölümcül veya ağır hastaların veya hastalıklarının son evresinde olan hastaların önceden yazılı talepleri, vaka üzerine titiz bir inceleme, 15 gün bekleme süresi, her an vazgeçme imkanı ile doktor yardımıyla ölebilmelerine izin veriyor. İntiharı kafasına koymuş, kararlı birini durdurmak pek kolay değildir, en azından girişimde bulunacaktır. Hukuk sistemleri, haliyle intihar girişimini, yani kişinin kendini öldürmeye kalkmasını suç olarak düzenlemezler/ düzenleyemezler.
Zira, böyle yapmak kişiyi kendine zarar vermeye kalkmaktan suçlamak gibi hukuk ve adaletin esasıyla uyuşmayan “acayip” bir sonuca yol açardı. Adalet diğer kişilere yönelik olan davranışlarımızla ilgilidir, kendimize yönelik davranışımızla değil. Hukuk sistemlerinde genelde intihar açıktan yasaklanmaz, ancak intihar karşıtı bir işleyiş kabul görür. İntihar girişiminde bulunan bir kişiye, açık iradesine rağmen ve izni olmadan tıbbı müdahale yapılır veya kişi zor kullanarak durdurulabilir. Bu tür durumlarda ikinci kişilere yönelik bir cezai düzenleme yoktur. Dolayısıyla, ne intihar ne de intiharı engelleme suçuyla pek karşılaşmayız. O halde, intihara ilişkin yasaklar ve düzenlemeler ikinci kişilerin bu eylemdeki “olumlu rolü” ile ilişkilidir. İkinci kişinin rolü kişinin kendisini öldürmesine teşvik, destek ve bizzat ölümün gerçekleşmesini sağlama şeklinde ortaya çıkar. Teşvik ve destek işi biraz muğlak olması sebebiyle ciddi ve yaygın bir yasağın konusu değildir.
Ama zaman zaman bu tür tartışmalar gündeme geliyor. Örneğin, geçenlerde Köprüde intihar edeceğini söyleyen bir adama, trafiği tıkadığı için kızıp “edeceksen et” şeklinde seslenen iki kadının göz altına alındığını okumuştuk. Bu kişiler sonradan serbest bırakıldı. Bu konuda asıl tartışma rızası ile bir kişinin ölmesini sağlamanın suç olup olmaması gerektiği konusunda yoğunlaşmaktadır. Kimi hak teorisyenleri kişinin rızasını her türlü eylemi meşru hale getiren bir ölçü olarak kabul ederler. Onlar için bir kişinin açık rızası olduğu durumlarda kişiyi öldürmek suç değildir. Bu hak anlayışı ile öldürülme, organ satışı, gönüllü kölelik vb. türde sözleşmelerin yasal olması gerektiği savunulabilir. Ancak teoride savunulsa da pratikte rıza ile öldürülmeyi yasal kabul eden benim bildiğim bir hukuk sistemi örneği yok.
Bu konuda istisna ötenazidir. Günümüzde ötenazi ancak ağır, acılı, tedavisi olmayan veya ölümcül hastalıklara yakalanmış kişilerin ölme isteklerinin tıbbi malzemelerle ve doktorlar eliyle gerçekleştirilmesine izin veren bir mekanizma olarak anlaşılmaktadır. Ötenaziyi, acı ve ıstırap çeken ve umutsuz insanlara kelime anlamıyla “iyi bir ölüm” tercihi sunduğu için insanî ve insan onuruna uygun bulan bir görüş vardır. Sınırlı sayıda ülkede tanınmış da olsa, ötenazi rızaya dayalı yasal öldürülmenin pratikte uygulanan tek türüdür. Ötenaziyi her insana her devlette mutlaka tanınması gereken bir insan hakkı olarak görmüyorum.
Her devletten hayat hakkını talep edebiliriz, ancak her devletten öldürülme hakkını talep edemeyiz! Zira, ötanazinin güvenilebilir bir şekilde işletilebilmesi ülkelerin koşullarına ve sahip oldukları imkanlara bağlı durumdadır. Örneğin, gelişmemiş bir ülkede yoksul biri için çaresi olmayan bir hastalığın gelişmiş bir ülkede çaresi olabilir veya organ ticareti için süreç yozlaştırılabilir. Ötenaziyi, suiistimalleri ve kötü sonuçları minimalize edebilecek nitelikte ve güvenilirlikte bir sağlık ve hukuk sistemine sahip ülkelerde uygulanabilecek ve o ülkede yaşayanlar tarafından karar verilmesi gereken bir mekanizma olarak görüyorum.
Yeni Yüzyıl, 18.04.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/istege-bagli-oldurulme-2039