Evet yeni bir yıl yaklaşırken hayatın birçok alanında olduğu gibi ekonomik alanda da bazı planlamalar, düzenlemeler konuşulmaya yavaş yavaş başlanıyor. Ekonomik alanda konuşulmaya başlanan en önemli ve kapsamlı konuların başında, “Asgari ücret pazarlığı ve zam oranının” ne olacağı konusu gelmektedir. Gerek ülkemiz üretim yapısında daha yoğun kullanılan emek faktörünün geliri (ki bu yönüyle önemli bir girdi kalemi olmaktadır) gerekse işgücü piyasasında istihdam edilenlerin yaklaşık %50’nin asgari ücret kapsamında çalışması, bu kavramı (asgari ücreti) önemli bir noktaya taşımaktadır. Asgari ücret zamları ve sonuçları bağlamında toplumun bütünü tarafından kabul edilen aksi pek düşünülmeyen bir durum, artan asgari ücret zamlarının, işsizliği de tetikleyen bir etkiye yol açacağı kaygısıdır. Bu bağlamda artan asgari ücretin olumsuz bir sonucu olarak toplumsal hayatta daha yoğun bir şekilde karşımıza çıkması muhtemel, “İşsizlik” konusuna dikkat çekmek ve bu bakış açısı doğrultusunda asgari ücret zam pazarlığına yaklaşılmasına vesile olmak için bir takım düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
——————————————- O ——————————————————
Her ne kadar, “Para huzur vermez” denilse de, ekonomik güç ve zenginlik, günümüz dünyasının en önemli refah, mutluluk ve huzur kaynaklarından biri olarak kabul edilmektedir. Bir toplumda, bireylerin ne kadar ekonomik güç (kazanç) elde edip etmeyeceğini ya da elde edecekleri ekonomik kazancın az ya da çok olmasını belirleyen en temel unsur, o ekonomideki iş bulma olanaklarının durumu ile yakından ilgilidir. Kısacası ülkedeki işsizliğin durumu ile ilintilidir ve bu durum doğrudan bireysel ve toplumsal huzurumuzu etkilemektedir.
İktisat bilimi işsizlik kavramını şöyle tanımlar: İşsizlik “Bir ekonomide cari ücret düzeyinde çalışmak istemesine rağmen herhangi bir iş kolunda çalışamayan kişi” olarak ifade edilir. Bir ekonomi içerisinde, işsizlerin sayısını azaltmak, ülkeler açısından en temel hedeflerden biri olarak karşımıza çıkar. Zira işsizlik birazdan da bahsedeceğim gibi birçok olumsuzlukların nedeni olarak gösterilmektedir ki ülkemiz ekonomisi açısından da bu sorun temel ve önemli bir makro ekonomik problem olarak kendini hissettirmektedir.
Kaynak: TÜİK, Eylül, 2023.
Son verilere baktığımızda; ülkemizde 15 yaş ve üstü toplam nüfustan, Askerlik görevini yapan, hapishanelerde tutuklu olan ve hastanelerde tedavi alanları çıkardığımızda (ki bu sayı yaklaşık 65 milyon civarındadır), geriye kalan nüfusun cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen bölümü ki biz ona işgücü deriz, bu sayı 2023 Eylül dönemi itibariyle yaklaşık 34 milyon civarındadır. İşte bu işgücünün yani yaklaşık 34 milyon vatandaşımızın yaklaşık 3,168 milyonu iş bulamamakta ve işsiz olarak tanımlanmaktadır. Bu verilerden yola çıkarak Ülkemiz açısından durumu şöyle okumamız gerekiyor; ülkemizde yaklaşık 34 milyonun 3,2 milyonu iş bulamamaktadır. Yani ülkemizde işsizlik oranı % 9’lar civarında gerçekleşmekte olup bu oran diğer gelişmiş ülkelerde %3-5 bandında gerçekleşmektedir. Kısacası işsizlik bizler için ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca gençlerimiz için bu durum daha tehlikeli bir boyut teşkil etmektedir. Zira gençlerimizi ilgilendiren işsizlik oranı (Genç İşsizlik: 15-24 yaş arası iş bulamayanların oranı) % 16,7 civarında olmaktadır. Yani bugün binbir umutlarla okuttuğumuz, yetiştirdiğimiz çocuklarımızın, iş bulma umudu çok daha zor koşullarda gerçekleşmektedir. Yine bu noktada hatırlatılması gereken elzem husus da şudur: Özellikle asgari ücret zamları neticesinde, yeni mezunların daha yoğun bir şekilde olumsuz etkilendiği ve işe ulaşımının zorlandığı görülmektedir.
İşsizlik sorununun varlığı, sosyal yaşamdaki birçok olumsuz durumun kaynağı olarak karşımıza çıkabilir. İşsizlik bir ekonomide, üretkenliği, verimliliği, olumsuz etkiler. Ayrıca işsizliğin yüksek değerlere ulaştığı toplumlarda, ücret gelirleri de düşük olarak gerçekleşir. İşletmeler, iş yeri sahibi olan kişiler aynı işi daha düşük ücret karşılığında çalışan kişilere yaptırırlar. Bu da ücret gelirlerinin düşmesine; bireyin refahının ve yaşam kalitesinin azalmasına yol açmaktadır.
Bununla birlikte işsizliğin, belki de en önemli toplumsal maliyeti, toplum ve çevre huzurunu olumsuz etkileyen SUÇ olgusu üzerindeki teşvik edici etkisidir. İşsizlik faktörünün, bireyleri suça teşvik eden bazı sosyal güdüleri söz konusudur: Bunlardan birincisini, işsizlik faktörünün bireyin toplumsal değer ve normlara olan bağlılığını çözücü yönde etki yaptığı şeklindeki yaklaşım oluşturmaktadır. İşsizliğin, bireylerin toplumsal norm ve değerlere olan bağlılık düzeylerini azaltmasının onların sapkın tutum geliştirmelerinde etkili olabileceği düşünülmektedir. Bu çerçevede işsiz birey, eşini dövme ve çocuklarına kötü davranma, hırsızlık yapma, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi bir dizi suç ve suça yol açabilecek davranışları sergilemeye eğilimli hale gelebilecektir. İşsizlik faktörünün suç işlemede etkili olabileceğini akla getiren diğer ikinci bir neden ise, söz konusu faktörün bireyde yoğun bir dışlanmışlık duygusunun ortaya çıkmasında etkili olmasıdır. İşsiz bireyin işsiz oluşunu; bir işe yaramadığı, güvenilir bulunmadığı, kendisine ihtiyaç duyulmadığı veya yeteneksiz görüldüğü şeklinde kendisine yönelik bir “suçluluk duyma” biçimi ile açıklama tutumu, o bireyde belirli düzeylerde psikolojik sorunlara yol açması mümkündür. Çoğunlukla işsiz bir insan toplum tarafından “sosyal olarak başarısız” veya “ikinci sınıf vatandaş” olarak algılanır. Bu bağlamda, stigmatize edildiğini düşünen işsiz bireylerin, yasal unsurlara aykırı davranış geliştirmeleri daha da kolaylaşmaktadır. Çünkü etiketlenme veya dışlanmışlık duygusu, bireyde topluma ve yasal unsurlara karşı agresif bir tutum sergilemeye yol açarak suç işlemeye teşvik edici bir motivasyon oluşturmaktadır[1].
Bunlara ilaveten işsizlik, bireylerin iş aramak için başka yerlere göç etmelerine yol açmaktadır. İşsizlik ile ilintili olarak gerçekleşen göçün bazı sonuçları olan değersel zayıflama, uyum sorunu, yabancılaşma, vb. nitelikte ortaya çıkan sorunlar, bireylerin suç işlemelerinde etkili olabilmektedir. Özellikle bu yer değiştirme ile birlikte aile bağları ve enformel sosyal kontrol unsurları yıkılmakta veya zayıflamaktadır.
Ayrıca işsizliğin, suç olgusu üzerindeki etkisi, ücretler kanalıyla da geçerli olabilir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, işsizliğin yüksek olması ücretlerin daha düşük düzeylerde gerçekleşmesine yol açabilmektedir. Kişilerin çalışmaları neticesinde elde edecekleri yasal gelirin düşük olması, suç faaliyetinden elde edilecek kazancın göreli olarak yükselmesine neden olacaktır. Kişilerin suç faaliyetine katılıp katılmamalarında, yasal gelirleri başka bir ifade ile elde ettikleri ücretin değeri, önemli bir rol oynamaktadır. Bir anlamda, suç oranı, ücret seviyesindeki değişimlere bağlı bir durum sergilemektedir. Eğer ücret geliri, tatmin edici seviyede yüksek değilse, birey bu fazla gelir ihtiyacını, ya farklı bir iş kolunda çalışarak ya da yasa dışı faaliyetlerde bulunarak yani suça iştirak ederek giderebilir ki neticede bu durum, bireyin suç işleme kapasitesini artırabilir.
Ayrıca artan asgari ücret zamları, bir anlamda maliyet enflasyonu üzerinden fiyat artışlarını tetikleyerek de bireyin yaşam koşullarını muhafazası için gayri resmi kazançlar peşinde koşmasına da neden olabilmektedir. Kısacası işsizlik hem doğrudan hem de dolaylı olarak suça neden olmakta ve bir toplumda suç oranının yükselmesinde önemli etkenlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç olarak şunu net bir şekilde ortaya koyabiliriz: Toplumsal huzur hepimizin öncelikli amacıdır. Huzurlu bir çevre, huzurlu ülke, huzurlu bir bölge, ana hedeflerimizdendir. Bu hedefimizin gerçekleşmesi, bizleri en mutlu eden gelişmelerin başında gelir. Lakin suç olgusu, tarih boyunca insanlığın içinde bulunduğu en önemli sorunlardan biri olagelmiş ve toplumsal ve çevresel huzurun en önemli yok edicisi olarak karşımıza çıkmıştır. Bu bağlamda toplumsal huzuru yakalamak istiyorsak, huzurlu bir çevre huzurlu bir ülke istiyorsak, her şeyden önce suç ve suça yol açan etkenleri ortadan kaldırmamız gerekir. Bu kapsamda suç olgusunun ortaya çıkmasına, yayılmasına yol açan en önemli unsurların başında işsizlik gelmektedir. Bir toplumda işsizliği azalttığınızda, sadece insanlara daha güzel bir ekonomik yaşam değil aynı zamanda daha huzurlu bir toplum ve çevre sunulmuş olunur.
Bilinmelidir ki herhangi bir sorunun çözülebilmesi için bu sorunu meydana getiren sebeplerin ortadan kaldırılması, öncelikli çözüm yöntemi olmaktadır. Bu bakış açısına göre suç ve işsizliği ortadan kaldırmak ya da bir nebze azaltabilmek için her şeyden önce işsizlik ve işsizliğe yol açan nedenlere odaklanmak ve kafa yormak daha yerinde bir yaklaşım olacaktır. Yoksa sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik olmayan bir adım, çözüm ortaya koymak yerine yeni sorunların doğmasına yol açabilecektir. Bu kapsamda işgücü piyasasına yapılan kamu müdahaleleri ve yönlendirmeleri ki en önemli müdahale asgari ücret politikasıdır, işsizliğe yol açarak suç olgusu ve refah üzerinde birtakım istenmeyen sonuçlara da yol açabilmektedir.
Bu düşünceler ışığında, 2024 asgari ücret zammı ne olmalıdır? Konusuna tekrar ve farklı bir bakış açısı ile yaklaşmak dileğiyle….
Prof. Dr. Ahmet Yılmaz ATA
[1] Bireylerin suç işlemesine yol açan temel etmen, anomi ve anomiye uyum sürecidir. Durkheim tarafından literatüre yerleştirilen bu kavram, standartların ve değerlerin kaybolması neticesinde sosyal düzenin bozulması anlamına gelmektedir. Anominin olduğu toplumlarda çözülme, yozlaşma, hırsızlık, gasp gibi suç teşkil eden davranışlar çok sık görülmektedir.