Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Ekim sonrası sürekli olarak İsrail yayılmacılığı ve bölgesel savaş tehdidine dikkat çekmekteydi. 17-18 Eylül’de İsrail’in Lübnan Hizbullahı’na yönelik siber saldırısı açık bir savaş ilanı olarak okunmaktadır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanının İsrail’in savaşı bölgeye yaymak istediğine çektiği dikkatin bir öngörüden ziyade İsrail politikalarının iyi analiz edildiğini göstermektedir.
17.09.2024 tarihinde Beyrut, Güney Lübnan ve Beka ile Suriye’de çağrı cihazı kullanan Hizbullah üyelerine ve ailelerine yönelik eş zamanlı saldırı gerçekleştirildi. İlk saldırının üzerinden 24 saat geçmeden ikinci siber saldırı gerçekleştirildi. Çağrı cihazları ve ardından telsizlerin patlatılması sonucu içerisinde çocuk ve kadınların da yer aldığı en az 37 kişi öldü. Saldırılarda 200’ü ağır olmak üzere 3000’in üstünde kişi yaralandı. Yaralanmaların çoğu yüz, eller ve karın bölgesinde oldu. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah 19 Eylülde yaptığı açıklamada saldırılardan dolayı İsrail’in cezalandırılacağını açıkladı. Hizbullah lideri İsrail’in tüm kırmızı çizgileri aştığını ifade ettiği sırada İsrail savaş uçakları Lübnan semalarında havalanmaktaydı. Karşılıklı açıklamalarla tırmanan gerginlik Lübnan’ı yeni bir savaşın içerisine sürüklerken, Lübnanlı çocuklar yeniden silahların gölgesinde bir ölüm kalım girdabında yaşama tutunmaya çalışacaklardır.
Lübnan’da Çocuk Olmak
Lübnan’da büyüyen çocuklar için savaş, sanki yaşamın doğal bir parçası ve hayatın normal bir olayı gibidir. 1970’ler ve 1980’lerde çocuklar, silah seslerinin altında sokaklarda oyunlar oynarken, her an bir hava saldırısına hedef olabilir veya çatışmanın ortasında kalabilirlerdi. Çocuklar, ellerinde tahtadan silahlarla, oyuncak telsizlerle oynardı. En ufak seste anneler, ablalar çocukların yanı başında biterdi. Her çocuğun oyun oynadığı mahallesi, sokağı ve alış-veriş yaptığı marketi belliydi. Sokakta bir yabancı görüldüğünde herkesin gözü dikkatlice yabancının üzerinde olurdu. Çocukların kendi mahallesinden çıkmasına büyükler izin vermezdi. 1975’te patlak veren iç savaştan sonra Beyrut kendi içinde Doğu ve Batı Beyrut olarak iki ayrı bölgeye bölünmüştü. Bölgelerde her grup kendi sokağının başına barikat kurup arkasında bir yaşam oluştururdu. Barikatların arkasında ise daha bıyığı terlememiş 15 yaşında çocuklar ellerinde silahlarla sırayla nöbet tutardı.
1976’da Suriye birliklerinin de Lübnan’a girmesiyle çatışmaların boyutu artı. Çocuklar her gün bir yas tutulduğuna, cenaze törenine tanık olurdu. Cenazede kahramanlık nutukları atılır ve çocuklar da büyüdüklerinde kahraman olmayı hayal ederdi. 1978’de İsrail güçleri Güney Lübnan’dan başlayarak Litani nehrine kadar olan bölgeyi işgal etti. Sokakta herkesin elinde silahlar vardı ama kim, neden ve niçin savaştığına tam anlam veremezdi. Lübnanlı çocuklar 1970 ve 1980’lerde Canbolat ailesi, Cemayel ailesi, Maruniler, Sünniler, Şiiler, Falanjistler, Filistinliler, Emel isimleriyle büyüdü. Bir de Suriye askerleri, İsrail güçleri, savaş uçakları, tanklar vardı sokaklarda. Ama her mahallede İsrail hep düşman olarak telafuz edilirdi. Düşman askeri dendiğinde çocuklar bunların İsrail askerleri olduğunu anlardı. Diğerlerinin ise adları vardı, Dürziler, Falanjistler, Sünniler, Şiiler gibi. Aradan yıllar geçti, o zamanın çocukları bugünün büyükleri için ne değişti diye Lübnan’a baktığımızda İsrail gene düşman ve Lübnanlı çocuklar gene savaş, çatışma ve silahların gölgesinde büyümeye devam ediyor. İsrail’in son saldırısında çocuklar sokakta oyun oynarken ve aileleriyle birlikteyken öldürüldü. Birinci günkü saldırılarda, öldürülenler arasında babası için çağrı cihazını almaya giden sekiz yaşında bir kız çocuğu ve 11 yaşında bir erkek çocuğu da bulunmaktaydı. Ayrıca onlarca çocuk ya gözlerini kaybetti ya da ellerini veya parmaklarını. İşte Lübnan’da çocuk olmak böylesine zor ve acımasızdır. Ölüm ile yaşam arasında ince bir çizgide tutunmaktır.
Savaş Durumu ve Çocuk Gözünde İsrail
İsrail’in son siber saldırılarına yönelik birçok iddia ortaya atıldı. Son saldırılarda İsrail istihbaratının, el tipi çağrı sistemlerine önceden erişim sağladığı ve ileri teknolojiyi kullanarak da patlatmaları gerçekleştirdiği ifade edilmektedir. Saldırıda kullanılan çağrı cihazları Tayvan merkezli Gold Apollo şirketi tarafından üretildi. Telsizler ise Japon firmalarının üretimi. Ancak New York Times’in haberine göre İsrail yıllar önce paravan şirketler kurarak, söz konusu iletişim cihazlarının üretimlerine sızmıştı. Bu da bize göstermektedir ki İsrail ayrım gözetmeksizin içerisinde kadın ve çocukların olduğu Lübnanlıları öldürmek için önceden bir planlama yapmış. Konu uzmanları tarafından yapılan değerlendirmelere göre bir diğer ihtimal ise çağrı cihazlarının siparişi alındıktan sonra üretim aşamasında İsrail gizli servisi tarafından içlerine patlayıcı yerleştirilmiş olması. Dışarıdan bir yazılım programı ile bataryaların ısıtılması ve eş zamanlı gönderilen mesajlar ile bomba düzeneği ateşlenmiş.
İsrail’in aylar öncesinde planladığı ve iki gün önce devreye soktuğu saldırı planının, ayrım gözetmeden çocuk ve kadınların da içerisinde yer aldığı birçok insanı öldürmeye yönelik olduğu açıktır. Lübnan Sağlık Bakanı patlamaların çocuklara ve yaşlılara zarar verdiğini söyledi. İsrail, Lübnanlı çocukları da düşman kategorisinde değerlendirmekte bir sakınca görmüyor. İsrail’de bir din okulunda görev yapan aşırı sağcı Haham Eliyahu Mali askeri okul öğrencilerine yaptığı bir konuşmada “bugünün bebeklerinin yarının teröristleri olduğunu” ifade etmiş ve “herkesin öldürülmesi gerektiğini” zaten daha önce deklare etmişti. İsrailli Haham Reuven de İsrail askerlerine ve savaşan Yahudilere verdiği tavsiyelerde “Tanrı bize çocukları öldürmemizi emrediyor. Kutsal kitabımız savaş zamanında kimseyi sağ bırakmamamızı emrediyor. Merhamet yok. Bir çocuğa bile merhamet edemezsiniz. Merhamet ederseniz o çocuğun büyüdüğü zaman öldüreceği kurbana karşı gaddarlık etmiş olursunuz. Çünkü o çocuğunun büyüyeceği ideoloji babasının ideolojisinden daha kötüdür. Tevrat’ın 25inci bölümünün 19uncu ayetinde, erkeklerin kadınların ve çocukların yaşama hakkı yoktur der. Tanrı çocukların da öldürülmesini emrediyor” demişti. Dolayısıyla Lübnanlı çocukların da düşman olarak kabul edildiğinde patlamalarda çocukların da büyükler gibi öldürülmesinde, uzuv kaybı yaşamasında bir sakınca görülmemektedir.
Masum Lübnanlı çocuklar İsrail’in hunharca hazırladığı planlardan habersiz her gün gördükleri ve belki de kendi aralarında oyuncak olarak da kullandıkları iletişim araçlarının kurbanı oldu. Bu olaylardan sonra Lübnanlı çocukların hafızalarında ve anılarında telsiz, çağrı cihazı, telefon veya tablet eğlenceli zaman geçirme aygıtlarından ziyade kendilerini öldürmeye çalışan birer silah olarak yer edinecek. Aradan 40 yıl geçmesine rağmen Lübnanlı çocukların gözünde İsrail hâlâ kendilerini öldürmeye çalışan düşmandır ve düşman olarak kalmaya devam edecek.
Avukat Samir Altunkaynak