Amerika’da neden darbe olmaz? Çünkü Amerika’da Amerika Büyükelçiliği yoktur. Bir şaka olsa da aksi ispatlanmadı bu durumun. Aynı şekilde, Amerika haricinde bir ülkede darbenin gelişini haber veren iki şey daha var. Birincisi, eğer Fareed Zakaria bir ülkeye “entelektüel” ilgisini artırdıysa ve o ülkenin, meşhur kitabında bahsettiği “illiberal demokrasi”lerden[1] birisi olduğuna karar verdiyse çark işlemeye başlamış demektir. İkincisi, eğer Christiane Amanpour bu illiberal demokrasilerden birisine canlı yayın ekibiyle birlikte gelmişse, darbe için gün sayabilirsiniz, bir hafta içinde büyük “ekşın” var demektir..
İki hafta önce “Batı ve Cemaat’in İşgal İçin Meşruiyete İhtiyacı Yok” başlıklı yazımdan bir paragraf şöyleydi:
“Fakat cemaat vazgeçmedi. Cemaati maşa olarak tutan el de vazgeçmedi. Dışarıda inşa ettikleri imaj gayet başarılı olduğu için, tüm enerjilerini ona sarf etmeye başladılar. Artık amaç Türkiye’yi bir dış müdahaleye açık hale getirmek. (…) İncirlik Üssü ve nükleer silahlar üzerinden yürütülen tartışmanın gelip dayanacağı yer burası maalesef. Zaman içinde (şu an abes gelen) ‘kontrol edilemeyen Erdoğan’ın nükleer silahlara el koyma ihtimali’ gibi meseleleri ciddi ciddi tartışıyor hale geleceğiz. Tabiî ki bu stratejinin taşeronları da yine cemaat.”
Son birkaç yazıda “strateji bu” diyerek işaret ettiğim hamleler, “doğrudan işgal” operasyonlarının kamuoyunda meşrulaştırılması ve altyapısının hazırlanmasında “resmi ağız” gibi çalışan Fareed Zakaria’nın ağzından, neredeyse benim kurduğum cümlelerle Obama’ya soruldu. Benim birkaç yıl için öngördüğüm tartışma iki hafta içinde başladı, demek ki aceleleri var.
President Obama on unrest in Turkey: "They've gone through a tumultuous event. You know, this coup was serious." https://t.co/vf82D5zHET
— CNN (@CNN) September 4, 2016
Fareed Zakaria’nın sorusu şöyle: “Türkiye’nin bir liberal demokrasi olduğuna emin misiniz? Bir NATO üyesi ve orda nükleer silahlarımız var. (…) endişe etmeli miyiz?” Obama’nın cevabına gerek yok, zira işleyen strateji açısından Obama’nın sözünün bir önemi yok.
***
17 Aralık operasyonunu ancak birkaç gün sonra anlamlandırmıştım. Esasında bir girişim bekliyorduk, nitekim 25 Aralık günkü asıl operasyon başladığında net bir şekilde “bu bir darbe girişimidir” demişim. Sonrasında “Ceci n’est pas un coup d’Etat” başlıklı bir yazıda, bu “sofistike darbe girişimini” tarif etmiştim. Fakat o girişimden 15 Temmuz’a kadar bazılarını darbenin darbe olduğuna ikna edemedik. 15 Temmuz bir kısmını yine ikna edemedi fakat artık tahammül denizimiz bittiği için hala ikna olmayanlara kısaca “alçak” deyip geçiyorum. Fakat bütün yaşananlara rağmen, meselenin ciddiyetinin anlaşılmaması beni ürkütüyor.
Eğer bu stratejiye karşı mücadeleyi, bizi 15 Temmuz’a getiren “kulağının üstüne yatma” şeklinde yürütürsek başımıza gelecek olan felaketin içinden çıkamayacağız.
7 Şubat, Gezi, 17-25 Aralık ve sonrasında, Cemaat’in ve “Cemaatin Liberalleri”nin oluşturduğu “Türkiye İmajı” üzerinden, 15 Temmuz’a gelindi. 17-25 Aralık sonrasındaki tartışmaları hatırlarsanız, darbeye darbe dememek için bin dereden su getirilmişti ve geldiğimiz noktada bizim paramızla alınan tanklar üzerimize sürüldü, uçaklar meclisimizi bombaladı, helikopterler insanları taradı, kısaca kendi ordumuzun kalkıştığı bir işgal girişimine kadar geldi iş… Şimdi bir işgal girişimini atlatıp rehavete kapılırsak, birkaç yıl içinde kendimizi bir cehennemin ortasında bulacağız. İşin kötü tarafı şu ki o cehennem, yaşadığımız evlerimiz, şehirlerimiz, sokaklarımız, hasılı ülkemiz olacak.
Darbeye darbe diyemeyenlerin argümanlarıyla işgali hafifsemenin bedeli, savuşturamayacağımız bir işgal olacak.
—
[1] Fareed Zakaria, Özgürlüğün Geleceği, Yurtta ve Dünyada İlliberal Demokrasi