HDP Öcalan’ın baş müzakereci olarak görevlendirilmesi için TBMM’ye kanun teklifi vermiş.
Ne bu şimdi? Şaka mı? Ne olmasını bekliyor bu teklifin sahipleri? Ak Parti’yi geçelim, CHP ve MHP’nin alkışlarla karşılayacağını mı?
Siyaset mi yaptığını sanıyor HDP, yoksa sadece bir fantezi mi?
Kendisine bağlanan umutları müsrifçe harcamış ve artık öylesine bir şeyler yapan bir siyasi partinin trajedisi bu.
Bir düşünün, nereden geldik buraya?
“Baş müzakereci” tekzip edilirken neredeydiniz?
Önce “muhatap Öcalan’dır onunla konuşun” dediler. “Siz bir siyasi partisiniz, muhatap sizsiniz” diyenlere, hep İmralı’yı adres gösterdiler.
İstedikleri olduğunda ise onun “silahsızlanma kongresi toplansın” çağrılarına sahip çıkmadılar.
Kandil bu yöndeki çağrılarına ret cevabı verdiğinde, “muhatap odur” dedikleri kişinin sözünün yerde kalmasına ses çıkarmadılar.
Şimdi kalkıp “Öcalan baş müzakereci olsun” demenize kim itibar eder?
Hem de bu ortamda. Bir an için ciddi kabul edelim: Tıpkı şarkıdaki gibi, “Şimdi sen yâr olmak istersin ama / neyleyim güzelim iş işten geçti!” derler.
Ama değil, çünkü o hala “yâr olmak” istemiyor. Sadece kendince siyaset yapıyor. Demirelvari söz oyunlarıyla vaziyeti idare etmeye çalışıyor.
“Yeni yaşam” sloganıyla ortaya çıkıp, PKK’nın savaş kararını meşrulaştırmaya çalışan hendek çığırtkanı bir partiye varmanın sefaleti bu.
Rojbaş HDP!
Hendek savaşlarının bir sonuç getiremeyeceği, binlerce insanın hayatını heba etmeye hizmet edeceği, bu yolla özerkliğe falan da gidilemeyeceği ve yarın “evet, hataydı” diye terk edileceği baştan beri yazıldı, çizildi, söylendi.
“Şimdi Sur’dan sonra sırada Hakkari var. Belki bir o kadar insan da orada ölecek. Ve sonra gündem değişecek, başka meseleler konuşulacak, ama giden hayatlar geri gelmeyecek” diye yazmıştım ben de, “Değer miydi?”başlıklı yazımda tam bir ay önce.
Şu an bunu yaşıyoruz işte.
“Hendek savaşları kamu güvenliğini tehdit etti ve şiddeti tırmandırdı” demiş Demirtaş, Türkiye’nin doğusundaki bazı yerlerde özyönetim ilan edilmesinin “partileriyle ilgili olmadığını” söyleyip, “özerklik ilan edilerek bir sonuç elde edilemeyeceğini” vurgulamış.
Şaka gibi bile diyemiyor insan, onca can gittikten sonra…
Sanki defalarca halkı hendeklere sahip çıkmaya çağıran partinin lideri değil de, uzun zamandır içinde bulunduğu bitkisel hayattan dün çıkıp, yaşadığı ülkede hendeklerin kazıldığını öğrenen biri konuşuyor sanırsınız.
Şunları söyleyen o değilmiş gibi:
“Öz yönetimin, özerkliğin inşası ve içinin doldurulması için önemli kararlar alacağız ve bunların hepsini de hayata geçireceğiz… Bize öyle tankın namlusunu gösterip geri adım attıracaklarını zannediyorlarsa kusura bakmasınlar. Halkımızı her yerde bu onurlu, görkemli direnişi daha fazla sahiplenmeye çağırıyoruz… Gençler hendek kazıyormuş, halk barikat kuruyormuş, başka bir yol gösterin onu yapsınlar. Kimse küçümseyerek, bu halkın tarihi mücadelesini durduracağını zannetmesin. Herkes bu mücadelede katkı sunmaya çalışsın. Hiçbir şey yapamıyorsanız dua edin, direnen gençleriniz için dua edin.”
İkisini aynı kişi söylemiş olabilir mi?
O gün hendekleri savunanların, yitip giden onca canın sorumluluğu altında ezilip insan içine çıkamayacağı yerde, sanki halkı defalarca hendeklere sahip çıkmaya çağıranlar kendileri değilmişçesine beyanat vermelerine kim itibar eder, kim inanır veya inanıyormuş gibi yapar?
Her koşulda onları “haklı bulan” Türkiye oligarşisi ile onun muhalif demokratı oynayan gazetecilerinden başka.
Seçimler olmuş, HDP kilit parti olmuş, tarihi bir fırsat çıkmış ve göz göre göre heba edilmiş, hala da ediliyor.
Tarihi ıskalayanlara da bu tür abuk kanun teklifleri ve savrulmalar kalıyor.
Yeni Yüzyıl, 14.04.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/is-isten-gecti-1990