Son birkaç yılın meşhur Fransız iktisatçısı Thomas Piketty”nin “Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital” adlı kitabı -nihayet demeyeceğim- hızla Türkçeye çevrildi ve yayımlandı. Yayıncı, Türkiye İş Bankası. Şüphe yok ki, böylesine popüler bir kitabın Türkçeye kazandırılması fikrî ve akademik hayatımıza bir katkı teşkil ediyor. Kitabın çevirisini Hande Koçak başarıyla gerçekleştirmiş. Teknik işler de özenle yapılmış. İş Bankası”nı bundan dolayı kutlarım. Hemen peşinden de bir temennimi dile getirmek isterim. Kapitalizmin ana ekseni olduğu iddia edilen finans sektöründeki büyük ve köklü bir kuruluşun, yayınlanacak kitaplar konusunda biraz daha geniş bakışlı olmasını isterdim. Koca banka, varlık sebebi olan kurumları topa tutan kitapları aşkla şevkle Türkçeye aktartırken, özel teşebbüsü ve piyasa ekonomisini savunan kitapları yayınlamakta gayet isteksiz ve yavaş. Örnek mi? Hayek”in benim teşebbüsümle İş Bankası tarafından yıllar önce yayınlanan Hukuk Yasama ve Özgürlük”ü yaklaşık 15 yıldır piyasada yoktu. Yayın hakkına sahip olmasına rağmen İş Bankası Kültür Yayınları kitabın yeni baskısını yapmadı. Bu durumdan bıkıp biz Liberte Yayınevi olarak yayın haklarını devralmak üzere hareket geçince Banka”nın yayın ekibi ister istemez kitabın yeni baskısını yapmak zorunda kaldı. Böyle olmamalıydı. Umarım gerek İş Bankası gerekse başka bankalar bu hayret verici tavırdan vazgeçip sol kitapları topluma sunmakla kalmaz, başka akımlardan eserleri de yayınlamaya dikkat eder.
Piketty”nin kitabı üzerine birçok değerlendirme yapılıyor. Ben de daha önce bir yazı kaleme almıştım (http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/atillayayla/piketty-nerelerde-yaniliyor/54111). Sanırım kitabın Türkçede belirmesi tartışmaları artıracaktır. Benim son okuduğum değerlendirme bir başka önemli iktisatçı David R. Henderson”a ait. CATO Institute”ün “Regulation” adlı dergisinin Sonbahar 2014 sayısında yayımlanan değerlendirme ironik bir başlık taşıyor: “Daha Fazla Kapitalizm İçin Niyetlenmemiş Bir Durum”. Henderson bununla Piketty”nin kitabının, aslında niyetinin hiçbir şekilde o olmamasına rağmen, daha fazla kapitalizme olan ihtiyacı gösterdiğini ima ediyor.
Bu ilginç yazıdan yararlanarak Piketty”nin eseri ve tarzı hakkında bazı değerlendirmeler yapabiliriz. Kitap 15 yılı bulan uzun ve yoğun bir çabanın ürünü. Ama böyle olması onu esas itibariyle doğru ve haklı kılmıyor. Üslup bakımından saldırgan olmaması takdir şayan olmakla beraber Piketty temel tezlerini geçersizleştiren ve kitabının değerini ciddî biçimde azaltan hatalar yapıyor. En başta, neden eşitsizlikleri ekonominin merkezî konusu olarak almak gerektiğini ikna edici biçimde açıklayamıyor. Şüphe yok ki iktisatçılar eşitsizlikle ilgilenmelidir, ancak, ilgilenmekle merkezî konu yapmak arasında mühim bir fark var. İktisatın temel meselesi üretimdir, zenginleşmedir. Ancak bu alandaki ilerleme hayat şartlarını iyileştirir. Eşitsizliğin artması hayat şartlarının kötüye gittiğini göstermez. Bir diğer mesele, hayat şartlarının sadece gelirin bir fonksiyonu gibi gösterilmesi. Oysa, teknoloji ve genişleyen ürün yelpazesi hayat şartlarının en önemli belirleyicileri arasındadır. 19. Yüzyıl”ın süper zenginleri 20. Yüzyıl”ın en fakirlerinin elde ettiği bazı şeylere ulaşamazdı. Meselâ, antibiyotik ve buzdolabı edinemezdi. 19. Yüzyılda bunların fiyatı sonsuzdu.
Aslında bunu Piketty de görüyor. Kendi ülkesiyle ilgili analizler yaparken verdiği rakamlarla 2010 Fransa”sının 1800 Fransa”sından 20-30 kat daha zengin olduğunu anlatıyor. İktisatçı Brad DeLong iyi belgelendirilmiş bir yazısında 20. Yüzyıl”ı inceledi ve satın aldığımız hemen her şeyin fiyatının 19. Yüzyıl”daki fiyatının çok minik bir oranı seviyesine düştüğünü gösterdi. O zaman eşitsizlikten niye bu kadar büyük endişe duyuluyor? İnsanlar çok eşit fakat gayet fakir bir toplumda mı yaşamayı tercih eder yoksa eşitsiz fakat müreffeh bir toplumda mı? Eşitsizliği sadece gelir üzerinden tartışmak da yanıltıcı. Tüketim eşitsizliğine de bakmak şart. Bu yapılınca görülüyor ki, tüketim eşitsizliği ekonomi büyüdükçe azalmakta.
Piketty bol miktarda teknik hatalara düşüyor. Tahlillerini reel gelirler üzerinden değil yüzdeler üzerinden yapıyor. Bu çok yanıltıcı. Keza, Forbes”un en zengin 400 anketini esas aldığı değerlendirmelerinde 400 içindeki özneleri, listeye girenleri ve listeden düşenleri ihmâl ediyor. Başka bir deyişle zenginlik haritasındaki iç değişiklikleri görmezden geliyor. Oysa, zenginlik durağan ve sabit bir havuz değil. Yani ekonomi sıfır toplamlı bir oyun olmaktan uzak. Piketty”nin zannettiği gibi bir kesimin zengin olması başka bir kesimin fakirleşmesine bağlı değil.
Piketty zenginlik üzerine artan oranlı vergi bindirilmesini talep ediyor. Ama bunun sonucunun sermaye üretiminin azalması olacağını ve bunun en çok en altta bulunanlara zarar vereceğini görmüyor. Olmayan datalar üzerinden analizler yaptığı da var datayı yanlış okuduğu da.
Durum buysa, Piketty”nin kitabı niçin bu kadar çok ilgi görüyor? Marx ve Engels”in “Komünist Manifestosu” da bir uygarlığa isyan çağrısı olmasına rağmen çok ilgi görmüştü, görüyor. Sanırım bunun en önemli sebebi tüm toplumlarda egemen iktisat kültüründe anti piyasacı ve devletçi görüşlerin ağır basması. Baksanıza, koskoca İş Bankası kapitalist bir kurum olmakla suçlanırken kapitalizmden ve finans sektöründen pek de hazzetmeyen kitapları nasıl iştahla yayımlıyor. Sanki piyasada bu işi yapacak solcu-sosyalist yayınevleri yok ve görev İş Bankası”na düşüyor.
Piketty”nin kitabı devletçi iktisat anlayışının eski örneklerinden daha başarılı olmayan bir atağı…
11.11.2014, Yeni Şafak