Günümüzde kalkınma insanlığın doğal bir ihtiyacı olarak görülmektedir. Hatta kalkınmadan bir ihtiyaç olmanın ötesinde ondan insan haklarının bir parçası olarak kalkınma hakkı olarak söz edilmektedir. Her insanın ve toplumun kendisine özgü idealler ve değerler doğrultusunda kendisini geliştirmesi veya kalkındırmak için çaba sarf etmesinin onun doğal hakkı olduğu anlayışına varılması insan düşüncesinde önemli bir anlayış değişikliğini ortaya koymaktadır.
İnsani kalkınmayı bir insan hakkı olarak değerlendirme şeklindeki anlayış değişikliğinin insanlık durumuyla yakından ilişkisi vardır. Mevcut insanlık durumu genelde bir kriz hali olarak görülmektedir. İnsanlığın ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve manevi sorunları, mevcut insanlık durumunun kriz olarak nitelenmesine neden olmaktadır. Ekonomik ve siyasi sebeplerden ortaya çıkan çatışmalar, doğal ve insan kaynakların sadece küçük bir azınlığın elinde toplanması, teknolojinin insanları birbirine yabancılaştırması, maddi alanda kaydedilen gelişmelerin manevi ve ahlaki alanlarda insani durumu ve insanlığın kalkınma anlayışına yeni anlayışların geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Kalkınmanın bir ihtiyaç olduğu konusunda bir konsensüs olmasına rağmen kalkınmanın niteliği konusunda küresel düzeyde bir mutabakat görülmektedir. Her ülkenin kendi siyasi ve ekonomik egoizmini tatmin edecek şekilde kalkınma kavramını anladığı ve ona göre uygulamalar geliştirdiği görülmektedir. Kalkınma, çok kolaylıkla bir siyasi ve ekonomik hegemonya aracına dönüşebilmektedir. Baskıcı bir hegemonya aracı olarak kalkınmanın kullanılması insanlığın kriz halini derinleştirmekte ve çoğu yerde çatışmaya dönüştürmektedir.Bu bağlamda insana, topluma ve çevreye zarar vermeyecek ve tahrip etmeyecek nitelikte bir kalkınmanın nasıl gerçekleştirileceği insanlığın önünde büyük bir meydan okuma olarak durmaktadır.
Kalkınma, uzun bir süre ekonomik büyüme ve teknolojik gelişme olarak anlaşıldı. Başka bir ifade ile kalkınma sayısal verilere ve üretilen aletlere indirgendi..Kalkınmanın bu dar anlayışının içinde insan yoktu. İnsansız bir kalkınma, kalkınmanın ötesinde insan hayatına çürüme, bozulma ve yozlaşma getirmektedir. Kalkınma ve gelişme, sayısal ve aletlere dair değil, insana dairdir. İnsandan soyutlanan kalkınma anlayışı, sorundur. Çözüm kalkınmanın içini ve dışını tamamen insanla doldurmaktır. Kalkınmanın sahici anlamda insani bir nitelik olması için kalkınma süreçlerinin her safhasında insanın bulunması gerekmektedir.
İnsanın her yerinde olduğu bir kalkınman sürecinin realiteye dönüşmesi, ancak özgürlük ve güvenlikle mümkündür. İnsanların sürekli başlarına bir şey gelir korkusunu yaşadığı, süreli hayatlarına müdahale edildiği, farklı olarak kendilerini geliştirme haklarının önüne engeller çıkarıldığı çevre şartlarına kalkınmanın ve gelişiminin gerçekleşmesi mümkün değildir. Kalkınma sürecinin arkasındaki temel kaynak özgürlük ve çoğulculuktur. Yaşam hakkının, ifade özgürlüğünün, girişim özgürlüğünün, din ve vicdan özgürlüğünün ve özel mülkiyet hakkının korunması, insani gelişim süreçlerinin olmazsa olmazlarıdırlar. İnsani kalkınma süreçleri, ahlak ve hukukla var olan ve devam eden olgulardır.
İnsani kalkınma, merkezi planlama veya toplum mühendisliği ile gerçekleşebilecek bir durum değildir. Bilakis merkezi planlama ve toplum mühendisliği projeleri, insanı ve kalkınmayı birlikte kaldırmakta, sadece baskı, çatışma ve sefalet üretmektedirler. İnsan ve toplumun kalkınma ve gelişme potansiyelini ve imkanlarını tek bir programa veya onu dizayn etmeye kalkmak insan fıtratına müdahale olmanın ötesine onu ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir. İnsan fıtratı, özgürce büyümeyi, gelişmeyi, büyümeyi ve çeşitlenmeyi gerekli kılmaktadır. İnsan fıtratına müdahale edilmesi durumunda insanın ezeli düşmanları olan cehalet, zaruret ve ihtilaf harekete geçmekte ve insanın ve toplumun materyal ve manevi hayatını bir bütün olarak çürümektedirler. İnsanın top yekun çürümesi ve çökmesi cehalet, zaruret ve ihtilaf sayesinde olmaktadır. İnsanın topyekun çöküşe karşı topyekun kalkınması için cehalete marifetle, zarurete sanatla ve ihtilafa ittifakla karşılık vermesi gerekmektedir. Mevcut insanlık krizi, insanın hayatından marifetin, sanatın ve ittifakın kovulmasından doğan bir krizdir. İnsani kalkınma, aslında insan hayatına marifetin, sanatın ve ittifakın tekrar dönmesi için yapılan insani bir davettir.