İmkansız Misyon

Ergenekon sanıklarından Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın adlarını vererek,

onların CHP’den milletvekili yapılmasını istediğini, bu fikrini Parti Meclisi’nde de savunacağını söyleyen Süheyl Batum, bu jestin simgesel bir değeri olduğunu vurguluyordu.

İşte bu son noktada kendisine tamamen katılıyorum.

Mustafa Balbay ya da Tuncay Özkan’ın kim olduklarının ya da dava içindeki konumlarının bir önemi yok. Onların yerine herhangi bir iki kişi ya da Haberal da olabilirdi. (Ki CHP’nin gönlünde yatan asıl aslanın Haberal olduğunu söyleyenler de az değil.) Önemli olan, Batum’un da söylediği gibi alınan politik tutumun simgesel önemidir.

Peki neyin simgesi bu?

Apaçık bir şekilde, Ergenekon’u aklama iradesinin simgesi…

Batum bu teklifiyle, CHP’yi Ergenekon’un şemsiye örgütü yapalım, onları kanatlarımızın altına alalım, koruyalım, kollayalım ve ne yapıp edip, bu davaların ilerlemesinin yolunu tıkayalım demiş oluyor.

İyi de, “eski” CHP’nin temel misyonu da bu değil miydi? Vesayete tam destek, darbecilerle ittifak; darbenin sivil kadrolarının yetiştiği bir fidanlık olmak, vesayetin ilelebet sürmesi gerektiği ve darbelerin vazgeçilmezliği fikrinin sivil toplum içinde yayılması için çalışmak… Ergenekon sanıklarının milletvekili yapılarak yargıdan kaçırılması projesi bu politikanın daha da agresif tarzda devam ettirilmesinden başka nedir? Ve bu durumda “Yeni CHP”den nasıl söz edilebilir?

Eğer Batum’un teklifi kabul görür de CHP Ergenekon sanıklarından bazılarını aday gösterme gibi çılgınca bir karar verirse, Ergenekon sanıklarına yataklık eden bir parti hüviyetiyle “Yeni CHP” sloganını bağdaştırmak gibi imkânsız bir işi nasıl başarabileceklerini de hep birlikte izleyeceğiz…

Ben kendi payıma yeni CHP kadrosunun içine düştüğü bu ölümcül çelişkinin bir çözümü olduğunu sanmıyorum. Onların şanssızlığı imkânsız bir misyon üstlenmiş olmalarından kaynaklanıyor. Zira, Baykal’ın düşürülmesiyle birlikte start alan bu projenin asıl sahipleri, yeni liderlerden imkânsızı başarmalarını bekliyor: Hem değişmiş gibi görünmek hem de hiçbir şekilde değişmemek… Kürt sorununun demokrasinin genişletilmesiyle çözüleceğine inanmış gibi görünmek ama daha Kürt lafını ağzına alamamak… Daha yumuşatılmış bir laiklik anlayışına taraftarmış gibi görünmek ama katı laikçi anlayıştan milim sapmamak; askeri vesayete ve darbelere karşıymış gibi görünmek ama aynı zamanda askeri darbelerden hesap sorulmasını engellemek, Ergenekon’a kol kanat germek…

Kılıçdaroğlu-Batum ekibine biçilen görev bu…

Ne var ki, aradan geçen aylar, bu misyonun mümkün olmadığını gösterdikçe, “yeni” imajının pulları hızla döküldükçe, “değişim” sloganıyla oyları artırma umudu da sönüyor ve doğal olarak yeniden eski usullere dönülüyor. AK Parti’yle demokratlık ve özgürlükçülük yarışına girme yolu yerine, Ergenekon’a daha da kuvvetle sahip çıkılarak, AK Parti-Hizbullah ittibakı gibi abes suçlamalar ortaya atılarak malum kamplaşma körüklenmeye ve oylar bu yolla yükseltilmeye çalışılıyor.

Seçilmiş görünen bu yolun kısa vadede ihtiyaç duyulan yüzde 10’luk artışı sağlamaya yarayıp yaramadığını haziranda göreceğiz. Bana kalırsa bu ancak AK Parti’nin bazı hatalarıyla birleşirse; AK Parti yaşam tarzını tehdit ettiği yönündeki endişeleri artırıcı hatalar yapmaya devam ederse mümkün olabilir. Aksi takdirde bu çizginin CHP’yi götüreceği yer marjinal bir parti olmaktır.

Bakın, Türkiye’de şeriat devleti taraftarı yüzde 5’lik bir kesim çıkıyor anketlerde. Bir o kadar da ırkçı-kafatasçı oy çıkar diyelim. Benim tahminim, askeri diktatörlük savunucusu bir yüzde 5 de ancak vardır.

Eğer CHP, değişim vs. sloganlarını bir yana bırakıp aslına rücu etmeye karar verirse, şu anda donmuş görünen yüzde 20 oyunun yüzde 15’ini de kaybedip önümüzdeki birkaç seçimde yüzde

5’e kadar düşer. Ondan sonra da -hiç oy kaybetmeden!- böyle antika bir parti olarak ilelebet yaşamaya devam edebilir.

Ama buna razı değilse, kendine karşı insafsız olmayı, geçmişten bugüne bütün temel politikalarını didik didik etmeyi ve topyekûn bir değişimi göze almak zorundadır.

Ama öyle, makyaj kabilinden bir değişiklik değil; gerçekten ve kökten…

Ve öyle, parti dışında, başkaları tarafından tasarlanmış projelerin aktörü olmayı kabul ederek değil; toplumdan gelen değişim taleplerine kulak vererek…

Bugün

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et