Her mesleğin insanlara kattığı –ve elbette insanlardan aldığı- şeyler var. Uzun süre bir mesleği icra eden hiç kimse bundan kaçamaz. Kuşku yok ki en ilginç mesleklerden biri de iktisatçılık. İktisadın hem geniş bir özel jargona sahip olmasından, hem her şeye mecburen bulaşmasından –yani en akla gelmedik şeylerin bile iktisatla ilişkisi ve iktisadî bir izahı olmasından- hem de iktisatçılar arasında fikir ihtilâfların çok yoğun olmasından dolayı bu böyle. Sonuncusuyla ilgili ilginç bir söz de mevcut: “Üç iktisatçının olduğu yerde dört fikir vardır.”
İktisatçılığın insanlara zarar verebilecek tehlikeli bir meslek olduğu da söylenir. İktisatçılık yapanlara değil yapanın marifetlerinden etkilenenlere zarar verme ihtimâli olan bir tehlike. Kötü bir doktor yanlış tedavi uygularsa bir hastaya zarar verir. Buna karşılık, bir iktisatçı yanlış bir ekonomik politikanın mimarı olursa milyonlarca insana zarar verebilir. Bu gerçeğe F. Hayek gibi bazı büyük iktisatçılar özellikle dikkat çekmiştir. Bu tehlikeyi önlemek için iktisatçıların siyaset felsefesi, hukuk, tarih gibi başka disiplinlerle de haşırneşir olması istenir. Ekonominin desantralize edilmesi ve özellikle devleti ekonomik hayatın merkezine koyan bir veya birkaç iktisatçıdan çok etkilenmiş politikacıların ve bürokratların eline bırakılmaması da tedbirler arasında sayılır.
Her meslekten insanlar gibi iktisatçılar da aşık olabilir. Aşıkolunca da meslek bilgisini ve jargonunu aşk yazılarında ve şiirlerinde yansıtabilir. Aşağıda aktardığım -sosyal medyadan Bilgehan Göktaş vasıtasıyla haberdar olduğum- Mustafa Atış’a ait şiir buna iyi bir örnek.
* * *
Marjinal Aşk
Hatırlar mısın simetrik dudaklım;
A.Smith’le girmiştin makro ekonomik alanıma
Havuz oluşturan finansal aracılarla
Net teklif eğrimi sunmuştum sana
Sistematik riski de göze alarak
Menkul kıymetim olmanı istemiştim…
Konjonktür hareketlerimiz;
Canlanma evresini yaşarken
İktisadi bir tebessümün vardı
Karşılıklı tarife indirimlerine giderek
Tam istihdama ulaşmıştık…
Hatırlar mısın konveks yüzlüm;
Başa baş noktasında buluşup
Damping yaptığımızı…
Gökyüzüne bakarak
Yıldızları özelleştirmiştik
Klasik aralıktan yağan
Enflasyon kokulu zamdan kaçarken
Faiz oranlarına yakalanıp
Karekök dışına dahi çıkamamıştık
Kınamışlardı aşkımızın ekonomisini
Kirli para satan teorisyenler…
SAY şahidim olsun ki;
Aşkımız standartlara uygundu
Sende stok… bende iddihar yoktu
Arzının niceliği kadar
Talep etmiştim seni
Çarpan katsayısıyla
Talebim daha da artmıştı
Nihayet;
Aşırı istihdam sonucu
Azalan verimleri yaşamıştık
Bir gecelik repoyla
Hiperenflasyonumuz artmıştı…
Bu kümülatif süreçte
Marshall kokulu dudakların
Depresyona sokmuştu beni
Hayatımda ilk defa
Stagflasyonu yaşayıp
‘Bretton Woods’ gibi çökmüştüm…
Hatırlar mısın Avrupa patentlim;
İMKB’nin bahçesinde
Para sepetiyle beklerken
Çapraz kurundan sokulmuştum yanına
Oligopol piyasaları gezip
Referans fiyatlarını sormuştuk
‘Forward Market’ ten yapıp alışverişimizi
‘Over shooting’ etkisiyle
Terketmiştik sermaye piyasasını…
Hatırlar mısın likidite yanaklım;
Döviz kurunun yükselmesiyle
Aşkımızı konsolide etmiştik
Tasarruf paradoksuyla
Konvertibil olmuştu hayallerimiz
Vergi indirimleri dahi
Gönül bütçemizi senkronize edememişti…
Göz kararı spekülasyonlara göre
Dolarlarımız… ECU’larımız olacaktı
Hazinemizi
İMF’nin reel ankesleriyle dolduracaktık
Hoş Olmayan Monetaristlerin
Hoşuna gitmese bile…
Hatırlar mısın monopol yüreklim;
Aşkımız liberal olacaktı…
Mukayeseli üstünlüklere göre
İstihsalde bulunacaktık…
Sen;
Spesifik özelliklerine göre
Emisyon hacmini genişletecek
Ben ise;
Trende göre hareket edip
Dirsekli Talep Eğrisi’ni oluşturacaktım…
Miktar Kuramından hareketle
Bütçelerimizi denkleştirip
Net bugünkü değerimizi bulacaktık…
Yine dolmazsa hazinemiz;
Kapitalist ve Sosyalistleri iskonto ederek
Özel çekme halatlarıyla
Dengeye getirecektik…
Hatırlar mısın optimal gözlüm;
Rostow’un gelişme teorisine göre
Olgunluk dönemine girmiştin
Ortalama yıllık büyüme hızın
Harrod-Domar’a göre
%3 olacaktı
Rasyonel bekleyişlere göre
Homo Economıcus duygularımızla
Merger oluşturacaktık
Sıcak paraların yapışkanlığıyla
Bağlanacaktık birbirimize
Kıymet paradoksu dahi
Ayıramayacaktı bizi…
Ama… Maalesef…
‘Hollanda Hastalığı’na yakalanmıştın
Dışsal ekonomiler sayesinde
Yayılma etkisi de vardı
Üstelik;
Ticaret saptırma etkisiyle
Bütçe açığın da artmış
Ödemeler dengen bozulmuştu…
Hatırlar mısın Marjınal Aşkım;
24 Ocak günü
Aldığımız ortodoks kararları
İkimizde şok olmuştuk…
Özelleşecektik seninle
Marjınal prodüktivitemiz artacaktı
Ama… olmadı…
Tercihli ticaret yapamadık
Parasal tabanımız yetmemişti buna
Transfer harcamaları
Tüketmişti… tüketici rantımızı
Geri bırakma etkisiyle
Fakirlik çemberine girmiştik…
Hatırlar mısın dalgalı döviz kuru saçlım;
Refahımızı;
Bhagwati’a göre artıracaktık
Viner’e göre ticaret yaratacaktık
Sen;
Ceterıs-Paribus’la evde bekleyecek
Ben de;
Açık piyasa işlemleriyle ilgilenecektim…
Kredi çarpanıyla
Euro dolarlarımız olacaktı
J eğrisine göre yapacaktık ihracatımızı
Buğday satıp… uçak alacaktık
Paramızın miktarını
Otomatik Stabilizatörlerle ölçecektik…
Oysa…
Teorilerimiz… Kuramlarımız…
Hep yarım kalmıştı…
Düşüncelerimiz
Standart sapmaya uğramış
Hızlandıranla varyansı dahi sollamıştı…
Duygularımız
Kriz ekonomisine girince
Aşkımızın orjınal philips eğrisini
Para politikası araçları dahi
Doğrultamamıştı…
Hatırlar mısın aritmetik boylum;
Polorize bölgede buluşup
5 Nisan’da aldığımız kararları…
Düğün masrafları için
PTT’nin T’sini
Gerekirse Kıbrıs’ı dahi satacaktık…
Düğünümüzü;
Merkez Bankası’nda yapacaktık
Şahitlerimiz;
Neo-Klasiklerle Yeni Keynesgiller olacaktı
Monetaristler para takacaktı bize
Keynes’te bunun altında kalmayacaktı tabi
Döviz Interbank piyasasından
Kredi açacaktı adımıza…
Ama… olmadı…
Gümrük Birliği’ne rağmen
Aşkımızı ihraç edemedik
Son iktisadi planımız olan
EFTA’ya dahi gidemedik…
Üzülme ekonometrik bakışlım;
Şu iki parametrelik Regresyon Aleminde
X’i Y’den ayırıp
Maltusyan tuzağa düşüren
Klasikler utansın!
(Y=aX+b)
(https://www.antoloji.com/marjinal-ask-2-siiri/)
* * *
Maliyecilerden sonra iktisatçıların aşk duygusunu meslekî jargonla ve mantıkla dünyaya nasıl yansıtabileceğinin bir örneğini de görmüş olduk. Şimdi beni bir merak aldı: Acaba doktorlar -özellikle cerrahlar- aşklarını meslekî bakışlarıyla ve tıp kavramlarıyla nasıl ifade ederler?