Bundan on yıl önce New York’un İkiz Kuleleri’ne dalan iki yolcu uçağı, üç bine yakın sivili öldürmekle kalmamış, “İslam endişesi”ni de Batı’nın gündeminin tepesine oturtmuştu. Bu “siyasi milat,” o günden bu yana epey belirleyici oldu. Başta Amerika olmak üzere Batı, İslam ile adeta “kafayı bozma” noktasına gelirken, biz Müslümanlar da Batı’nın niyet ve hedefleri konusunda haklı endişeler duyduk.
Ancak bu haklı endişeler yanında bence abartılı olan komplo teorileri de geliştirdik. Bunların hemen hepsi, muhtemel bir “medeniyetler çatışması”nın Batı tarafından en baştan beri istendiği, ince ince planlandığı ve “taşeronlar” vasıtasıyla hayata geçirildiği varsayımına oturuyordu. Batı’yı adeta Kadir-i Mutlak, Müslümanları da her daim pasif ve kurban gibi gören bir varsayıma….
Söz konusu komplo teorilerinin başında, “11 Eylül’ü CIA (yahut Mossad) yaptı” hikayesi geliyor. Bu Türkiye’de epey popüler oldu, hatta neredeyse bu konudaki “standart görüş” haline geldi. Ben ise bu hikayeye hiç itibar etmedim ve de etmiyorum.
Komplolar dünyası
Gerekçem de şu: İkiz Kuleler’i indirmek için düzenlenecek resmi bir Amerikan komplosu, uçakları kaçıracak “taşeron”ların bulunup eğitilmesinden, binaların içine güya bombalar yerleştirilmesine kadar, çok detaylı bir hazırlık ve çok büyük bir “ekip işi” gerektirir. Ve böyle bir şeyin Amerika gibi özgür basını olan açık toplumlarda dışarı sızmaması mümkün değildir.
Bizler, devlet kurumlarının (bilhassa da ordunun) “kapalı kutu” olduğu bir toplumda yaşamaya alışık olduğumuz için, böyle komploları daha bir mümkün görüyor olabiliriz. Ama, baksanıza, bizde dahi, özgür basının gelişmesi ve korku duvarlarının yıkılması sayesinde, artık “kozmik sır”lar ifşa oluyor, karanlık olayların hesabı soruluyor.
Kaldı ki, eğer Amerikan devleti her siyasi olayda başarılı komplolar kotarıyor ise, sormak lazım: “Saddam’ın kitle imha silahları var” diye Irak’ı işgal eden ABD, niçin böyle silahlar bulamadığını açıklayarak rezil olmak yerine, Irak tesislerine bir kaç kimyasal veya nükleer silah yerleştirmedi? Ya da, Ebu Garip hapishanesindeki aşağılık gardiyanlarının aşağılık işkencelerini gizli tutmayı başaramadı?
Zihniyetlerin kardeşliği
Benim kanaatim, 11 Eylül’ün gözüktüğü gibi olduğu, yani El Kaide tarafından planlanıp gerçekleştirildiği. Bunun arkasında illa gözükmeyen aktörler olduğu yönündeki yaygın inanç da, bence, o yönde ikna edici delillerden çok, o yönde ikna olmaya yatkın zihniyetlerden kaynaklanıyor.
Bu zihniyetlerin ilki, “ne yani, bir avuç Arab’ın kalkıp da dünyanın teknolojik ülkesini vurduğuna mı inanacağız” türü sorularda ortaya çıkan tuhaf bir Oryantalizm. Daha ziyade “laikler” arasında yaygın olan bu tutumun altında, Müslümanların “beceriksizliği”ne dair bir önkabul var.
Diğer zihniyet ise, “bize Müslümanlar adam öldürdü dedirtemezsiniz” demeye getiren bir tür “Müslüman milliyetçiliği”. (Bu milliyetçilik ise, mütedeyyinlikle bazen örtüşse de, ondan farklı bir şey.) Sanki İslam tarihinde hiç “tedhiş” görülmemiş, Hariciler’den Haşhaşiler’e hiç fanatizm sorunu olmamış, bugünün fanatikleri de Irak’ta hala “canlı bomba” olup cami bombalamıyormuş gibi…
Bu iki zihniyetin dışında kalan yalın gerçeklik ise bence şu: Bugün hem Batı’da hem de Doğu’da “medeniyetler çatışması” isteyen uçlar var. Bunların eylem ve söylemleri birbirini besliyor. Buna karşılık diyalog, uzlaşı ve barış isteyen, ama “endişe”leri olan çok daha geniş kitleler de var.
Bu karmaşık tabloyu iyi anlamalıyız ki, onun Türkiye’ye sunduğu zemini iyi değerlendirebilelim.
Star, 12.09.2011