İfade hürriyeti herkes için önemli ama gazeteciler, politikacılar ve akademisyenler için bilhassa mühim. Bunun sebebi, bu kimselerin işlerinin doğrudan doğruya ve ağırlıklı olarak, hatta bazı durumlarda tamamen, ifade özgürlüğüne dayanması. Bu elbette bu kimselerin ifade özgürlüklerinin kendi başına diğer insanların aynı özgürlüklerinden daha kıymetli olduğu anlamına gelmiyor, yalnızca, meslekî faaliyette ifade özgürlüğüne doğrudan dayandıklarını gösteriyor. Ayrıca, bu kimselerin işlerinin açık kamusal boyutları var. Meselâ politikacıların söz ve icraatları doğrudan doğruya kamuyla ilgili. Bu yüzden çok geniş ifade özgürlüğüne sahip olmaları gerekir. Nitekim, politikacılara Meclis kürsüsünde neredeyse sonsuz ifade özgürlüğünün verilmesi ve kürsüde söylediklerinden -teorik olarak- sorumlu tutulamamaları bunun işareti ve gereği. Gazetecilerin geniş bir ifade özgürlüğünden yararlanması da onların kişiliklerinin üstünlüğünden veya gazeteciğin kutsallığından değil, halkın kamusal işlerden, onların yapılış şeklinden ve sorumlularından haberdar olma ve kamusal otorite sahiplerini sadece seçim zamanı değil her zaman eleştirme ve denetleme hakkına sahip olmasından.
Akademik özgürlük dediğimiz şey akademisyenlerin doğrudan doğruya araştırma konularını, metotlarını serbestçe seçebilmeleri ve araştırmalarının sonuçlarını kamuyla çeşitli yol ve araçlarla paylaşabilmeleri anlamına geliyor. Akademik özgürlük varsa araştırmalarının sonuçlarından ve yorumlarından dolayı akademisyenlerin başı derde girmez. Kuşkusuz bu akademisyenlerin her çalışmasının ve ulaştıkları her sonucun kutsanmasını gerektirmez. Bazen akademisyenler kasıtlı veya kasıtsız, önyargıdan veya yanlış metotlardan dolayı saçma sapan şeylere imza atabilirler. Ancak, bunların açıklanması, paylaşılması da akademik özgürlüğe girer. Diğer mal piyasalarında olduğu gibi fikirlerde ve akademik çalışmalarda da bir piyasa veya bir camia vardır ve bir akademisyenin yazılarının, araştırmalarının kalitesi bu piyasa veya camia içinde kendi kurallarına uygun olarak test edilir.
Akademisyenlerin ifade özgürlüğünü kullanarak yaptığı açıklamalar iki alanda toplanır. İlki uzmanlık alanlarıdır. Bu konu akademik camianın değerlendirmelerine bilhassa açıktır. Yazılan kitaplar ve makaleler bilimsel standartlar açısından değerlendirilir ve kısmen veya tamamen eleştiriye veya övgüye tabi tutulabilir. Uzman olmayan kimselerin bu alana nüfuz etmesi hayli zordur. İkincisi genel kamusal meselelerdir. Burada akademisyenler her vatandaş gibi görüşlerini serbestçe açıklarlar. Hem alan bilgisine sahip insanlar hem de başka kimseler tarafından bu açıklamalar değerlendirilebilir. Görüş açıklayan herkes gibi akademisyenlerin de eleştiriye açık olması beklenir.
Türkiye’de üniversite sistemi büyük ölçüde devlet kontrolünde. İki tip üniversite var: Devlet üniversiteleri ve vakıf üniversiteleri. Yükseköğretimi kendi alanı olarak gören devlet felsefesi şimdiye kadar hem özel okullara hem de vakıf okullarının tümüyle kendi kendisini idare eder statüye kavuşturulmasına izin vermedi. Meselâ, ideolojik endoktrinasyon dersleri olan Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi dersleri vakıf üniversitelerinde de okutulmak zorunda.
Kendilerinden çok şey beklenmesine rağmen üniversitelerin fikir hayatına ve kamusal tartışmalara katkısı olması gerekenin çok altında. Bunun en önemli sebebi akademisyenlerin büyükçe bir bölümünün ürkek, renk vermeye hevessiz ve hatta bazı durumlarda fikirsiz olması. Bir diğer sebep YÖK sisteminin üniversite hocalarının bağımsızlığını ciddî oranda azaltması. Bunun çok hoş bir durum olmadığı ortada. Son yapılan yönetmelik değişikliği etrafındaki tartışmalar bu yüzden anlamlı ve yararlı.
Üniversiteler bir bütün olarak resmî bir görüşe sahip olamaz, çünkü onun bileşenleri farklı fikir ve görüşlere sahiptir. Bu yüzden üniversiteler şu veya bu konuda tüm mensuplarını bağlayacak açıklamalar yapmamalıdır. Buna karşılık, bileşenler, tam bir serbestlik içinde hem uzmanlık alanlarında hem genel ülke meseleleri hakkında görüş açıklayabilmelidir. Böyle yaparlarsa başlarına kötü bir şey geleceği endişesi taşımamalıdır. YÖK kendi mevzuatının bununla ilgili her parçasını bu istikamette yenilerse memlekete çok faydalı bir iş yapmış olur. Bunu yapabilmesi için de, kuruluşuna ve mevzuatına egemen anti özgürlükçü felsefeyi sarsıcı şekilde sorgulayacak kadar cesur olması gerekir.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanmıştır.