Antalya’da düzenlenen G20 Liderler Zirvesinin hemen öncesinde iş dünyası zirvesi B20’de Ali Koç “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Gerçek sorun kapitalizmdir” dedi. Bu açıklamaları kimisi bir günah çıkarma, kimisi gerçeğin ilanı, kimisi de düzenin devamı için yapılmış bir aldatmaca olarak yorumladı. Ali Koç’u Türk İş başkanlığına yakıştıranlar da oldu. Söylenen de söyleyen de önemliydi. Dinlediğim kadarıyla bir alternatif de önermedi.
Bu açıklama aslında bana sürpriz bir açıklama gibi gelmedi. Biraz da modası geçmiş bir açıklamaydı. Çünkü Ali Koç’un söylediklerini Dünyanın en zengin işadamı Bill Gates ilk 2008 yılında Dünya Ekonomik Forumunda ve sonraki yıllarda her fırsatta söylemiş, “ I hate capitalism” (Kapitalizmden nefret ediyorum) diyerek, Dünyayı yeni ekonomik sistem olarak “yaratıcı kapitalizm” (creative capitalism) ve “hayırsever kapitalizmi” (philantropist capitalism) gibi modellere çağırmıştı. Gates, anti-kapitalist bir milyarder olarak, kurduğu Bill ve Melinda Gates Vakfı aracılığıyla yoksul ülkelere 28 milyar dolar tutarında gıda, aşı ve sağlık yardımlarında bulundu. (Bilgi notu: Forbes Milyarderler Listesi 2015’e göre Dünya’nın 737. Türkiye’nin 4. en zengin işadamı olan Sayın Rahmi Koç’un tüm kişisel serveti 2,5 milyar dolar)
Sayın Ali Koç’un böyle bir planı var mı? Alternatif model önerisi mevcut mu? Açıklamanın ardından bu türden bir uygulamaya gidecek mi bilemiyorum.
Konu kapitalizm olunca son zamanlarda bu kavramı ne kadar eleştirebilirseniz o kadar iyi insan oluveriyorsunuz.
Dünyadaki savaşların, küresel felaketlerin, zulmün, açlığın, ölümlerin, sıcak havaların, soğuk havaların bir anlamda tüm kötülüklerin anası “kapitalizm”! Pekâlâ son 100 yılda hayat standardımızın daha evvel görülmedik düzeylere yükselmesinin ardında hangi ekonomik sistem var?
Aslında kapitalizmin iki türünü birbirinden ayırmamız gerekir: “Ahbap-Çavuş (Eş-Dost) Kapitalizmi” ve “Serbest Piyasa Kapitalizmi”.
Serbest Piyasa Kapitalizminde devlet müdahalesi olmaksızın, piyasada “değer” yaratan, tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılayan, yenilik(inovasyon) içeren ürün ve tasarımlar geliştiren rekabetçi girişimciler, piyasa süreci tarafından ödüllendirilirler. Serbest piyasa sisteminde eşitsizliğin ortaya çıkması “piyasa eşitsizliği” olarak adlandırılır. Bu türden eşitsizlik hem verimliliği arttırarak rekabeti desteklediği için insanlara fayda sağlar, hem de gelirler büyük ölçüde yarattığınız değerler tarafından belirlendiği için adildir.
Gelelim “Ahbap-Çavuş (Eş-Dost) Kapitalizmi”ne. Bu tür bir kapitalist sistem altında gelirler büyük oranda politik süreç, yani devlet (ekonomik-piyasa süreci değil!) tarafından belirlendiği için, işadamı ekonomik süreçtense, verimliliği arttırmak, rekabete girmek, yenilik yaratmak, yeni ürünler geliştirmektense, devletten sağlayabileceği teşvik, sübvansiyon, destek ve ayrıcalıklara odaklanır. Burada eşitsizlik, “yapısal eşitsizlik”tir. Ekonomik fırsatlar ve ödüller siyasi nüfuza ve devletle geliştirilen ilişkilere göre belirlendiği için adil değildir.
Bu kapitalizm türünde, batan firmanızı devlete çok yüksek fiyatlara satabilir, yıllarca iç tüketicileri kalitesiz mallarınıza mahkûm edebilir, kendi bankanızı hortumlayıp ortalıkta göğsünüzü gere gere dolaşabilir, yirmi yıl öncesine ait antika otomobiller üretebilir, kendinize de girişimci işadamı diyebilirsiniz. Zengin olmak başka, yenilikçi girişimci işadamı olmak başkadır. Kapitalistleri ikiye ayırmak lazım “devletten geçinenler”, “devlet gölge etmesin başka ihsan istemem” diyenler.
Eski bir Rus fabl’ı vardır. Bir domuz bir meşe ağacına gelir ve altına dağılmış meşe palamutlarını yer. Karnı doyduğunda, toprağı dişleriyle kazarak meşenin köklerini kesmeye başlar. Yüksekçe bir dala konmuş olan bir karga, domuzu azarlar: “ burnunu kaldırabilirsen, palamutların bu ağaçta yetiştiğini görürsün!”.
Yeni Yüzyıl, 19.11.2015