Krize girdiğinde, her şirketin önünde iki yol belirir. Birincisi, krizle sınırlanan bir zihin ve icraat yapısıyla, krizi önleme amacıyla dar alanda çırpınarak batmaya götürür. İkincisi, o zamana kadar gerisinde kalınan bariyerleri yıkarak zihniyet değiştirmeye, ilave riskler göze almaya, yeni şeyler yapmaya ve krizden güçlenerek çıkmaya götürür.
Bu kuralın siyasette de geçerli olduğu söylenebilir. Bir siyasî kriz anında alışıldık sınırlar içinde kalıp bocalamak yerine sınırları aşmak krizden çıkmanın belki de en iyi yoludur. Buna, başka bir ifadeyle, en iyi savunma taarruzdur da denebilir. Sanırım bu kural AK Parti açısından içinde bulunduğumuz dönemde gayet anlamlı.
Siyasî merkezini CHP’nin teşkil ettiği bir koalisyon, hükümeti hangi yolla olursa olsun mutlaka alaşağı etmek istiyor. Eski mutlu günlerde bunun bilinen yolu, askeri kışkırtarak, askerin kışkırtmasına kapılarak, darbeye giden süreci başlatmaktı. Bu yol, en azından şimdilik, devre dışı. Bu yüzden yeni yollar bulması gerekiyor söz konusu koalisyonun.
Mayıs sonundan beridir başka bir yöntem deneniyor. Bu, Gülay Göktürk’ün son yazılarında altını çizdiği gibi, yaygın biçimde sivil şiddet kullanarak sokakları kontrol edilemez hâle getirmek. Bu şekilde kaotik bir ortam oluşturmak. Umuluyor ki, sokak şiddeti bir taraftan hükümetin normal fonksiyonlarını ifa etmekte yetersiz olduğu intibaını uyandırsın, diğer taraftan hükümeti aşırı şiddet kullanmaya ve mevzuatı sıkılaştırmaya iterek kaos arayıcıların tabanını ve meşruiyetini genişletsin. Böylece hükümeti yıkılmaya götürecek bir süreç başlasın.
Bu çevrelerin sokak eylemlerini meşrulaştırmada başlıca argümanı, hayat tarzlarına müdahale edildiği veya edileceği. Korkunç dezenformasyon ortamında buna inanmaya hazır kitleleri etkilemek zor değil. Nitekim, bazılarının sözlerine ve tavırlarına bakınca, adeta hipnotize edilmiş gibi, sorgusuz sualsiz, korkunç müdahalelerin vuku bulduğuna inandıklarını anlıyoruz.
Bu durumda, yapılacak en iyi şey, özgürlük ve demokrasi istiyoruz diyenlere, hayal dahi edemeyecekleri genişlikte bir özgürlük ve demokratikleşme paketiyle cevap vermek. Ak Parti bunu yapabilir. Kemalist devletin sacayaklarını, sütunlarını, mevzilerini korumak Ak Parti’ye mi kaldı? Madem özgürlük ve demokrasi isteniyor, hükümet ‘hodri meydan’ deyip kimsenin beklemediği hamleler yapmalı.
Bazı adımlar zaten atılıyor. Gelecek hafta başında bir demokratikleşme paketi açıklanacak. Medyaya sızan haberlere göre pakette gayet yerinde reformlar yer alıyor. Ancak, daha fazlası yapılabilir, en azından hedef olarak ilan edilebilir. Nihayetinde paket açıklanınca hemen hayat bulmayacak, kanunlarla gerçekleştirilmesi gerekecek. Dolayısıyla, bu aşamada çekingen olmak için bir sebep yok. İşte birkaç öneri: Kürtlerin tüm kültürel hakları tanınabilir. Adı değiştirilmiş bütün Kürt yerleşim yerlerine orijinal adları iade edilebilir. Alfabeye q,w, x harfleri eklenebilir. Kürtçe eğitimin tamamen serbest bırakılacağı açıklanabilir. Şehir parlamentolarının oluşturulacağı, şehirlerin kendi kendilerini idare etmesine izin verileceği ilan edilebilir. Şehir polisleri belediyelere bağlanabilir. Mahallî sorunların tamamen mahalde karara bağlanması sağlanabilir. Seçim barajı kaldırılabilir. Siyasî partiler kanunu iptal edilebilir. Öcalan ev hapsine alınabilir. Tekke ve zaviyeleri kapatan devrim kanunu başta olmak üzere tüm devrim kanunları kaldırılabilir. İbadethane statüsünün devlet tarafından tanınması uygulaması terk edilebilir. Üçüncü köprünün adı Pir Sultan Abdal olarak değiştirilebilir. Diyanet kaldırılabilir ya da tüm inançların temsil edilebildiği bir yapılanmaya dönüştürülebilir. Üniter sistemden federal sisteme geçilebilir ve her federe devlet resmî dilini veya dillerini kendisi belirleyebilir. Eğitimde devlet tekeli kaldırılabilir. Andımız çöpe atılabilir. Müfredatı MEB’nın belirlemesi uygulaması terk edilebilir. Kemalizm resmî ideoloji ve eğitim ideolojisi olmaktan çıkartılabilir. YÖK kaldırılabilir. Üniversiteler müfredat belirlemede serbest bırakılabilir. Gezi Parkı’nın bir köşesi serbest konuşma alanı ilan edilebilir. Alkol düzenlemesi tamamen iptal edilebilir. Kamuda her türlü kılık kıyafet düzenlemesi yırtılabilir. Tüm resmî gün ve kutlamalar kaldırılabilir. Devlet – sanat ayrılığı gerçekleştirilebilir. Sanata finansman yoluyla devlet müdahalesi bitirilebilir. Heybeliada Ruhban Okulu açılabilir. Rum Patriğinin ekümenik sıfatını kullanmasını engellemekten vazgeçilebilir. Ataları Türkiye’den gitmiş olan 100 bin Ermeniye ve Ruma T.C. vatandaşlığı verileceği ilan edilebilir. Ermeni katliamında, tehcirde, 6 – 7 Eylül olaylarında mal ve mülkleri gasp edilenlerden sahipliğini kanıtlayabilenlere malları iade edilebilir ya da tazminat ödenebilir…
Hükümet bunları ve benzer kalemleri pakete koysun. Bakalım özgürlük ve demokrasi istiyoruz diye sokak şiddeti kullananların ve onlara açık veya örtülü destek verenlerin tavrı ne olacak! Destek verirlerse reformlar daha kolay gerçekleştirilir. Karşı çıkarlarsa özgürlükçülük ve demokratlık iddiaları tamamen çökmüş olur.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanmıştır.