Hükümet kendisine çeki-düzen vermeli

Karakteristik vasfı askeri-bürokratik vesayet olan cari rejimin özgürlük ve demokrasi yönünde bir değişim sürecine girdiğine dair epey bir süredir yaşanan iyimser hava çeşitli nedenlerle son günlerde ne yazık ki kaybolmaya yüz tuttu.
Bir yandan anayasa değişikliği girişiminin can alıcı bir noktada akamete uğruyor, öbür yandan hem Danıştay saldırısına ilişkin son derece önemli bir “yeni” bulgu konusunda can sıkıcı belirsizlikler ortaya çıkıyor hem de Ergenekon kovuşturmaları çerçevesinde yürütülen bir davada sanık bir general mahkeme kararına rağmen duruşmaya gelmeme cür’etini gösteriyor.

Bu arada PKK zalimce infazlara dönüşen ölümcül saldırılarıyla gencecik askerleri katletmeye devam ediyor. Dahası, “Kürt Açılımı”na ilişkin olarak da bir süredir hükümetin sesi-sedası çıkmıyor. Zaten bu anayasa değişikliği paketinde Kürt Açılımı’nın esamisi bile okunmuyor.

Bunların hiçbiri iyiye işaret değil. İktidar partisi için de, Kürtlerin siyasi temsilcisi olmak iddiasındaki parti için de, genel olarak toplum için de… Bütün bunlar statükoya dokunanın “elinin yanacağı”nı düşündürüyor ve tabii Türkiye’nin değişim umudunu tüketiyor. Umalım ki, bütün bunlar ufuktaki büyük bir hayal kırıklığının habercisi olmasın.

Anayasa değişikliği sürecinde yaşadığı sıkıntı, “bedelli askerlik” konusunda inisiyatifi genelkurmaya bırakmak zorunda kalması, dahası mahkeme kararıyla çağrılan bir generalin yargı önüne çıkarılmasını sağlayabilecek kadar silâhlı kuvvetler üzerinde kontrolden yoksun olduğunun ortaya çıkması gibi olaylar hükümetin bu dönüşüm sürecinde inisiyatifi elinden kaçırmakta olduğunun işaretleri sayılabilir. İktidar partisi hatta kendi grubu üzerinde bile kontrole sahip değil. Partilerin kapatılmasını zorlaştırmayı amaçlayan değişiklik önerisinin oylamasında verdiği fire, AKP grubu üzerinde statükocu odakların etkili olabildiğini ürkütücü biçimde ortaya koydu.

Bu arada, silâhlı kuvvetleri sivil denetim altına almayı ister gibi görünen hükümetin ve Başbakanın son olaylardan bu konuda da -artık (!)- bir ders çıkarmış olmaları beklenir. Herhalde Başbakan da artık anlamış olmalıdır ki, askeriyenin sivil denetim altına alınması sürekli geri adım atarak veya “nihai hamle”yi sürekli erteleyerek başarılabilecek bir iş değildir. Kendi anayasal yetkisine sahip çıkma ve askerleri kendi alanlarına çekilmeye zorlama konusunda kararlı bir iradeye ihtiyaç var.

Onun için, sivil toplumdan ve medyadan gelen bu yöndeki talep ve destekleri “gaza getirilmek” olarak gören sayın Başbakan’ın, bu gibi seslerin aslında onun kendi elini güçlendirdiğini artık görmesi gerekir. Şu çok açıktır: Bir demokraside başbakana ve hükümete rağmen kendi “bildiğini okuyan”, “devlet içinde devlet”miş gibi davranan bir ordu olamaz. Bir demokraside askerlik hizmetinin statüsünü belirlemek askeri değil siyasi bir iştir. Bir demokraside başbakan genelkurmay başkanını kendi muadili olarak göremez. Çünkü, bu gibi mahviyetkâr tutumlar aslında başbakanın değil, ondan da önce “millet”in rütbesini tenzil eder.

Anayasa değişikliği sürecinde yaşanan talihsiz olay, kimi tahminlerde öngörüldüğü gibi, AKP’nin kapatılması ve CHP-MHP ittifakına dayanacak milliyetçi-devletçi bir hükümetin önünün açılması gibi bir karabasanla sonuçlanmasa bile, kesinlikle statükonun tahkimiyle ve bu arada belki de Ergenekon’un üstünün örtülmesiyle noktalanabilir. Daha da kötüsü, bu, Kürt sorununu da iyice çıkmaza sokabilecek bir gelişme olur.

Asıl ironik olan da, böyle bir sonucun bizatihi BDP’nin katkısıyla ortaya çıkacak olmasıdır. Onun için, BDP’liler belki bundan sonra akıllarını başlarına toplayıp, gerek anayasa değişikliği sürecine gerekse Kürt sorununun çözümüne samimi ve ciddi olarak katkı yapmaya yönelirler. Evet, BDP’nin artık sahiden “siyaset” yapması gerekiyor.

Star, 06.05.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et