Bayram için 45 bin Suriyeli, valilikten sınırı geçmek için izin talebinde bulundu.
Sığınmacılara karşı öteden beri düşmanca davranan veya onları siyasi kavganın aracı olarak kullanan çevreler de bu fırsatla yeniden istismara başladı.
“Kilis Valiliğine 65 bin Suriyeli Kurban Bayramı’nı ülkelerinde geçirmek için başvuru yapmış. Bayramı geçirdiğin ülkene artık taşınabilirsin” diyor Sinan Ogan.
Sosyal medyaya baktım, sığınmacılara karşı ırkçı, mezhepçi veya başka türden ayrımcılık yapanlar da yine mal bulmuş gibi sarılmışlar bu dezenformasyona.
Verdikleri mesaj şu: Hani orada savaş vardı? Belli ki orada öyle çatışma, yıkım falan yok ki gidebiliyorlar. Gidebilecekleri halde gitmiyorlar, hükümet onları göndermiyor yani.
Oysa Suriye’ye barış gelmiş ve bu ülke güvenli bir yer haline gelmiş falan değil.
Sosyal medyadaki ergen ırkçılar bilmiyor olabilir tabii, “madem gidebiliyor savaş yokmuş” diye düşünebilir.
Ama yaşını başını almış siyasetçiler pekala biliyor olmalılar bunun doğru olmadığını.
Gerçek durum
Peki, gerçek ne? Sahiden o Suriyeliler nasıl gidebiliyorlar oraya?
Bunun gayet makul bir açıklaması var.
O Suriyeliler, esas olarak sadece dar bir alana, Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana sürecinde oluşturdukları Güvenli Bölgelere gidebiliyorlar.
Suriye’deki çatışmasızlık alanlarında işlerini görüp dönüyorlar. Hepsi her yere gidemiyor. O Güvenli bölgeler de aslında çok güvenli değil.
Sınırın öteki tarafında da yine kısmen Türkiye ordusunun güvenliği sağladığı bölgelere gidiyorlar.
Üç cümle. Hatta ilk ikisi de yeterli olur.
Devletin bilgilendirme amaçlı, mesela “kamu diplomasisi” yapmak için kurulmuş, işi bu olan kurumları var ve bu kadarcık bir açıklama ile bir yalanın önünü alabilecekken almıyorlar.
Belli ki ilgilendikleri çok daha önemli “devlet işleri” var. O kadar önemli işler ki, 6 yıldır ciddi bir biçimde sığınmacılara yönelik ayrımcı çevrelerin propagandasına maruz kalan, yalan yanlış bilgiler üzerinden yıllardır enfekte edilen bir topluma, “hayır o işin aslı öyle değil” diyecek zaman bırakmıyor.
Ve bu konuda açıklama yapması gerekenler, işi, görevi bu olanlar sustuğu için, sığınmacılara yönelik önyargı üreten yalanlar gündemi beliriyor.
Oysa devletin, bu tür yalanlarla sığınmacılara yönelik olarak toplumun bazı kesimlerinde yıllar içinde oluşturulan gerilimi ortadan kaldırmaya çalışması, sadece bilgilendirme sorumluluğun bir gereği değil, aynı zamanda bir güvelik sorunu.
Çözüm Süreci’nde de aynısı olmuştu. Hükümet en haklı olduğu konularda bile açıklama yapmadığı, toplumu bilgilendirmediği için meydan süreci bozmaya çalışanlara kalmıştı. Gündem tartışmasız biçimde onlar tarafından belirlenmişti ve onlar da her gün, her an, süreci aşındırmak için ellerinden geleni yapmışlardı.
Orada Bayram yok
O Suriyeli sığınmacılar, dar bir koridordan geçerek viran olmuş evlerine, kaybettiklerini bulmaya gidiyor.
“Birçoğu yıkılan binalarına kabristanlarına gidiyor, vefaya ve hüzne gidiyor. Orada bayram yok” diyor Anadolu Platformu’ndan Turgay Aldemir.
Burada ise birileri, onların felaketi üzerinden ayrımcı önyargılarını tatmin ediyor, siyasi rant devşirmeye çalışıyor.
Bir felaketin buralara savurduğu acılı insanlara karşı merhametsizliğe yönelten, onları öfkenin ve şiddetin hedefi haline bir ruh hali bu. (“Sığınmacıyı caninin önüne atmak” başlıklı yazımda daha geniş anlatmıştım bu meseleyi). Bir insan bunu nasıl yapar, nasıl içine sindirir bilemeyebilirsiniz. Belki de hiç bilmemek doğrudur bu kötülüğü.
Ama mesele onların ne yaptıkları değil; vatandaşı olduğumuz devletin, iş başındaki hükümetin ne yaptığı.
Sonuçta hükümetin bilgilendirme sorumluluğunu yerine getirmediği bir ortamda, meydan sığınmacıyı caninin önüne atmaya çalışanlara kalıyor.
Bugün durum bu.