Liberalizm, ben de dahil birçok insan için hem siyasi felsefi bir görüş hem de aynı zamanda bir hayat tarzıdır. Liberal bir birey, mevzubahis olduğunda gözümüzün önünde bazı karakterler ve semboller canlanır. Bunlardan biri de aslında uzun yıllar boyunca liberal-liberteryen insanlarla özleşmiş Don’t Tread On Me şarkısıyla da birlikte özellikle sembol haline gelmiş, metal-rock müzik gruplarıdır. Bunun başlıca sebebi, bu grupların şarkılarında özgürlükten ve birtakım başka temel liberal değerlerden bahsetmeleridir. Ancak bu grupların çoğu, özgürlüğün yanında birçok sosyalist ve komünist değerlerden de bahsetmektedir ve bu durum özgürlükçü sağdan ziyade özgürlükçü sol çizgiyi temsil etmektedir. Ancak bu yazımızın konusu olan hip-hop kültürü ve rap müzik ise, zaman zaman sol görüşleri öne çıkartsa da temelinde her zaman liberal-liberteryen-kapitalist çizgiye bağlı kalmıştır. Ülkemizde hip hop ve liberalizm bağları üzerine neredeyse hiç çalışma bulunmamaktadır. Ben de bir liberal ve hip-hop kültürünün içerisinde bulunan ve hayatımı şekillendiren bu iki olgu arasında kalmış bir birey olarak bu alandaki düşüncelerimi sizlere sunmak istedim.
Bu yazımda hip-hop’ın doğuşunu, içerdiği konuları, Türkiye’deki durumunu ve liberalizm ile ortak yönlerini aktaracağım.
Öncelikle hip-hop, siyahilerin uğradığı ırkçılığa karşı bir tepki olarak başlamış ve doğduğu günden bu yana hep politik bir müzik türü olmuştur. 1800’lerin sonlarına doğru ABD’deki ırkçı yasalar iyice artmış, bireysel hak ve özgürlükler ve temel insan haklarına aykırı ırkçı politikalar ortaya çıkmıştı. Siyahi bireyler otobüsler, telefon kulübeleri, hastaneler ve hatta kiliseler gibi halka açık yerlere giremezken bu bireylerin özgürlükleri ayaklar altına alınıyordu. Kölelik sisteminin yasalarca kabul görmesi başlı başına bir rezaletken siyahi bireyler temel hak ve özgürlükleri için Jim Crow yasalarının 1965’te kalkmasına kadar mücadele etmiştir. İşte bu mücadele yasal olarak kazanılmış olsa da insanlar siyahi insanlara ırkçı davranışlarda bulunmaya devam etmekteydi. Siyahi bireyler ise kendilerinin de beyaz bireylerle eşit haklara sahip olduğunu, kendilerinin de eğlenebileceğini ve müzik yapabileceklerini göstermek için partiler düzenlemeye ve müzik yapmaya başladır.
İşte hip-hop kültürü tam da böyle bir ortamda siyahi bireylerin özgürlüğünün sesi oldu. Yaşadıkları baskıları ve ırkçılığı tüm dünyaya aktarmak için rap müziğini kullandılar ve özgürlüğün sesini tüm dünyaya duyurmayı başardılar. Ancak tabiî ki yeraltında kendi kendilerine düzenledikleri partilerde söyledikleri şarkıları kulaktan kulağa aktararak bu sesin dünyaya duyurulması mümkün değildi. İşte tam da bu noktada kapitalizm ve Amerikan rüyası ile tanıştılar. Hip-hop ilk başta modern altyapılar ve samplelar üzerine geleneksel Afrika kültürünü yansıtan söz ve dansların birleşmesi ile oluşmuş ve odak noktası sadece siyahiler olmuştur. Hip-hop aslında bir müzik tarzı değildir. Hip hop bir kültürdür. İçerisinde rap (halk arasında her ne kadar hiphop bir müzik tarzı olarak anılsa da aslında bu kültürü temsil eden müzik tarzı raptir), break dance, dj’lik, graffiti, skate gibi birçok alan barındıran bir sokak kültürüdür. Amerika’da siyahilerin yaşadığı gettolarda gittikçe popülerleşen bu tarz zaman içerisinde kapitalizm ile tanışmış ve dünyadaki en popüler kültürlerden biri haline gelmiştir. Daha önceden dışlanan, ırkçılığa uğrayan, insan yerine dahi konulmayan siyahi vatandaşlar kapitalizm sayesinde önce kendi şehirlerinde, daha sonra tüm Amerika’da ve nihayetinde tüm dünyada zirveye ulaşan insanlar haline gelmişlerdir.
Kabul etmeliyiz ki bu kültür Amerika’da filizlenmiş olmasaydı bu şekilde dünyaya açılarak milyonlarca insanı etkilemesi mümkün olmazdı. Bu sebeple hiphopu incelediğimiz zaman mükemmel bir kapitalizm ve “Amerikan rüyası” örneği görmekteyiz. Birçok rap şarkısına baktığımız zaman mahalleden çıkıp dünyaya açılmaya yönelik sözler görmekteyiz ki bu tipik bir Amerikan rüyası örneğidir. Bu kültürün popülerleşmeye başlamasıyla aynı dönemlerde NBA gibi günümüzde dünyanın en büyük basketbol organizasyonlarından biri olan Amerikan basketbol liginde birçok siyahi oyuncu bulunması sebebiyle, pazarlama ve reklam alanında iki kültürün de eşzamanlı olarak birbirini destekleyerek ilerlediğini görmekteyiz. Bu alanda Allen Iverson, Michel Jordan gibi ünlü NBA yıldızlarının hip-hopla yakın bağlarının bulunması ve bu oyuncuların, markaların ve NBA’in doğru reklam stratejileri sayesinde kültürün dünyaya açılmasında çok etkili olmuştur. Nike ve Jordan gibi markalar temelde basketbol ve hiphop giyim tarzlarına göre ürünler üreten markalar olsalar da reklamlar ve globalleşme ile bu giyim tarzı ve kültür bilinçli veya bilinçsiz olarak dünyadaki en popüler giyim tarzına dönüşmüştür. Rap albümleri başlarda radyolarda dahi kendisine yer bulamazken bu pazarlama sayesinde dünyanın en çok dinlenen parçaları haline gelmiş ve en prestijli ödülleri almaya başlamıştır. Günümüzde de Damian Lillard ve Lonzo Ball gibi NBA starlarının aynı zamanda rap müzik yapmaları bu dönemin yansımalarıdır.
Basketbol ve rap müzik; Amerikan popüler kültürünün iki büyük bileşeni, birçok yönden karşılıklı ve sıkı bir etkileşime sahip. Bu iki kültür alanının birleştiği noktalar; liriklerdeki referanslardan, sanatçı-oyuncu arkadaşlıklarına, spor ve müzik kariyerlerinin çakışmasından, medya ve reklamlara kadar uzanıyor. En önemlisi, her ikisi de sosyal ve kültürel sorunları ele alıyor ve gençlere umut verme ve onları sokak şiddetinden uzak tutma arzusunda birleşiyor. (1)
Hiphop yalnızca bir müzik değildir. Dansı, giysileri, kokuları, aksesuarları; sineması, radyo ve televizyonu; kitapları, dergileri, hatta içkileriyle kendine özgü bir kültürdür. Çok az ticarî faaliyet vardır hiphop’ın dokunmadığı. Hayat kaynağı karmaşık ritimler, sesler, vokaller, tınılar ve sözler olduğu halde hiphop her aşamasında serbest piyasa tarafından cesaretlendirilmiştir. (2)
Kapitalizm ve ticaret açısından hip-hop mükemmel bir örnektir. Öte yandan insan hakları, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve anti-faşizm açısından bakarsak da hip-hop eşi benzeri görülmemiş bir etkiye sahiptir. Burada hem Amerika’da hem de ülkemiz üzerinden örnek vermek istiyorum.
Hip-hop Amerika’da filizlendikten sonra insanlar müzik ve resim aracılığıyla seslerini duyurmuşlardır. Bunun en önemli örneklerinden biri de Jean-Michel Basquiat’ın The Death of Michael Stewart isimli tablosudur. Graffiti sanatçısı Michael Stewart’ın New York’ta graffiti yaparken polisler tarafından tutuklanması ve gördüğü şiddet sonrası ölmesine doğan tepkiler üzerine çizilen bu eser hâlâ siyahi hakları açısından büyük bir değer taşımaktadır.
Öte yandan rap müzikte ise sürekli polis şiddetinden ve siyahilere yapılan ırkçılıklardan bahsedilmiş ve toplumda büyük bir yankı uyandırmıştır. Bu alanda birkaç örnek vermek gerekirse:
Public Enemy- Fight The Power:
Bize istediğimizi vermelisiniz,
Bize ihtiyacımız olanı vermelisiniz,
Konuşma özgürlüğümüz ölüm özgürlüğüdür,
Güç sahipleriyle savaşmalıyız,
Sizi duyayım,
Güçle savaşın!”
Burada da görüldüğü gibi baskıcı devlet düzenine karşı anti-faşizm ve ifade hürriyeti savunulmaktadır. Bunun gibi binlerce örnek görmek mümkün. Burada sözlerini yazmayacak olsam da N.W.A grubunun F..k the police isimli şarkısı içinde barındırdığı ırkçılık karşıtı sert söylemler ve açık bir şekilde kendilerine şiddet uygulayan ırkçı polislere karşı küfür ederek tepki göstermeleri sebebiyle siyahi Amerikalılar tarafından çok sevilmiş ve adeta bir sembol halini almıştır. Hip-hopun en güzel yanlarından birisi de diğer müzik tarzlarındaki gibi pahalı enstrümanlar, iyi bir ses sistemi veya müzik eğitimi almadan da rap müzik yapabiliyor olmanız. Sadece bir mikrofon ve internetten bulabileceğiniz bir altyapı ile dünyaya sesinizi duyurabileceğiniz bir şarkı kaydedebilirsiniz. Bu da rap müziğini diğer türlerden ayıran en önemli ve bana göre mükemmel noktalardan biri. Bu sayede Amerika’da fakir mahallelerde yaşayan gençler, yeteneklerini kullanarak seslerini duyurmuş; fakir mahallelerden dünyanın en prestijli ödül törenlerine giden bir yol çizmişlerdir.
Türklere gelirsek; Türkiye’ye bu kültür Almanya üzerinden gelmiştir. Bildiğiniz üzere 70’li yıllarda başlayan ve 90’lı yıllara kadar devam eden göç dalgası ile yüzbinlerce Türk Almanya’ya göç etti ve bu sebeple aynı Amerika’da olduğu gibi Türkler de gettolarda yaşamaya başladılar. Bu açıdan Türklerin Almanya’da yaşadığı sıkıntılar Amerika’da siyahilerin yaşadığı problemlere çok benzemektedir ve bu açıdan ilginç bir örnektir. Çünkü diğer ülkelerde genel olarak hip-hop kültürü Amerika’daki gibi azınlıklar tarafından gelişmemiştir. Bu açıdan Türk hip-hop kültürü çok nadir bir örnektir. Almanya’da azınlık olan Türkler Neonazi grupların saldırılarına sıklıkla uğramakta, kendilerine kanake denerek hor görülmekte, toplumdan dışlanmaktaydılar. Solingen katliamı gibi olaylar da Türker’e olan nefreti körüklemekteydi. Tam da bu noktada Amerika’da olduğu gibi Almanya’da Türkler kendilerini ifade edebilmek, seslerini duyurabilmek ve yaşadıkları ırkçı davranışları dünyaya anlatabilmek için rap müziği tercih ettiler. Karakan, Islamic Force ve Cartel gibi gruplar şarkılarında sıkça bu problemlerden bahsettiler ve Almanya’da Türklerin kenetlenmesini sağladılar. 36 Boys gibi sokak grupları Neonazi örgütlere karşı Türk mahallelerinde belki de yeni Solingen’ler olmasının önüne geçti ve 2. Sınıf vatandaş olmadıklarını; kendilerinin etnik kimlikleri dolayısıyla farklılaştırılmamaları gerektiğini tüm dünyaya duyurdular.
Hakiki katiller değil bize geldiler
Joblarla, sopalarla bizi dövdüler
Nasıl çalışsak? Nasıl yapsak? Nasıl yaşasak?
Yabancıyız bunu onlar unutmayacak
Karakan-Almancı Yabancı (1997):
Vatanımızda Almancı burada yabancı
Bunları yaşamak inan ki çok acı
Elimde pasaportda ayyıldız var ya
ikinci sınıf insan diyorlar bana
Elimde pasaportda Alman bayrağı olsa Alman olamam
Çünkü saçlarım kara.
Türk hip-hop kültürünün dünyadaki en büyük hip-hop kültürlerinden biri olmasının en büyük sebeplerinden birisinin de Amerika’daki gibi azınlıkların kendi özgürlüklerini savunmasıyla ortaya çıkması olduğu kanısındayım. Ancak daha sonra 2000’lerin başında Türkiye’ye geldikten sonra Türkiye’deki müzik sektörünün ve yapımcıların tekelleşmesi ve genel Türk dinleyicisinin hip-hopa karşı önyargılı olması sebebiyle Türkiye’de hip-hop ve rap müzik sektörleşememiş, yaklaşık 2018-2019’a kadar sürekli yeraltında kalmak zorunda kalmıştır. Bu sebeple çok sayıda sol ideolojideki insan hip-hop camiasına girmiş ve kültürü de sol çizgiye çekmek ve sektörleşmesini önlemek istemiştir. Amerika’da sanatçılar şarkılarında ifade özgürlüğü, polis şiddeti ve hukuksuzluklar ve Amerikan rüyasından bahsederken Türkiye’de ise anti-kapitalizm ve gelir eşitliği temaları üzerinde durulmuştur.
Hip-hop her zaman politik olmuştur. Dünya üzerinde ne zaman bir ırkçılık, hukuksuzluk ve devlet baskısı olsa insanlar kendilerini rap müzik ile ifade etmek istemiştir. Çok yakın zamanda da bunun örneklerini görmekteyiz. Filistin’de insanların yaşadığı saldırılardan sonra Filistin’deki ve dünyadaki birçok sanatçı rap şarkıları ile seslerini duyurdular. Bunlardan Macklemore’un hazırladığı Hind’s Hall şarkısı en çok ses getiren örneklerden biri olmuştur. Amerika senatosunda İsrail devlet başkanının ayakta alkışlanması gibi bir rezalet olurken, Amerikan bir rapçinin böyle bir protesto yapması ve tüm dünya tarafından benimsenmesi, aslında müziğin ne kadar etkili olabileceğinin göstergesidir.
Sonuç olarak hip-hop kültürü ve liberalizme bakacak olursak pek çok ortak değerde birleştiğini görmekteyiz:
- ifade özgürlüğü
- kapitalizm
- çokkültürlülük
- ırkçılık karşıtlığı
- temel insan hakları savunuculuğu
- polis şiddeti karşıtlığı
- sivil özgürlükler
- hukuk önünde eşitlik
Bu değerlerin iki kültürün de temelinde olduğunu ve aslında benzer konulardan bahsettiklerini ve benzer problemlerle yüzleştiklerini görmekteyiz. İşte tam da bu sebeple hip-hop kültürünün liberal bir kültür olduğu kanaatindeyim.
Son notlar:
- “Rap Müzik ve Basketbolun Amerikan Kültürü Üzerindeki Etkisi”, Substreet, 27 Temmuz 2023.
- Brandon Maxwell, “Hip hop bir Serbest Piyasa Tarihi”, Liberal Düşünce dergisi, Yıl 19, Sayı 75, Yaz 2014, ss. 127-131, Çev. Görkem Güven, (The Freeman, February 06, 2013)
İleri Okuma için ayrıca bakınız:
Teoman Karadeniz, Hip Hop Amerikan Kültürü Değildir, Kitapita, İstanbul, 2019 (3. Baskı).
Hüseyin Eren Mızrak, erenmizrak06 @ gmail.com