Tablet bilgisayar çocukları okulda “elektromanyetik fırtınaya” maruz bırakacakmış.
Bunu ileri süren Edirne milletvekilinin şahsında CHP’ye şunları söylemekte yarar var:
Siz bir hakkın mücadelesini vermiyorsunuz. Bir dayatmayı devam ettirmenin mücadelesini veriyorsunuz. Yoksul çocukları kendi sınıflarına mahkum etmenin mücadelesini.
Gayet sınıfsal bir tepki sizinki. “Katsayı”yla, “kesintisiz”le onlara “işçisin sen işçi kal” diyorsunuz.
İslamofobiksiniz; 28 Şubat döneminde, sırf İmam Hatipli çocukların geleceğini karartabilmek için milyonlarca meslek liseli kenar mahalle çocuğunun üniversite yolunu kapatmayı içinize sindirebildiniz. Yargının yapısı değişti, ama hala son bir umutla katsayıyı geri getirebilmek için Danıştaylara taşınıyorsunuz.
“Uzlaşalım”mış. Bugün cansiperane savunduğunuz sistem uzlaşmayla mı geldi? Yoksa 28 Şubat’ta darbecilerin empoze ettiği sizin de desteklediğiniz bir dayatmayla mı?
Neden cuntacılara tanıdığınız “eğitim sistemini değiştirme yetkisini” demokratik çoğunluğa sahip hükümetten esirgiyorsunuz?
Adaletsizsiniz.
Kendi çocuğunuzu dilediğiniz gibi yetiştirme hakkını savunuyor olsaydınız tamam, ama siz başkasının çocuğunu da kendi ideolojiniz doğrultusunda tek tip eğitime maruz bırakmanın mücadelesini veriyorsunuz.
Hangi ahlaki zeminden hareketle başkalarının çocuklarını sizin ideolojinize göre tornadan geçirilmesini savunabiliyorsunuz?
Daha doğrusu böyle bir zemine ihtiyaç duyuyor musunuz?
Haksızsınız. Üstelik, artık muktedir de değilsiniz.
Eskiden konağın şımarık çocuğu gibi davranmanızın bir mantığı vardı. Kenarın çocukları kavga çıkarmanızdan laiklik yaygarası yapmanızdan korkardı. Si
yasete müdahale için fırsat bekleyen askeri harekete geçirebildiği ölçüde bu tür tavırların siyasi bir karşılığı vardı.
Ama şimdi yok. Veya şimdilik yok.
Bu yüzden de Meclis’te kavga çıkarmanız pek akıllıca olmaz gibi görünüyor. Ve Erdoğan “CHP ne yaparsa yapsın, milletin dediği olacaktır” dediğinde, mağdur kitlelerin yüreğine serin sular serpiliyor.
***
Sizi anlıyorum, eşitlikçi düzenlemeleri kabullenemiyorsunuz. İnsanların kendi çocuklarına kendi tercihleri doğrultusunda eğitim vermeleri kadar doğal bir durum size meydan okuma gibi görünüyor.
Eğitim üzerinden kurduğunuz hegemonyanın yıkılmasından korkuyorsunuz. Haklı olarak korkuyorsunuz, bütün sınıflar korkar.
Ama alışacaksınız.
Demokrasinin sonuçlarına katlanmayı öğreneceksiniz. Seçilmiş bir iktidarın eğitim politikasını belirleme hakkını kabulleneceksiniz. Kapıcının çocuğunu yukarıda görmeyi içinize sindireceksiniz.
Ve adalet size de iyi gelecek.
İbrahim Kalın ve Stratfor’a dair
Stratfor’a da, sızdırana da peşinen güvenmemiz için bir neden yok.
Ama o yazışmaların tümü doğru olsa bile, birileri sizi “kaynak” görse bile, bu sizin suçlu olduğunuzu göstermez.
Bu yüzden de Taraf’tan Ahmet Altan ve Mehmet Baransu’nun yazılarındaki eleştirileri haklı görmüyorum.
İstihbaratçılarla görüşmek gazeteciler için olduğu gibi, siyasetçiler için de suç değildir. Yeter ki hukuki sınırlar ihlal edilmesin.
Bazen görüştüğünüzün iyi niyetli olmadığını bilseniz bile görüşürsünüz. En azından yönlendirmek için görüşürsünüz. Devletler, hükümetler bunu yapar. Kalın’ın konumunda biri neden böyle yapmış olmasın?
“ABD’deki bu önemli bilgi kaynağı, sadece Hürriyet’ten bilgi alıp Türkiye’deki demokratları vesayetçi, vesayetçileri demokrat sansa daha mı iyi?” diye düşünüp görüşmüş dahi olabilir.
Ortada suç var mı?..
Star, 15.03.2012