Milletvekili genel seçimlerinde uygulanan yüzde 10 ülke barajı, Türkiye demokrasisinin en önemli ayak bağlarından biri. 12 Eylül darbe yönetiminin bir icadı olan bu yüksek baraj, ilkin muhafazakâr/mütedeyyin kesimlerin partilerini Meclis dışında tutmak için getirilmişti. Günümüzde ise baraj en çok Kürtlerin siyasi taleplerinin taşıyıcılığını yapan partileri mağdur ediyor. Barajın, temsiliyet noktasında büyük bir soruna yol açtığı açık. Buna rağmen Türkiye’de siyasi partiler baraja karşı ilkeli ve tutarlı bir tavır geliştiremediler. Genelde muhalefette iken barajdan şikâyetçi olanlar, iktidara geldiklerinde barajın sağladığı avantajlardan istifade etmeyi tercih ettiler. “İstikrar” ve “koalisyonlara mahkûm olmama” adına barajı savunur pozisyona geçtiler. Böylelikle baraj şimdiye kadar varlığını muhafaza edebildi. Türkiye, Haziran’da yine barajlı bir genel seçim yapacak. Ancak bu kez baraja karşı Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) radikal bir meydan okuması var. Bugün HDP tarafından temsil edilen siyasi hareket, 2007 ve 2011’de baraja takılmamak için bağımsız adaylarla seçime girmiş ve önemli bir başarı elde etmişti. Beklenti aynı taktiğin bu seçimlerde de uygulanmasıydı. Ne var ki HDP, 2015 seçimlerine bağımsız adaylarla değil, parti olarak gireceğini ilan etti. Henüz kesinleşmemiş olsa da bu karar üzerine gözler HDP’ye çevrildi. HDP’nin seçimlerde nasıl bir performans göstereceği siyasi gündemin en çok tartışılan konusu hâline geldi. Cevabı merak edilen birçok soru var, burada üç tanesini tartışacağız: 1) HDP’nin seçimlere parti olarak girmesinin nedeni nedir? HDP’nin seçime parti kimliğiyle girme kararı almasının birçok nedeni var: a) Türkiyelileşme iddiası: HDP, 1990’da Halkın Emek Partisi (HEP) ile başlayan siyasi çizgide önemli bir kırılmaya işaret ediyor. Kendinden önceki partiler “Kürt partisi” olarak bilinir ve buna yüksek sesle itiraz etmezken, HDP “Türkiyelileşme”yi önüne koyuyor ve bir “Türkiye partisi” olmayı hedefliyor. Yeni Türkiye’nin inşasında alternatif bir kurucu güç olma iddiası taşıyor. Böylesine büyük bir iddia, Türkiye’nin tamamına seslenmeyi gerektiriyor. Parti, faaliyet sahası olarak bütün Türkiye’yi görüyor. Kürt meselesi, elbette parti için merkezî önemini koruyor. Ama HDP artık tek bir mesele ile tek bir bölge ile anılan bir parti olmaktan çıkıp, ülkenin tamamına ilgi duyan ve her bir sorununa çözüm sunan ana-akım bir partiye dönüşmek istiyor. Böylesine iddialı ve istekli bir partinin, seçimlere bağımsız adaylarla girmeyeceğini deklare etmesi normal. Zira daha baştan bu yola girilseydi, hem dillendirilen hedefe partinin kendisinin inanmadığı ortaya çıkardı, hem de parti kendi kendini sınırlardı. Bağımsız girmek, ülkenin her yerinde değil, sadece aday gösterilen yerlerde siyasi çalışmalar yürütüleceği anlamına gelir, alanı daraltır, şevki kırar ve katılımı düşürürdü. HDP, heyecanı ayakta tutmak, katılımı artırmak ve sınırları aşmak için seçime parti olarak girmeyi düşünüyor. b) Sistemi zorlama ve daha fazla milletvekili kazanma çabası: HDP’ye göre seçimlere bağımsız girmek, hem sistemi rahatlatıyor, hem de adaletsiz sonuçlar üretiyor. Bağımsız adaylarla Meclis’e girildiğinde sistem sorunun çözülmüş olduğunu düşünüyor, üzerinde bir baskı hissetmiyor ve bunu değiştirmek için harekete de geçmiyor. Keza seçime bağımsız girildiğinde alınan oyla orantılı milletvekilliği kazanılmıyor; partiyle girildiğinde kazanılacak olandan daha az sayıda milletvekiliyle iktifa etmek durumunda kalınıyor. HDP, bu durumu değiştirmeye çalışıyor. Seçimlere parti olarak girerek hem sistemi zorlama ve değişime mecbur etmeyi, hem de barajı aşarak daha fazla sayıda milletvekili çıkarmayı amaçlıyor. c) Kandil’in isteği: HDP’nin seçimlere parti kimliğiyle girmesi konusunda en istekli ve ısrarcı odak Kandil. Kandil, bunu bir “seçenek” olarak görmüyor, devrimci ve demokratik mücadelenin bir sonucu olarak değerlendiriyor. Kandil’e göre, bu kararın altında “radikal demokrasi güçlerinin Türkiye siyasetini etkilemesini sağlamak” düşüncesi yatıyor. Bu, resmi bir gerekçe. Bunun haricinde seçimde çıkacak sonuçlara bağlı olarak Kandil farklı taktikleri sahaya sürebilir. HDP barajı geçtiğinde, Kandil’in eli siyaseten güçlenir. Çünkü bu durumda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Meclis’te anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşamaz. HDP kilit bir konum elde eder. HDP üzerinden Kandil’in ağırlığı artar. Dolayısıyla gerek yeni anayasa ve gerek Çözüm Süreci mevzularında Kandil’in pazarlık marjı yükselir. HDP barajın altında kaldığında ise, Kandil’in tavrına dair bazı ihtimallerden bahsedilebilir. Kandil demokratik kanalların tıkandığı, siyasi mücadelenin imkânı kalmadığı ve meşru alanın daraltıldığından bahisle çatışmaları yeniden yükseltebilir. Eğer AKP, parlamento dışında kaldığı için HDP’yi denklem dışına çıkartırsa, bu sefer de Kandil HDP’nin yerine sürece üçüncü bir gözün dâhil olmasını isteyebilir. Bu da “milli ve yerli” olarak nitelenen sürecin kimyasının değişmesi anlamına gelir. d) Cumhurbaşkanlığı seçiminde elde edilen sonuç: Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 10’a yakın bir oy alması, HDP’yi seçimlere parti hüviyetiyle girme noktasında motive eden önemli bir faktör. HDP yöneticileri, bu oyu referans alarak barajın kıyısında dolaştıklarını ve iyi bir seçim çalışmasıyla barajı rahatlıkla aşacaklarını söylüyorlar. Kamuoyuna yansıyan bazı araştırmaların sonuçları da onları cesaretlendiriyor, kendilerinden emin hâle getiriyor. 2) HDP barajı aştığında ne olur? HDP parti olarak barajı geçtiğinde seçim barajı anlamını ve işlevini kaybeder. Ve muhtemelen 2015 Haziran’ında oluşacak olan yeni parlamento, bu demokrasi ayıbını ortadan kaldıracak bir formül üretir. Yüzde 10’u geçen bir HDP, Türkiye siyasetinin merkezine yerleşir. Türkiye’nin her kesiminden ve bölgesinden oy talep eden bir partiye dönüşür; bu da onu daha sorumlu davranmaya iter. Kürt meselesi partinin önceliği olmaya devam eder ama HDP sahip olduğu imkânların tümünü bu meseleye hasretmez, ilgi alanlarını genişletmek durumunda kalır. HDP etkili, tutarlı ve yapıcı bir muhalif hat oluşturabilirse, Meclis’teki diğer muhalefet partilerini de –bilhassa CHP’yi de– etkiler. Ciddi bir rakibin parlamentoda yer alması, CHP’nin bazı politikalarında –mesela Kürt meselesinde– değişikliklere sebebiyet verebilir. Barajı aşmak HDP’nin yeni bir anayasa yapacak olan Meclis’teki pazarlık gücünü artırır. AKP de, HDP de yeni bir anayasa yapılmasında mutabıklar ama yeni anayasadan beklentileri ve öncelikleri farklı. AKP başkanlık sistemine, HDP ise Kürt meselesinin de çözümüne katkıda bulunacak adem-i merkezîyetçi bir yapının inşasına öncelik veriyor. Bu durumda taraflar iki türlü davranabilirler: Ya bir araya gelmez ve birbirleriyle çatışırlar. Bu, ikisine de zarar verir, çünkü hiçbirinin istediğini gerçekleştirmiş olmaz. Ya da taleplerinin tevil edilebileceğini düşünür, iki tarafın taleplerini ortaklaştıracak asgari bir paydanın bulunmasına çabalarlar. Yeni anayasa yapma iradesi ve taleplerinin tevil edilebilirliği, iki partinin uzlaşmalarını gerekli kılıyor. HDP barajı aştığında, silahlı mücadele bir seçenek olmaktan çıkar. Barajı aşmak, ülke çapında yaklaşık beş milyon oya ve parlamentoda 50 civarında vekile sahip olmak anlamına gelir. Buna belediyeleri, sivil toplumu, medyayı da eklediğiniz de büyük bir siyasi güç ortaya çıkar. Böylesine bir siyasi gücün silaha sarılmasının gerekçesi kalmaz. Bu, HDP’nin barajı geçmesinin üreteceği en hayırlı sonuç olur. 3) HDP baraj altında kalırsa ne olur? Peki, HDP baraja takılırsa ne olur? Muhalefetin meydanlara taşınacağını, sokakların karıştırılacağını, şiddetin kentleri esir alacağını yazanlar var. PKK’li ve HDP’li bazı yöneticilerin açıklamaları da bu öngörüleri güçlendiriyor. Ama böyle bir kıyamet senaryosunun gerçekleşebileceğini sanmıyorum. Her siyasi aktör, belli bir meşruiyet zemininde hareket etmek zorundadır. Parlamentoya girilmedi diye savaş başlatılamaz. Heveslenenler olsa da bunun bir meşruluğu olmaz. Çatışmalı bir sürece girilip girilmemesinde, seçim sonuçlarından ziyade, sürecin alacağı hâl etkili olacaktır. Sürecin tarafları arasında mutabakat oluşur ve buna uygun davranılırsa, baraj altında kalmanın doğuracağı sıkıntılar asgariye indirilebilir. HDP’nin barajı aşmadığında Türkiyelileşme iddiasından vazgeçeceği, bölgeye çekileceği, bir “Kürt parlamentosu” oluşturacağı ve fiili özerk bir yönetim kuracağı iddiaları da gerçekçilikten uzak. “Türkiyelileşme” doğru bir perspektif. Çünkü Kürtlerin önemli bir kısmı Türkiye’nin batısında yaşıyor. Dolayısıyla Kürtlere ve Kürt meselesine odaklanan her parti Türkiye’yi ve Türkiyelileşmeyi gözetmeli. HDP, barajı aşmadı diye bundan vazgeçmez. Bir “Kürt meclisi” ve fili özerklik uygulamaları da devletten önce, Kürtler arasında kanlı çatışmalara sebebiyet verir. Herkesin bunları hesapladığını ve önce Kürtlere zarar verecek bu tür maceralara girişmeyeceklerini düşünüyorum. Bununla birlikte HDP’nin barajı geçememesi bazı sorunlara yol açar. Sorunların ağırlığı ve muhatabı, alınan oya göre farklılaşır. Mesela yüzde 6-7 civarındaki bir oy, ciddi bir başarısızlık olarak addedilir, HDP sorgulanmaya başlanır ve HDP projesinin kendisi masaya yatırılır. Ama HDP yüzde 8 veya 9 üzeri bir oyla Meclis dışında kalırsa, bu takdirde tartışma daha çok temsiliyet üzerinden yürür. Temsilde bir sıkıntı baş gösterir. Parlamentonun meşruluğu tartışılır. Meşruluğu zayıf bir Meclis tablosunda yeni anayasa hedefini gerçekleştirmek çok zorlaşır. Yapılsa dahi bu çok sancılı olur. HDP ile AKP arasında bir anlaşma yapıldığını, AKP’nin Meclis’te tek başına anayasayı değiştirebilecek bir çoğunluğu elde etmesi için HDP’nin barajı geçmeyeceğini bilerek seçimlere katıldığını söyleyenler var. Buna göre AKP Meclis’teki ağırlığına dayanarak hem Tayyip Erdoğan’a başkanlık yolunu açan, hem de HDP’nin de taleplerini içeren bir anayasayı tek başına yapacak. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu iddiayı seslendiriyor. Böyle bir anlaşmanın olmasına ihtimal vermiyorum. Aralarında güven ilişkisi olmayan aktörlerin, tamamen güvene dayanan bu tür bir anlaşmayı yapmaları eşyanın doğasına aykırı. HDP, AKP’nin sözüne itibar ederek 50’ye yakın milletvekilinden vazgeçemez. Ancak şu da bir gerçek: HDP’nin baraj altında kalması AKP’ye Meclis’te sandalye sayısı bakımından önemli bir avantaj sağlar ve Erdoğan’ın başkanlık yürüyüşünü kolaylaştırır. Çözüm Süreci’nin yapısı değişime uğrar. Erdoğan, HDP’nin Meclis dışında kalması hâlinde muhatap olmaktan çıkacağını söyledi geçenlerde. Eğer bu mutlak bir kararsa, bu takdirde devlet, ya Kandil ile doğrudan masaya oturur veya aracılık yapacak yeni bir aktörü devreye koymak zorunda kalır. Barajın altında kalındığında HDP’de bir muhasebe yapılması kaçınılmaz. İddialarının büyüklüğüne ve hatırı sayılır bir tarihî mirasa rağmen neden halen yüzde 10’un aşılamadığı tartışılır. Eksikler gündeme gelir, nerede hata yapıldığının sorgulaması yapılır. İki dönemdir parlamentoda yer alan bir hareketin, hem de en gerekli olduğu bir dönemde parlamento dışında kalmasına neden olan kararı verenler hesaba çekilir. Başarısızlıktan sorumlu tutulanların ödeyeceği bir siyasi bedel olur. Bu da HDP içinde yeni bir yapılanmayı zorunlu kılar. Kısacası ortaya çıkacak sonuç, hem Türkiye siyasetine önemli bir etkide bulunacak, hem de HDP’nin kaderini de şekillendirecektir.
Serbestiyet, 02.07.2015