A. Hayek çok yönlü akademisyenler ve filozoflar halkasının 20. Yüzyıl’daki en önemli ismiydi. 1899’da doğdu, 1992’de öldü. Çok sayıda çığır açıcı makale, kitap yazdı. Bireycilik ile sosyal düzen fikrini bağdaştırmayı başaran kuvvetli bir sosyal düzen teorisi geliştirdi. Bize miras bıraktığı eserlerden biri, Kölelik Yolu adlı ölümsüz kitabıdır. Hayek Alman asıllı olmasına rağmen tabiyet değiştirip Britanya vatandaşı da olması ve bu ülkede uzun süre ikamet etmesi sayesinde adeta tarihî bir dönemi iki defa gözlemleme tecrübesi yaşadı. Batı dünyasında Almanya’yı totaliterizmin pençesine düşüren fikirlerin ve politikaların ağırlık kazandığını görmeye başlayınca özgür dünyayı totaliterizm tehlikesine karşı uyarmak için Kölelik Yolu’nu yazdı. Bu kitap totaliterizmi en iyi anlatan çalışma olarak düşünce tarihinde yerini aldı. Kitap 1944’te yayımlandı, kısa sürede “best-seller” oldu. Kölelik Yolu 2014’te 70 yaşına ulaştı. 2014 aynı zamanda Hayek’in iktisatta Nobel Ödülünü kazanmasının da (1974) 40. yılı. Bu yüzden, büyük filozofu anmanın ve bazı fikirlerine tekrar işaret etmenin tam sırası.
Bir filozofu büyük yapan elbette fikirleridir. Ama, Hayek vakasında, büyük fikir adamlığına cesareti ve feraseti de eklemek gerekir. J. Tucker’in işaret ettiği üzere, Hayek insanlığın özgürlük mücadelesinin tarihinde ölümsüz bir kahramanlık figürüdür. O, tüm dünyanın sol veya sağ nitelikli komuta-kontrol ideolojilerine koştuğu bir dönemde, bireysel özgürlüğü, hukukun hâkimiyetini, sınırlı devleti, özgürlükçü siyasal ve ekonomik sistemi savundu. Fikirleriyle, sosyal düzenin depolitizasyonu için şimdiye kadar geliştirilmiş en kuvvetli argümanları sundu.
Hayek bir bilim adamı ve düşünür olmanın yanında bir öncüydü de. Kitap ve makale olarak bilim ve fikir dünyasında derin izler bırakan çalışmalar gerçekleştirdi. İktisat, iktisadî düşünce, sosyal teori, para, psikoloji konularına klasik vasfını kazanan eserler yazdı. ‘Toplumda Bilgi Kullanımı’ (çev. Turan Yay, Liberal Düşünce) Yirminci Yüzyılın ikinci yarısında en çok atıf yapılan makaleydi.
Bugünlerde okuduğum bir makaleden de yararlanarak Hayek’in düşüncelerini ve sosyal sistem teorisini aşağıdaki 7 madde ile özetlemek istiyorum:
1. Karmaşık düzenler kendiliğinden doğar. Yâni, bu düzenler merkezî olarak tasarlanamaz ve merkezî olarak kontrol edilemez. Sosyal teoride bu tür düzenlere kendiliğinden doğan düzen deniyor. Bu tür bir sosyal düzen somut bir otorite tarafından yaratılmıyor, uzun zaman içinde ve tek kişinin-grubun eseri olmayan gelişmelerle kendiliğinden varlık alanına giriyor.
2. Bilgi esas itibarıyla mahallîdir, durumsaldır, bağlama bağlıdır ve akışkandır. Bir merkezî otorite tüm bilgiyi tespit edemez ve kullanamaz. Özgürlük bilginin maksimum seviyede kullanılmasını ve koordine edilmesini sağlar.
3. Karmaşık sistemlerde kehanet (önceden görme), eğer imkânsız değilse, zordur. Bu sistemlerde pek çok faktör aynı anda ve zamanda iş başındadır ve hiçbir akıl tüm faktörlerin bütün durumlarını tahmin ederek geleceği önceden göremez.
4. Karmaşık düzenler çok muhtemelen basit kurallardan doğacaktır. Toplumsal düzenlerin karmaşık olması, onların dayandığı düzenlerin çok karmaşık olmasını gerektirmez. Kuralların karmaşıklığı değil niteliği düzen açısından önemlidir.
5. Basit kurallar çok muhtemeldir ki beşerî karmaşıklıktan doğacaktır. Hiçbir insan diğer insanların potansiyel davranışları hakkında tam bilgiye dayanamaz, böyle bir bilgiye dayalı analizler yapamaz. Buna vakti de, enerjisi de yoktur. O yüzden, toplum ne kadar karmaşık olursa olsun bireyler için hayatı yaşamak basitleştirilmelidir. Bunu basit kurallar mümkün kılar. İnsanlar anlaşılması basit kurallara uyarak bilinmezliklerle ve tehlikelerle dolu bir dünyada nasıl davranmak gerektiği problemini çözer, hayatına öngörülebilirlik katar ve normal bir hayat yaşar.
6. Sosyal bilimler bu karmaşıklık karşısında tevazu gerektirir. Hiçbir akıl toplumsal düzeni tüm detaylarıyla inceleme, anlama ve açıklama gücüne sahip olamaz. Sosyal düzeni anlama çabası içinde olanlar bir tür Tanrı rolüne soyunmamalı, tevazu sahibi olmalıdır. Sosyal düşünürün iddiası arttıkça başarısızlığı da büyür. Marx’ın dramı budur.
7. Siyasal yönetişim bu karmaşıklık karşısında tevazu gerektirir. Bireylerin veya birey birliklerinin sırrını çözemediği, istediği gibi komuta ve kontrol edemediği sosyal düzeni, devletin tam bir komuta ve kontrol altına alması da imkânsızdır. Siyasal yönetişim kendi sınırlı içinde kaldığı sürece insanlara faydalı ve başarılı olacak, sınırlarını aştıkça, niyeti ve gerekçesi ne olursa olsun, sosyal düzene ve dolayısıyla insanlara zarar verecektir. Ne devletler siyasal düzenle sosyal düzeni örtüştürme, çakıştırma çabasına girmeli ne de sivil toplum unsurları devlete bu tür taleplerle yönelmelidir…
Ne demiştik? Evet, Hayek’in cesareti hayranlığı fikirleri öğrenilmeyi hak ediyor.
18.11.2014, Yeni Şafak