Bütün kronik sorunlarımız dönüp dolaşıp birilerinin tespit ettiği “Tek Doğru”nun bütün kesimlere dayatılmasından kaynaklanıyor.
Karma eğitim konusu da öyle…
Neden bir an durup sorgulamıyoruz:
Ortak bir karar verip bu sistemlerden birini “tek sistem” haline getirmek zorunda mıyız? Özel/devlet ayrımı yapmaksızın bütün okullar, hatta dershaneler karma olacak diye evrensel bir hukuk kuralı mı var? Böyle olmazsa Türkiye’nin çağdaş bir toplum olmaktan çıkacağı mı sanılıyor? 1990’lara kadar ayrı kız ve erkek okulları vardı da Türkiye’nin çağdaşlığına halel mi gelmişti? Ve hepsinden önemlisi; insanların seçme özgürlüğüne sahip olmadığı bir çağdaşlık olabilir mi?
Neden ikisi de bir arada olmasın? Neden insanların seçme hakkı ellerinden alınsın?
Dünkü yazımda da belirttiğim gibi, dünyada birçok ülkede gerek tek cinsiyetli eğitimin gerekse karma eğitimin avantaj ve dezavantajları üzerine araştırmalar yapılıyor, tartışmalar sürüyor. Ama dikkat edin: Bu araştırmaların yapıldığı ülkelerde hiç kimsenin aklına bir seçeneği “doğru” ilan edip öbürünü yasaklamak gelmiyor. Hepsinde de hem karma okullar hem de kız ya da erkek liseleri, kız kolejleri, hatta kız üniversiteleri var.
İşte biz bunu yapamıyoruz. Üstelik de bizim ülkemizde, bu tür bir çeşitliliğe, Batılı ülkelerden çok daha fazla ihtiyaç olduğu halde, yasakçı kafamız yüzünden yapamıyoruz. Bir yandan, son yılların en büyük kampanyalarıyla kız çocuklarını okullaştırmaya çalışıyor, öte yandan da muhafazakâr kesimlerde kız çocuklarının okula gönderilmemesinin nedenlerinden birinin de kız okulu seçeneğinin ortadan kaldırılması olduğunu görmezden geliyor, bu konuda konuşmaya bile korkuyoruz.
Ama şükürler olsun ki, korkmayanlar da var.
Mesela, Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı başkanlığında bir ekip tarafından 2003 yılında hazırlanan “Eğitim ve Toplumsal Cinsiyet” başlıklı çalışma bu alandaki cesur çıkışlardan birini temsil ediyor. Ben bu araştırmaya 2004 yılında da köşemde yer vermiştim. Kağıtçıbaşı ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, Amerika’daki kız okulları üzerine yapılan araştırmalara da atıf yapılıyor ve kız okullarının karma okullarla karşılaştırıldığında kadınların entelektüel ve sosyal kapasitelerini, akademik yeteneklerini ve kültürel farkındalıklarını daha çok artırdıklarının ortaya çıktığı belirtiliyordu.
Ama çalışmanın en önemli yanı, kız çocuklarının okullaşma oranını yükseltmeye yönelik politika önerilerini sıralarken, yeniden kız okulları açılmasını da tartışma gündemine getirmesiydi.
Raporun ilgili bölümünü aynen aktarıyorum:
“Geleneksel muhafazakâr değerler nedeniyle ergenlik yaşına gelince okuldan çekilerek “eve kapatılan” kız çocuklarının okul ortamında kalmalarını sağlamak amacıyla, bazı bölgelerde sadece kızların devam ettiği ilköğretim ikinci kısım öğretim okulları ve liseleri teşvik edilerek velilere bir seçenek olarak sunulabilir.
Bu öneriye kız okullarının geleneksel kadın rollerinin yeniden üretildiği, kız çocuklarının tek tip ilişkiler geliştirdikleri eğitim merkezleri olması itibariyle karşı çıkılabilir. Ancak yukarıda da bahsedildiği gibi kız çocuklarının büyük bir kısmı ilköğretimden sonra eğitimin karma olması sebebiyle ailelerince okula gönderilmemektedir. (…) Dolayısıyla kız okulları bu noktada işlevsel olabilir. Nitekim cumhuriyet de kız çocuklarının okullaşma oranlarını yüksek tutabilmek için kız okullarının devamlılığını sağlamıştır.”
Mecburen ‘imam hatip’e
Muhafazakâr kesimin karma okul dayatmasına karşı verdiği tek tepki kızlarını okuldan almak olmadı. Bulunan bir “çözüm yolu” da kızların karma olmayan tek okul olduğu için imam hatip liselerine gönderilmesiydi.
Karma okulların kaldırılmasından sonra imam hatip liselerindeki kız öğrenci sayısındaki artışa şöyle bir bakmak bile bu sonucu görmeye yetiyor: 1993’te İHL’lerde kız öğrenci oranı yüzde 32 iken 2000’de yüzde 50’yi geçti. 8 yıllık eğitime geçişin öncesindeki 3 yıllık dönemde kız öğrencilerin din eğitimine akış hızı erkeklerin akış hızının 10 katından fazla oldu.
Yine o günlerde (2004) TESEV’in gazeteci Ruşen Çakır yönetiminde yaptığı bir araştırma da aynı sonucu doğrular nitelikteydi. Kız öğrencilere “İHL’ye gitmeseydiniz başka okula gider miydiniz” diye sorulduğunda, yarıya yakını “Hayır gitmezdim” yanıtını veriyordu. Aslında gidemezdim demek istiyordu.
Durum buyken, yani kız öğrencilerin İHL’lere olan bu yönelişinin ardında başka etkenlerin yanı sıra ciddi bir “kız okulu” tercihi yatarken, bunu görmezden gelmek ve kız okullarını yasaklamak neye hizmet ediyor?
Kızının bir erkek çocukla aynı sırada diz dize oturmasını hazmedemeyen babayla zıtlaşıp o babanın kızını okuldan almasına ya da özel olarak tercih etmediği halde imam hatibe vermesine sebep olmak mı daha akıllıca yoksa, kız okulları açıp hem o babayı rahatlatmak hem de kız çocuklarının önünü açmak mı?
“Haydi Kızlar Okula” diye kampanyalar açan herkesin bu sorulara içtenlikle cevap vermesi gerekiyor.
Bugün, 03.03.2012