Ekonomik sistem tartışmalarında sık sık günümüzde dünyada egemen olan modelin sınırsız, engelsiz piyasa ekonomisi olduğu söylenir. Komuta ekonomisine sempati duyan sağcı ve solcu devletçiler, her fırsatta, ‘neoliberal’ ekonomiye söver. Liberal ekonomi anlayış ve uygulamasını şeytanlaştırır ve açlık, yoksulluk, eşitsizlik ve sömürünün kaynağı olarak gösterir.
Gerçek durum nedir? Dünyanın her yerinde piyasa ekonomisi mi hüküm sürmektedir? Doğrusu, böyle olmasını çok isterdim. Ne yazık ki benim gördüğüm dünya iktisadî sistem manzarası çok farklı. Yer kürenin hiçbir ülkesinde ideal ölçülere yaklaşan bir piyasa ekonomisi yok. Her toplumda karşımıza karma ekonomi çıkıyor. Bu çerçevede devletler ellerindeki tüm yetkiler ve araçlarla ekonomik hayata müdahale ediyor. Para tekeli, sektör lisanslama ve regülasyonları, vergileme gücü, taban ve tavan fiyat uygulamaları vb. hükümetlerin ekonomiyi çekip çevirmek, istediği yöne itmek, seçtiği ekonomik aktörleri cezalandırmak veya ödüllendirmek için çekinmeden kullandığı aletler.
Türkiye’de de durum böyle. Ak Parti hükümetlerinin gerçekleştirdiği piyasacı reformlar karma ekonomimizin devletçi ekonomi kısmını biraz geriletti ama, bütün olarak ekonomiyi tatminkâr bir piyasa ekonomisi olma konumuna taşıyamadı. Bunun en iyi göstergelerinden biri Türkiye’nin her sene hazırlanan iki dünya ekonomik özgürlük endeksinde yıllardır 150 kadar ülke arasında ortalarda yer alması. Şimdiye kadar hiç ilk 10’a giremedi, yakınlarda gireceğe de benzemiyor.
Hükümet bazı sektörlerde hem doğruyu hem yanlışı yapabiliyor. İyi bir örnek hava yolu taşımacılığı. Ak Parti’nin en başarılı icraatlarından biri, hava taşımacılığını bir ölçüde deregüle etmek oldu. Bu sayede sektöre yeni şirketler girdi. Kısmî bir rekabet doğdu. Sefer ve sefer yapılan yer sayısı hızla arttı. Filolar büyüdü. Yolcu sayısı katlandı. Uçak yolcuğu lüks olmaktan çıktı. Milyonlarca insan hava yolculuğuyla tanıştı. Türkiye’nin her bölgesi birbiriyle daha entegre hâle geldi. Ülkenin dünyayla bağlantıları güçlendi. Yan sanayi ve hizmet alanları da büyüdü. Böylece on binlerce kişiye istihdam imkânı doğdu.
Böylesine güzel bir icraata imza atan hükümet şimdi yine aynı sektörde bir hataya doğru yol alıyor. Uçak yolculuğu ücretlerine, yani bilet fiyatlarına tavan koymaya hazırlanıyor. Niyet iyi: Yolcuların ucuza uçmasını sağlamak. Ancak, yöntem yanlış. Üstelik amaçlanan sonucu vermemesi de kuvvetle muhtemel. Hiçbir alıcı satın aldığı mal veya hizmeti yalnızca fiyatına bakarak belirlemez. Satın alış tercihleri fiyat yanında kalite, sunum, yan unsurlar, güvenilirlik vs. gibi unsurları da kapsayan bir pakete dayanır. Bu unsurlardan birini çarpıtan her müdahale diğer unsurlarda da oynamaya yol açar. Sonuçta müdahaleler fayda hanesinden çok zarar hanesini kabartır. Dolayısıyla, hükümetin piyasa şartlarında fiyat oluşumunu engellemesi yani hava yolu taşıma ücretlerine tavan koyması kesinlikle yanlış olur. (Yanlışlığın daha teknik bir analizi için bkz. Ünsal Çetin, ‘Bir serbest piyasa mahrumiyeti’, www.hurfikirler.com)
Yolcuların olabildiğince düşük fiyatlarla uçmasını istemek bir iktidar partisi için meşru ve siyasî rasyonalitesi olan bir taleptir. Ancak, bunun yolu tavan fiyat koymak değil deregülasyonu genişletmek suretiyle rekabeti artırmaktır. Her sektör için doğru olan bu yol elbette hava yolu taşımacılığı için de doğrudur. Son 10 yılda sektörde yaşanan gelişmeler buna en büyük delili sağlamaktadır. Nitekim, Pegasus Havayolları’nın sahibi Ali Sabancı’nın şu sözleri de bunu anlatıyor: ‘8 Ekim’de saat 15.00’te biletlere baktığımızda THY’nin AHL’den Ankara’ya 13 Ekimde uçuşu 490 TL. Anadolu Jet’in SAW’dan 203 TL ve Pegasus’tan 172 TL. 8 Ekim’de 5 Kasım fiyatları sırasıyla THY’nin 178 TL, Anadolu Jet’in 98 TL ve Pegasus’un 72 TL. İç hatlardaki serbestleştirmeyle 2002’de 98 lira olan bilet fiyatları bileşik enflasyonun yüzde 191 olması ve akaryakıt fiyatlarının yüzde 320 artmasına rağmen ortalama 132 TL. Yani serbestleşme ve rekabet olduğunda fiyatlar ucuzluyor’.
Bu sözler bir gerçeği ifade ediyor. Tüketicilerin en büyük dostu rekabettir. İdarî ve siyasî kararlar değil, rekabet fiyatları indirir, kaliteyi yükseltir. Nitekim, A. Sabancı, şirketine AHL’den Ankara’ya günde beş sefer düzenleme imkânı verilirse, o rotadaki bilet fiyatlarının %50 ucuzlayacağını söylüyor. Orandan emin olamayız, ama biletlerin ortalama fiyatının düşeceğini kesin olarak söyleyebiliriz.
Umarım hükümet iktisadın realitelerini göz ardı ederek hava yoluyla taşımacılığına tavan fiyat koyma hatasına düşmez. Sektördeki yolunu açtığı başarıları kendi elleriyle tahrip etmeye girişmez.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.