AK Parti üçüncü kez iktidarda. Üç kez üst üste oylarını arttırarak halkın takdirini kazanmış bir parti ancak tebrik edilir. AK Partinin üçüncü kez iktidar olmasının birden fazla nedeni var. Bunlardan bana göre en önemli olanı; halkın, muhalefet partilerin liderlerinden daha ileride, daha demokrat, yenilikçi ve özgürlükçü olması aynı zamanda dünyadaki değişimi onlardan daha iyi okumalarıdır. Oysa muhalefetin her şeyden evvel herkesten daha çok yenilikçi ve özgürlükçü olması beklenirdi. Onlar böyle bir anlayışla hareket etmek yerine halkın azıcık para bulduğunda geleceklerini satabileceklerini düşündüler. O yüzden meydanlarda sıklıkla “anayasa” karın doyurmaz diyorlardı. Ben bu seçimlerde halkın önüne iki tercih konulduğunu düşünenlerdenim. Bir bakıma “özgürlük mü yoksa bedavacılık mı” diye soruldu insanlara. Yanıt; özgürlük oldu.
Muhalefetin anlayamadığı; halkın her gün sabah çocuklarına süt içiren bir başbakan yerine çocuklarına daha özgür ve demokrat bir gelecek vaat eden yenilikçi bir başbakanı arıyor olmasıydı. Nitekim halk taleplerine en yakın parti olarak yeni bir anayasa vaat eden AK Partiyi tercih etti. Muhalefet halkın yıllarca resmi ideolojinin de etkisiyle hala uysal, kurulu düzene nikotin bağımlısı gibi bağımlı olduklarına inandıklarından olsa gerek onları sürekli çantada keklik muamelesi yaptı. Bu yüzden bir kanal halk yine Atatürk’e oy vermedi yazıklar olsun diyebildi. Nihayetinde onlara göre halk cahil, koyun, dahası “yontma taş devrinden kalma bir mağara insanıydı.”(Y.Kadri Karaosmanoğlu-Yaban)Azıcık para gördüklerinde birde buna cahillikleri eklendiğinde kurulu düzene olan bağlılıklarını devam ettirirler sanılıyordu.
Bedava geçinmenin, karşılıksız maaşla hayat sürdürmenin özgürlüklerine tercih edilmesi istendi insanlardan. Oysa insanlar artık özgürlüğün paradan daha kıymetli olduğunu idrak etmeye başladılar. Çünkü herkes bilir ki önce barışın, huzurun ve özgürlüğün tesis edildiği ülkeler daha zengin ve refah içerisinde yaşarlar. İnsanlar hiç şüphesiz 1900’lü yılların anlayışına sahip katı ideolojik partilerin çok ilerisinde. Ben bu türden partilerin anlayışlarını 2007’de Radikal’de yazdığım bir yazıda eleştirmiştim. Bu anlayışlarını değiştirmeleri gerektiğini ifade etmiştim.” Sürekli değişen, yenilenen ve gelişen dünyamızda dar, içe kapalı, kendinden başka kimseyi haklı görmeyen, tanımayan, kabul etmeyen anlayışlara ve siyasi oluşumlara artık yer olmadığını” yazmıştım. Bu bakımdan bu türden gerici partilerin” artık kendi dünya görüşleriyle hesaplaşmaları” gerektiğini ifade etmiştim. Çünkü artık insanlar “içeride bölünme, satılma ve yok olma gibi sloganların ve telkinlerin politik çıkar malzemesi olarak üretildiğini iyi analiz etmişler ve korkuya dayalı siyaset yapılamayacağını o zamanda verdikleri oylarla muhalefetin yüzüne haykırmışlardı.
Dünya değişiyor dolayısıyla Türkiye’de bundan geri kalmıyor. Ahmet Altan birkaç gün evvel bir yazısında “yeryüzünde rüzgâr olmasaydı, yelkenliler olmazdı” demişti. Artık bu vakitten sonra kimse yelkeni rüzgâra karşı inatla süremez. Hayat artık buna müsaade etmez. Bizim muhalefetin düştüğü hata burasıdır. Suyu yokuşa sürmek istiyorlar inatla. Halka rağmen. Normalleşmek konusunda kararlı olan halka ve onun tercihiyle iktidar olan AK Parti hükümetine üç dönem üst üste iktidar oldu diye tek adam diktatörlüğü yakıştırması bunun açık bir göstergesidir. Herkes bilir ki Türkiye daha henüz üç dönemdir darbecilerden, askeri vesayetten kurtulmanın yollarını aramaktadır. Bu bakımdan AK Parti hala muhalefette olan bir partidir. Türkiye düne kadar özgürlükçü, demokrat, tüm sorunlarından kurtulmuş bir ülkeymiş gibi sunulmakta ve AK Partinin ülkeyi tek başına tek adam diktatörlüğüne doğru götürebileceği evhamı yayılmak istenmektedir. Böyle bir niyet ortaya konulsa bile bunun gerçekleşmeyeceğinin teminatı insanların hayata olan bakışlarının değişmesi ve özgürlüğe verdikleri değerdir. Kısacası Türkiye artık eski Türkiye olmayacaktır.
Balkon konuşması ve 74 Milyonun anayasası vurgusu
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sonuçların belli olmasının ardından eşi Emine Erdoğan’la geldiği AK Parti Genel Merkezi’nde üçüncü balkon konuşmasını yaptı. Erdoğan bana göre tarihe geçecek bir konuşma yaptı. Söylediği her cümle ülkenin geleceği açısından umut vericiydi. Seçimin galibi Türkiye’dir diyerek herkesi kucaklayacağını ifade etti. Başbakanın “Bugün benim Türk kardeşim, Kürt kardeşim, Zaza, Arap, Laz Gürcü tüm kardeşlerim 74 milyon kazanmıştır. Yoksul kardeşim, kimsesiz kardeşim kazanmıştır. Bugün küresel ölçekte mazlumların mağdurların umudu kazanmıştır. İnanın bugün İstanbul kadar, Saraybosna kazanmıştır. İzmir kadar Beyrut kazanmıştır. Ankara kadar Şam kazanmıştır. Diyarbakır kadar Ramallah, Batı Şeria, Kudüs, Gazze kazanmıştır” sözlerinde geçen özellikle Diyarbakır’la Gazze’nin Batı Şeria ile Ramallah’ın bir arada telaffuzu çok önem arz etmektedir. Kürt sorunu konusunda çok olumlu adımların atılacağının da bir göstergesidir bu ifadeler.
Diğer taraftan başbakanın yeni anayasa ile ilgili olarak; “Kabul buyururlarsa oturup uzlaşmayla parlamento dışındaki partiler, STK’larla, medyayla tüm akademisyenlerle bu alanda sözü olanlara, en geniş anlamda istişare ve uzlaşma arayışı içinde olacağımızı daha bu akşamdan ifade ediyorum. Meydanlarda ifade ettiğimiz gibi sivil, katılımcı, özgürlükçü bir anayasa’yı hep birlikte yapacağız. Bu anayasada herkes kendisini bulacak. Doğu kendisini bulacak, batı kendisini bulacak, kuzey bulacak, güney bulacak. Velhasıl milletim işte bu benim anayasam diyecek. Bu anayasa Türkiye’nin her zerresine milletimin her ferdine hitap edecek. Yeni anayasa milletin her bir ferdini birinci sınıf olarak görecek. Her kimlik, her değer, herkesin özgürlük demokrasi barış ve adalet talebine bu anayasa karşılık verecek. Bu anayasa Türk’ün, Kürt’ün, Zaza’nın, Arap’ın Çerkez’in, Roman’ın, Alevi’nin Sünni’nin, azınlıkların yani 74 milyonun anayasası olacak” şeklindeki ifadeleri, yepyeni, özgür bir Türkiye’nin ayak sesleri gibiydi.
Bu vakitten sonra muhalefet partilerine düşen Ergenekon’un sözcülüğünü yapmak yerine başbakanın ifade ettiği 74 Milyonu kucaklayan yeni bir anayasa yolunda iktidara destek vermeleridir. Çünkü halk onlardan bunu istiyor.Aksi takdirde bir dahaki seçimde meclisin yolunu bile unutabilirler..Biz sivil topluma da düşen; yeni anayasanın her aşamasında iktidara hak ve özgürlükler noktasında sıkıştırmaktır.Ne kadar özgürlük o kadar zenginlik ve huzur demektir.