Özü ve büyük resmi itibariyle demokrasinin usul ve meşruiyet kurallarına yönelik bir isyan hareketi olan Gezi olaylarının en ağır tahribatlarından bazıları Taksim’de ortaya çıktı. İstanbul’un kalbi ve en önemli merkezi olarak bilinen Taksim Gezi’den çok yara aldı, çok kan kaybetti. Eski canlılığı ve renkliliği kalmadı. Her fırsatta Taksim’e gitmeye alışan ve çalışan yüz binlerce insan şimdi oradan uzak durmaya çabalıyor. Esnaf eskisi kadar iş yapamıyor. Dükkânlar kapanıyor. Firmalar semti terk ediyor. 1977 1 Mayıs olaylarında da benzer darbeler yiyen Taksim’in kendini toparlaması çeyrek asır almıştı. Bakalım şimdi kaç yılda ayağa kalkacak.
Gezi’de demokrasiye isyanın başını çeken, demokrasinin usul kurallarını çiğneyerek kendi istediğini meşru otoritelere ve onlar üzerinden topluma dayatmaya yeltenen, sokak şiddetini siyasetin meşru bir aracı hâline getirmeye çalışan Gezi Dayanışması adlı çetenin bazı mensupları isyanların yıldönümü vesilesiyle bugün Taksim’e çıkacakmış. Aman Allah’ım! Katillerin tekrar tekrar cinayet mahalline dönmesi gibi bir şey bu. Kendilerine tedbirli olmalarını, esnaftan uzak durmalarını tavsiye ederim.
Taksim bir kamusal alan. Hepimizin, herkesin malı. Herkesin onunla ilgili talep ve plânları olabilir ve her talep ve plân kendisinin en üstün olduğunu iddia edebilir. Ama hiç bir talep ve plân zora dayanarak, şiddet kullanarak kendi kendini icra etmeye veya sevmediği taleplerin ve plânların meşru şekilde uygulanmasını engellemeye kalkışamaz. Bunu yaparsa meşruiyet dışına düşer. İsyanın ilk günlerinde katıldığım bir televizyon programında da söylemiştim. İsyancılar dayatmaya devam etseydi bir Taksim Topçu Kışlasını Yaptırma ve Yaşatma Derneğikuracaktım. Bir hafta içinde en az 100 bin üye kaydedecektim. Ertesi hafta da 100 bin kişi ile birlikte gidip Taksim’i işgal edecek ve kışlanın yapılmasını isteyecektim. O hareket ne kadar meşru olur idiyse Taksim Dayanışması’nın yaptığı da o kadar meşru idi.
Taksim kolay kolay vazgeçebileceğimiz, unutabileceğimiz bir yer değil. Birçok kimse gibi ben de oranın güzelleşmesini ve daha fonksiyonel bir yer hâline gelmesini çok arzu ederim. Lâf olsun diye söylemiyorum. Buna yönelik bazı düşüncelerim ve plânlarım var.
Taksim’e cami yapılması iyi oldu. Çok da güzel bir cami. İnşaatı bitmek üzere. Böylece semt muazzam bir eser kazandı. Caminin alt katlarına toplantı salonu, otopark gibi alanların kurulması da bu hoş binayı daha yararlı hâle getiriyor.
Taksim’deki Triada Rom Ortodoks Kilisesi’nin etrafındaki iş yerleri kaldırılarak tarihî kilisenin güzel mimarisinin ortaya çıkması sağlanmalı. O dükkânlardan kilise bir varidat sağlıyorsa, kilisenin gelir kaybının telâfi edilmesi için başka bir yol bulunmalı. Böylece Taksim meydanı diğer özelliklerine ilâveten iki muhteşem ibadethane tarafından da sembolize edilen bir alan hâline getirilmeli.
Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi binası yıkıldı. İyi oldu. Çürük ve zevksiz bir binaydı. Yıkılınca Taksim ferahladı. Bence şimdi o alana mümkünse arkadaki-yandaki otopark da katılarak genişçe bir park yapılmalı. Böylece Taksim’deki yeşil alan miktarı artırılmalı. Bu park içinde sokak sanatçıları için bir sahne hazırlamalı, ama yeşile zarar vermeden ve parkın karakterine uygun şekilde. Yeşile çok önem veren Gezi ahalisinin bu teklife bayılacağına eminim. Özellikle de Taksim Dayanışması denen kerameti kendinden menkul grubun.
İlâveten Taksim ve İstiklal Caddesi sınırlı şekilde kutlama, anma ve protesto gösterilerine de açılmalı. Bunun için sıkı kurallar konmalı. Göstericilere İstiklal Caddesi’nin ve Taksim meydanının tümünü işgal etme izni verilmemeli. Meselâ yürüyüş yapanlar yalnızca tramvay hattının bir –bilemedin- iki metre sağına ve soluna doğru genişleyen bir güzergâhı kullanabilmeli ki ziyaretçiler yollarına devam edebilsin ve esnaf ticaret yapabilsin.
Taksim ilgiyi ve geliştirilmeyi hak ediyor. Gezi isyanlarına ve isyan tezgâhçısı, şiddet meftunu, demokrasi reddiyecisi Taksim Dayanışması’na rağmen…