Gezi İstanbul”un merkezinde dar bir park alanı. Ferguson ABD”nin Missouiri eyaletinde bir kasaba. İkisinin ismini bir araya getirmemize sebep olan, her ikisinin de geniş toplumsal olaylara sahne olması. Demokrasilerde haklar nasıl korunmalıdır ve kamu idaresinin vatandaşlara karşı takındığı tavırlarda doğrular ve yanlışlar nelerdir sorularına cevap arayışta yararlanabileceğimiz olaylar silsilesinin simgesine dönüşmesi.
Gezi ile Ferguson arasında nasıl bir benzerlik veya zıtlık var? Acele edip ikisi birbirinin tıpkısının aynısıdır veya ikisi arasında hiçbir benzerlik yoktur demek yanlış. Tabiatıyla, benzerlikleri de var farklılıkları da. Her iki olaydan alınacak ortak dersler de mevcut farklı dersler de.
Gezi”de olaylar bir kamusal otoritenin kararından memnun olmama ve kararı tanımama eğilimiyle başladı. Ferguson”da 18 yaşında bir gencin polis tarafından haksız yere öldürülmesiyle. Gezi”deki olayların başlangıcında bir insan hakkının kamu otoritesi tarafından ihlâl edilmesi söz konusu değildi. Bir kamusal alanla ilgili karardan duyulan hoşnutsuzluk ilk kıvılcım oldu. Buna on yıldan uzun bir süredir iktidarda bulunan bir partiye ve özellikle onun liderine bazı kesimlerde duyulan öfke ve nefret eklenince olaylar yayıldı ve uzadı. Ferguson”daki patlamanın sebebi Amerika”nın kültür ve davranış kodlarına derinlemesine işlemiş ırkçılığa duyulan öfkeydi. Bir sürü mevzuat değişikliğine hatta bazı alanlarda pozitif ayrımcılık uygulanmasına rağmen, Amerika”da siyahlara karşı ayrımcılık tam olarak bitmedi ve siyah nüfusta biriken öfke sönmedi.
Gezi”de de Ferguson”da da polis, en azından yer yer, aşırı, demokratik meşruluk dışına çıkacak kadar yoğun şiddet kullandı. Türk polisinin teknik aczini abartılı şiddetle kapatmaya çalıştığı biliniyor. Amerikan polisinin ise korku verici bir şiddet kullanma sicili var. Her iki mekânda da barışçıl gösterilerin bazıları bile lüzumsuz ve haksız şiddete maruz bırakıldı. Başbakan Erdoğan yanlış ve yatıştırıcı değil tutuşturucu bir dil kullandı. Göstericilerin vandalizme yönelenlerine “çapulcu” dedi, ama bu, göstericilerin birçoğu tarafından, kendilerine yapılan bir hakaret olarak algılandı. Bazı eylemcilerse kelimeyi etiket olarak benimsedi. Ferguson”da eyalet valisi (federe devletin başkanı) göstericilere aynı sıfatı yapıştırdı: “Çapulcular”. Başkan Obama polisin aşırı şiddet kullanmasını yanlış bulduğunu söyledi ama vandalizmin ve yağmalamanın yanlış olduğuna da dikkat çekti. “Polise karşı şiddet kullanmanın bir bahanesi olamaz… Bir trajedi vandallık ve çapulculuğa bahane olarak kullanılamaz” dedi.
Ferguson olayları başta Amerikan yönetiminin sonra Amerikan medyasının ve twitter şirketinin çifte standartlılığını ortaya serdi. Başka ülkelere ders veren Amerikan yönetimi kendi polis kuvvetlerinin aşırı şiddet kullanmasına önemli ölçüde kayıtsız kaldı. Bölgede sokağa çıkma yasağı bile ilân edildi. Ordu birlikleri tam teçhizatlı olarak devreye sokuldu. Polis biber gazı, sis bombası, ses bombası, plastik mermi ve gerçek mermi kullanarak gösterilere müdahale etti. Gazeteciler taciz edildi. Bazı gazeteciler şiddet kullanarak gözaltına alındı. Polis gazetecilere hangi alanlarda bulunarak haber yapabileceklerini bile söyleyerek onları belli mekânların dışına çıkmaktan men etti.
Gezi olaylarını saatlerce canlı yayınlayan uluslararası Amerikan medyası, özellikle CNN, gösterileri ve çatışmaları ya görmezden geldi ya da iyice küçülterek verdi. Twitter Amerikan kamu makamlarıyla işbirliği yapacağını açıkladı ve mükemmel bir işbirliği içinde çalıştı. Twitlerde insanların özel hayatlarına ilişkin bilgilerin verilemeyeceğini ve olayların tahrik edilemeyeceğini duyurdu. Oysa, Amerikan yönetimi Gezi olayları sırasında Türkiye”ye nasihat vermiş, hatta kulağını çekmişti. CNN Ankara ve İstanbul”dan saatlerce canlı yayın yapmış, Taksim”de yanan araba lastiklerinin görüntüsünden Türkiye”de bir iç savaş yaşanmakta olduğu mesajını dünyaya geçmişti. Twitter şirketiyse Türkiye mahkemelerinin özel hayatın korunmasıyla ilgili kararlarını tanımamış, twitlerin içeriğine karışamayacağını açıklamıştı.
Gezi”de bazı mahfillerce yapılmak istenen Erdoğan”dan kurtulmaktı. Devrim rüyaları görenler de oldu ama onlar mantıksız ve gerçeklerden kopuk, uçuk tiplerdi. Daha aklı başında bazıları baskı altına alınan ve yalnızlaştırılan Erdoğan”ın istifa etmesini sağlamak istedi. Bunun ardından Ak Parti ya kontrol altına alınarak iyice etkisizleştirilecek ya da tamamen tasfiye edilecekti. Buna siyasî muhalefet –özellikle CHP ve sosyalistler- yanında ABD, Almanya, İsrail ve elbette otonom yapılanma çok sevinecekti. Erdoğan senaryoyu gördü ve önce uzlaşma yoluna gitmek istedi. İstediklerine ulaşmak üzere olduklarını sanan eylem öncüleri yan çizince rest çekti. Tabanına dönerek kendisine sahip çıkmasını istedi. Beklediği desteği gördü. Ferguson”dan bir siyasî proje çıkmadı. Bir teori olayların Obama”yı güç duruma düşürmek için kışkırtıldığını iddia etti ama fazla inandırıcı bulunmadı. ABD olayı bir polisiye olaya indirgemeye çalıştı. Başka ülkelerde yanlış gördüğü polisiye tedbirleri kendisi aldı ve uyguladı. Geleneğinde olduğu gibi göstericilere karşı halkından ve dünyadan büyük oranda gizlemeyi başardığı yoğun bir şiddet kullanımı yoluyla olayları bastırdı.
Hem Gezi hem Ferguson olayları sonunda yatışmış olsa da her iki toplumun tüm kesimlerinde derin izler bıraktı. Her ikisi de daha yıllarca konuşulacak ve tartışılacak.
28.08.2014, Yeni Şafak