Gelir eşitsizliği ne zaman artar ne zaman azalır?

27 Eylül 2014″te yayımlanan gelir eşitsizliğiyle ilgili yazıma destek, itiraz ve eleştiri mesajları aldım. Bu yüzden, bir kere daha konuya dönmek istiyorum.

Liberal görüşlü biri için kesinlikle haksız görülecek ve hemen itiraz edilecek eşitsizlikler kazanılmayıp doğuştan gelen ve elimine edilmesi hiçbir surette mümkün olmayan veya çok zor olan eşitsizliklerdir. Meselâ, liberaller aristokratik ayrıcalıkları sevmezler, çünkü, insanların içine doğdukları ailelerden dolayı diğer insanlardan üstün görülmesini kabul etmezler. Keza, liberaller bir dine mensup kimselerin kendini diğer dinlere mensup veya klasik anlamda dini olmayan insanlara üstün görmesini ve siyasî sistem içinde kendilerine imtiyazlı bir konum vermesini de kabul edemezler. Tüm insanlar insan olmak sebebiyle eşit ahlâkî değere sahiptir ve iyi bir siyasî sistem eşit vatandaşlık nosyonuna dayanır. Şüphesiz, böyle bir sistemin sahip olması gereken belli özellikler vardır…

Popüler lisanda ve günlük olaylar etrafında tartıştığımız eşitsizlikler başka türden eşitsizliklerdir. Bunlara kabaca servet eşitsizliği veya ekonomik eşitsizlik adını verebiliriz. Servet genellikle dayanıklı mallar ve bu mallara çevrilebilecek para ile ifade edilir. Bu bakımdan insanlar arasında eşitsizlikler vardır. Her zaman vardı; ama, popüler görüşlere göre, refah seviyesi yükseldikçe, yâni ekonomi büyüdükçe eşitsizlikler artmaya ve daha görünür hâle gelmeye başladı.

İlkel bir ekonomide de eşitsizlikler vardı ama bugünküne nispetle çok daha azdı. Herkesin hayat seviyesi birbirine yakındı. Başka bir deyişle, meselâ, yerleşik ve tarımsal üretime dayalı hayat öncesi toplumlar (yani avcılardan ve toplayıcılardan müteşekkil toplumlar) daha eşitti. Ancak, eşitlikçilik ile eşit olmayı birbirinden ayırmalıyız. Eşitlikçilik bir sosyal-siyasî felsefedir, eşitlik ise şartların ortaya çıkardığı bir fiilî durumdur. İlkel toplumların eşitliği birileri tarafından yaratılmamıştı, hayatın akışı içinde doğal olarak ortaya çıkmış bir durumdu.

Günümüzün sanayi toplumlarında ölçülmesi mümkün ekonomik eşitsizlikler vardır. Söz konusu yazımda eşitsizlikle ilgili araştırmalarda ülkelerin nüfuslarının %20″lik beş dilime ayrıldığını, her dilimin millî gelirden aldığı yüzdeye dayalı karşılaştırmalar yapıldığını belirtmiştim. Bir kere daha söyleyeyim. En üstteki dilim en alttaki dilimden birkaç kat fazla pay alıyorsa, bir eşitsizlik vardır. Ancak, bu tür ölçümler hem alandaki gerçek durumu tam olarak yansıtmaz hem de yanılmalara çok açıktır. Dilimlerdeki her alt dilim birbirine eşit değildir. Şöyle ifade edeyim. Tepedeki %20″nin en tepesindeki %2 ile en dibindeki %2 eşit değildir. Büyük bir ihtimalle, yukardaki gruplar arasında, belki de tepedeki %20 ile en alttaki %20 arasında olduğundan çok daha fazla fark vardır. En zenginler genellikle küçük bir azınlıktır. Benzer bir analiz tabandaki %20 için de yapılabilir. Buradan hareketle şu sonuca ulaşmak yanlış olmaz. En tepedeki %20″nin %5″i ile en alttaki %20″nin %5″i bir tarafa bırakılırsa sanayi toplumlarında çok daha büyük bir eşitlik durumu ortaya çıkacaktır. Plato Meslek Yüksekokulu”ndan Tanay Evliya bir ara bahsetmişti, ABD”de, bazı hesaplara göre, 2 milyon dolar yıllık gelir ile 200 bin dolar yıllık gelir hayat şartları, refah seviyesi bakımından insanlar arasında önemli bir fark ortaya çıkartmıyor. Daha açık söylersek, 2 milyon dolar kazananlar ile 200 bin dolar kazananlar aşağı yukarı aynı refah seviyesinde yaşıyor.

Bu tespitler doğruysa şunları da söylemem lazım: Ekonomi büyüdükçe ve karmaşıklaştıkça eşitsizlikler hem artabilir hem daha belirgin hâle gelebilir. Ama bu, eşitsizliğin toplumlarımızı esir aldığı anlamına gelmez. Sanayileşme eşitliğin yansıması olan geniş orta sınıflar oluşturmakta, böylece eşitlik artmakta. Genç akademisyen Volkan Ertit”in bir araştırma münasebetiyle ulaştığı ve benimle paylaştığı bir bilgi bir bakıma buna şahitlik ediyor. Türkiye”de 1960″larda ilk yüzde yirmi millî gelirin yaklaşık %57″sini alıyorken şimdi bu rakam %47. Buna dayanarak Türkiye zenginleştikçe eşitsizlik azalıyor denebilir.

Eşitsizlikler şu veya bu seviyede her yerde her zaman vardı ve var olmaya devam edecek. Sanırım eşitsizlikle ilgili algının eşitsizliğin kendisinden daha büyük olmasının bir sebebi süper zenginlerin debdebeli hayatının küreselleşen magazin medyası yoluyla iyice gözlere sokulur hâle gelmesi. Hocam Aydın Yalçın anlatmıştı: ABD”nin görgülü zenginleri orta sınıfın yaşadığı mahallelerde yaşar, oradaki insanların bindiği türden arabalar kullanır ve onların kullandığına benzer eşyalar alırdı. Dışardan bakınca çok zengin oldukları fark edilmezdi. Şimdi böyle zenginler çok azaldı. Özellikle ailelerinden yüklü miraslara konan yeni yetme zenginler debdebeli hayatı seviyor ve medya bu hayatı abartarak yansıtıyor. Bu yüzden, insanlar zenginliğin sadece böyle müsrif hayatlara yansıdığını zannediyor. Oysa, servetlerin asıl ağırlıklı bölümleri üretim araçlarına ve süreçlerine gömülü ve onlar sayesinde ekonomi çarkları dönüyor. Eşitsizlik rekabet ve sermaye artışı açısından da değer taşıyor.

Netice itibariyle, yan ürün olarak eşitliğin artması iyi bir durum, ancak, bir merkezî otoritenin eşitlik adına ve hesabına ekonomik hayata yaygın ve derin biçimde müdahalesi hem refah hem özgürlük kaybına yol açacaktır.

14.10.2014, Yeni Şafak

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et