Geçmişin hayaletlerinden kurtulmanın zamanı

Türkiye uzun zaman bağımsız bir Kürdistan’ı kendi toprak bütünlüğü için bir tehdit olarak algıladı. Çünkü işlediği günahın farkındaydı. Cumhuriyetle birlikte Kürt varlığını reddetmiş, Kürdistan ismini yasaklamış, bütün Kürtçe yer isimlerini değiştirmiş, Kürt kimliğinin kamusal görünürlüğünü ortadan kaldırmayı, Kürtleri asimile etmeyi bir devlet politikası haline getirmişti.

Despotik bir laiklikle din ve vicdan özgürlüğünün sistematik olarak ihlal edildiği, siyasi haklar bakımından yerlerde sürünen, ekonomik bakımdan oldukça fakir ve on yılda bir darbe veya muhtıranın yaşandığı yarı-askeri bir rejim olarak, dış yardımlarla ayakta kalmaya çalışan bir ülkeydi burası uzun yıllar boyunca.

Böyle bir durumdayken, güneyinde kurulacak bir Kürt devletinin kendi Kürt vatandaşları için cazibe merkezi olacağından, onları ayrılıp Kürdistan ile birleşmeye yönelteceğinden kaygılanması anlaşılır bir durumdu.

Ama bugün Kürt varlığını kabul eden, pek çok hakkı iade eden ve Çözüm Süreciyle şiddeti tasfiye etmek için en üst muhataplık düzeyinde girişim başlatan bir ülke var. Elbette daha atılması gereken adımlar da. Ama asıl zor olan inkarın bitmesine ilişkin niteliksel değişim, geçmişten kopuş ve paradigmanın farklılaşmasıydı, ki bu oldu. Maksimalist Kürt milliyetçileri “hiçbir adımın atılmadığını”, onların Türk karşılıkları ise “fazla taviz verildiğini” iddia etseler de makul Kürt çoğunluğu bunu gördü.

Şimdi içinde bulunduğumuz süreçte, yaşadığımız bazı eski reflekslerin nüksetmesi sorununa rağmen Kürtler bu değişimin farkında ve PKK’yı hendek cinayetinde yalnız bıraktılarsa, şehirleri topyekun bir savaşa çekip, kopuşu sağlamaya götürebilecek bir gündeme topluca sırtlarını döndülerse, bunu gördüklerinden ve sorunun birlik içinde çözümü konusunda bir kararlılık sergilemelerindendir. Birliğin en somut teminatı, sözler değil, sloganlar değil ama Kürtlerin en kritik anlarda doğru yerde durmalarıdır.

Özgüvenli ve yapıcı olmak

Kısacası bağımsız Kürdistan’dan birlik adına eski kaygıları duymanın bir rasyonalitesi yok. Kendi inkar politikasını sona erdirmiş, şiddeti tasfiye etmeyi denemiş ve bugün terör dendiğinde ilk akla gelenin 20’lerin, 30’ların ve 90’ların devlet teröründen önce PKK terörü olduğu bir ülkede hiç yok.

Aksine, bugün sekteye uğramış olsa bile hakları iade sürecine girmiş, Irak Kürdistanı ile iyi ilişkiler geliştirmiş ve tarihin taşlarının Türklerle Kürtleri yeniden bir araya ittiği bir dönemde, Türkiye’yi yöneten irade, daha cesur ve özgüvenli olmanın en temel şartlarına sahip.

Sınırlarının hemen dışındaki Kürt varlığını artık bir tehdit olarak görmekten vazgeçmiş, dahası onları küresel ve bölgesel güçler karşısında yalnız bırakmayan özgüvenli bir Türkiye, bölgesel anlamda doğru bir politikayı izlemekle kalmaz, kendi içindeki Kürtlerde de aidiyet duygusunu pekiştirir.

Elbette tarihin nasıl akacağının mutlak bilgisine sahip olamayız. Ülkeler, toplumlar ve aidiyeti belirleyen duygular halden hale girer, sınırlar tekrar ve tekrar değişir. Kürtler ve Türkler geçen yüzyılın başındaki Kemalist inkarla başlayan, önce devlet sonra PKK terörleriyle bugünlere gelen travmayı atlatıp yollarına devam edebilirler veya edemezler.

Ama beraberliği önemseyenlerin her halükarda aklında tutması gereken, bunu muhafaza etmenin, bir devletin varlığından veya yokluğundan çok daha önemli belirleyicileri olduğudur. Toplumları bir arada tutan, beraberliği sağlayan insanların kendilerini bir millet olarak algılamasını sağlayan “biz” duygusu, hukuki veya siyasi statüden daha fazla belirleyicidir ve esas olan onu muhafaza etmek, onu besleyip güçlendirmektir.

Tabii bir de buna paralel olarak, kerameti kendinden menkul bir politikayı gözü kapalı takip etmek yerine, değişen dünyanın yeni dengelerinde, bunu mümkün kılacak bir siyaset üretmeye çalışmaktır.

Serbestiyet, 18.06.2017

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et