Geçenlerde şair, yazar Bejan Matur’la karşılaştık bir toplantıda.
Zaman’daki günlük yazılarına ara vermiş, daha doğrusu Türkiye gündeminden kaçmış; şiire, edebiyata vermiş kendini yeniden. Gayet mutlu, keyifli. Londra’da yapacağı bir şiir dinletisinden söz etti. Onu ne kadar kıskandığımı söyledim; çünkü kaçacak şiirleri, romanları var. Benim yok…
Ben ve benim gibi bazı siyaset yorumcuları için gündemden kaçışın en kestirme ve belki de banal yolu futbol. Sıkıldık mı siyasetten, bunaldık mı gündemden ya futbol seyrederiz, ya da futbol muhabbetine başlarız. Hatta içimizde futbol yazanlar bile var. Hoş, gerçek futbol yorumcuları kim bilir ne diyorlar bu ‘amatör’ yazarlara. Ama meslekten gelenlerin eleştirilerini pek dikkate aldıklarını sanmam futbola kaçan siyaset yorumcularının. Biliyorum ki onlar için futbol bir ‘kaçış’; siyasî parti çekişmelerinden, darbe ihtimallerinden, Ankara senaryolarından, pek çok şeyi değiştirmeyen değişim hikâyelerinden kaçış…
Ne yazık ki futbol, yorgun siyaset yorumcuları için bile artık ferahlatıcı bir kaçış imkânı sunmuyor. Futbola kaçarak Türkiye gündeminden sıyrılamıyorsunuz. Tam tersi futbol ‘en derin mevzu’ oldu. Siyasetin gündeminden sıkılınca futbol seyretmek, futbol konuşmak, futbol yorumları dinlemek, böylece hem kafa boşaltmak hem de eğlenmek artık mümkün değil.
Son bir yıldır olup bitenler elimizdeki futbol keyfini de aldı gitti. ‘Kirli lig’ başladığı gibi karşılıklı ithamlar, itirazlar ve artan şaibelerle bitiyor. Ne davalar sonuçlandı ne Federasyon iddiaları aydınlatabildi. Aklı mahkeme salonlarında veya Federasyon kararlarında olan kulüpler de ‘evlere şenlik’ bir yıl geçirdiler. Biz de El Clasico’yla idare ettik bu sezonu…
Futbolun güzelliği, içinde barındırdığı adeta sonsuz ihtimaller. Ama siz sonuçları başka yöntemlerle bağlıyorsanız geriye ilkel bir orta oyunu kalıyor.
Düşünsenize, Süper Lig’in 18 takımından 16’sı şike iddialarıyla Disiplin Kurulu’na sevk edildi. Neredeyse herkesin ‘kirli’ olduğunu varsayan Federasyon da çareyi ‘küme düşürme’ cezasını kaldırmakta buldu. Federasyon kurnazlık yaptığını sanıyor; önce cezanın derecesini düşürdü, sonra da suçu neredeyse herkese yaydı! Bu kurnazlık değil; pisliği herkese bulaştırma amelesi…
Sonuçta şimdi herkes isyan halinde. Geçen sezonlar aklanacak mı diye beklerken daha bitmeyen Süper Final bile kirlendi iddialarla… Bu günleri bile arayacağımız söyleniyor; futboldan vazgeçtik, futbolseverlerin kavga döğüş bilinmedik bir tür şiddet sporuna kitlesel düzeyde başlaması an meselesi.
Galatasaray maçının ardından Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş’in söyledikleri bir ‘erken uyarı’ mahiyetinde. ‘Artık futbol konuşmayacağım’ diyor Şenol Hoca ve ekliyor: “Futbolun olması için adaletin ve barışın olması gerekiyor. Adalet için kan mı dökelim? Barışın olmadığı bir adalet olmaz. Adalet ararken barışı da kaybedeceğimizi düşünüyorum. Şu anda tehlikeli bir gidişteyiz… Çok tahrik var. Bunun sonu yok. Bu gidiş iyi gidiş değil… Bu tehlikeli oyunun oyuncusu olmak istemiyoruz… Bize bunu yıkabilirler… Bunlar halledilmeden futbolun bir oyun olarak oynanmasını doğru bulmuyorum… Bu ligin buzdolabına konulup elden geçirilmesi gerekiyor, gelecek yılları kurtarmak için… Görünmeyen büyük bir tehlike var.”
Futbol heyecan değil öfke, korku ve hatta nefret yaratınca futbol da olmuyor tabii ki. Trabzon Avni Aker’e dikkat, Beşiktaş İnönü’ye dikkat ve hepsinden önemlisi Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu’na dikkat… Öfke, tahrik ve güvensizliğin her geçen gün biraz daha tırmandığı böyle bir ortamda Kadıköy’de inşallah bir ‘şampiyon’ çıkar, cesetler değil… Fenerbahçe-Galatasaray derbisi inşallah ‘son derbi’ olmaz…
Gördüğünüz gibi futbol yazmak siyaset yazmaktan daha ‘hafif’ bir iş değil. Üstelik giderek daha ‘tehlikeli’ hale de geliyor… En iyisi mi, roman yazmayı deneyeyim! Olmazsa şiir çiziktirmeye de kalkışabilirim! Belki bu arada futbol temizlenir veya siyaset yazılabilir hale gelirse herkes kurtulur edebiyat heveslisi İhsan Dağı’dan…
Zaman, 04.05.2012