Kamuoyunda çok tartışılan bir konu.
Önce Nurculuk ve Said Nursi kimdir ona bakalım.
Nurculuk, Said Nursi’nin soyadından ve Nur risalesi eserlerinden ilhamen kurulmuş bir ekoldür. S.Nursi 1960’da vefat etmiştir. 27 Mayıs 1960 darbesinde mezarı sökülüp bilinmeyen bir yere gömülmüştür. Ölmeden önce yazdığı eserlerinde, mezarının bilinmeyen bir yerde olacağını hissederek yazmıştır. Orijinal el yazımyla bu durum sabittir.
Yazdığı eserlere Risale-i Nur denmektedir.
“Risale-i Nur (Osmanlı Türkçesi: رسالهٔ نور) (Türkçe: Nurlu kitaplar (Nur kitapları)), konu sırası takip etmeyen ve güncel ve İslamî ve imanî konularda Said Nursî tarafından 1925 yılında yazılmaya başlanmış, 24 yılda tamamlanmış kitapçıklardan oluşan bir külliyattır. Risale-i Nur, yaklaşık 6000 sayfadan oluşan ve ayet sırası takip etmeyen bir tefsir külliyatıdır. Ancak bu tefsir çalışması dışında külliyat -inanç başta olmak üzere- ahlâkî, felsefî sorunları irdeleyen bir eserdir.
Yazar, bu kitapları 20. yüzyılın düşünce dünyasını derinden etkileyen, felsefî akımlar ve bilimsel gelişmeler neticesinde ortaya çıkan iman ve İslam’la ilgili köklü soru ve sorunlara karşı İslam’ın savlarını ispat etmek amacıyla yazmıştır. Bu çerçevede yaratıcının varlığı, iman, İslam, kader, kıyamet, ahiret, peygamberlik, mucize, Kur’anın Allah’ın sözü oluşu gibi inançla ilgili konularda, ayrıca mehdi, deccal, Mesih, ahir zaman gibi eskatoloji konularında yoğunlaşır. Yazar ayrıca varlığın gayesini anlama veya anlamlı kılma çerçevesinde “Ben kimim”, “Nereden geldim”, “Nereye gidiyorum” gibi aşkın sorulara İslamî inançlar çerçevesinde cevaplar bulmaya çalışmıştır.” Vikipedi
Said Nursî’yi ve Risale-i Nur’u takip edenler döneminde ve sonrasında da Nurcular diye anılmışlardır.
Risale-i Nurlar, pozitif bilim, felsefe, mantık, sosyoloji ve birçok disiplin perspektifinden Kuran-ı Kerim’in tefsiridir. Nursî, pozitivizmin ve ateizmin sonrasında ise komünizmin toplumlarda ciddi etki yarattığı dönemde yaşamıştır.
Çocukluğundan beri eğitim alan ve binlerce sayfalık kitapları ezbere tekrarlayan bir yeteneğe sahiptir.
Pozitif bilimlere çok düşkün ve onların Allah’ın varlık ve birliğinin en önemli eserleri olduğuna dikkat çeker. Ve Osmanlı döneminde de medreselerde ciddi pozitif bilim eğitimi verilmesini saraya teklif eder. Van’da böyle bir medrese için Sultan Reşat’tan söz alır ama , savaş ve çöküş sürecinde bu proje akim kalır. Bütün İslam alemi için Arapça, Türkçe, Kürtçe dillerinde eğitim talep eder.
Eserlerinde, halkı ve özellikle gençleri imanlı olmaya davet eder. En önemli amacı; pozitivizmle sarsılan inanç kalelerini tahkim etmektir.
Eserlerinde, temel inanç, itikad, samimiyet, iman, ahlâk vurgusu yapar.
Köhnemiş ve skolastik bataklığa saplanmış medrese sistemini ve kötüye giden din adamları yorumlarını ve tarikatların yanlışlarını eleştirmiştir.
Zamanın tarikat zamanı olmadığını, hakikat zamanı olduğu vurgusunu yapmıştır.
Nursi, birinci cihan savaşında talebeleriyle Ruslara karşı savaşmış esir düşmüştür. Rus komutanın önünde ayağa kalkmamış ve idama mahkûm edilmiştir. İslamiyette böyle bir uygulama olmadığını anlatınca, samimiyet ve cesaretinden dolayı affedilmiştir. Bir yolunu bulup vatana dönmüş ve milli mücadeleye destek vermiştir. Fetvalar çıkarmış ve halkı işgalcilere karşı Kuvayi Milliye’ye desteğe çağırmıştır. Ve İngilizler tarafindan tutuklama kararı çıkartılmıştır. Milli mücadele başarılı olunca M. Kemal ve meclis tarafından “Hoş Amedi” merasimiyle mecliste karşılanmıştır. Kendisine teklif edilen maaş, makam ve mevkileri kabul etmemiştir. Ankara yönetimiyle frekansları uyuşmayınca, kendini geri çekmiş ve tamamen eserlerini yazmaya odaklanmıştır. Şeyh Said Başkaldırısına destek vermemiştir. “Dahilde kılıç çekilmez” demiştir.
Kendisi net bir duruş sahibidir. Ümmetçidir. Katıksız cumhuriyetçidir. Katıksız özgürlükçüdür. Abdülhamid Hanın istibdadını eleştirmiş ve İttihad Terakkiye destek vermiştir.1908’deki Meşrutiyetin ilanını sevinçle karşılamıştır. Selanik’te ve İstanbul’da mitinglerde meşrutiyeti savunmuştur. Doğu’da Kürt aşiretlerini dolaşıp meşrutiyetin yararlarından bahsedip; Meşrutiyetin, cumhuriyetin İslam’a uygun olduğunu kanıtlamıştır. Bu konuyu Münazarat isimli eserinde toplamıştır. Nursi, tarafsız ve adil seçimlerden yanadır. Laikliğin medeni ülkelerde uygulandığı gibi icra edilmesini savunur. Dinsizlik gibi uygulanmasına karşı çıkar. Cumhuriyet doneminde bölücülük ve irtica iddialarıyla yıllarca hapishanelerde yatar. Değişik Batı illerine sürgün edilir. Hiçbir zaman isyan etmez. Hep asayişi korumak lâzım der ve talebelerini şiddetten, nefretten uzak tutar. Kendisine zulmedenlere de hidayete ermeleri için dua eder. Müthiş bir gönül ve sevgi adamıdır. Hiçbir dönem çizgisinden ve davasından taviz vermemiştir. Şapka kanunu döneminde, başındaki sarığını idam kararına rağmen çıkarmamıştır.
Cumhuriyetle beraber; kendisinin yanlış anlaşılması ve işkenceler edilerek hapishane ve sürgüne mahkûm edilmesi talebelerini çok etkilemiştir. Birçok çevreden Arabistan’a, Mısır’a gitmesi önerilmiştir. O ise “Eğer orda olsa idim yine buraya gelmem gerekirdi. Çünkü bu vatanda bize ihtiyaç var…” der ve red eder.
Asla ve asla eğilip bükülmemiştir.
Said Nursi, gözü pek, korkusuz, bilgi ve tecrübeleriyle, eserleriyle, yaşam perspektifiyle büyük bir bilge ve filozoftur. Tek gayesi insanların imanını kurtarmaktır. Devlete sızma, devleti ele geçirme ve bu yolla felsefesini hâkim kılma düşüncesi olmamıştır. Gizli ajandası hiçbir zaman olmamıştır. Kendisi hakkında Cemal Kutay’ın, Şerif Mardin’in ve birçok yazarın yazdığı önemli eserler vardır. Hepsinin ortak noktası şudur: Said Nursi, net, açık, dürüst, korkusuz, cesur bir insandır. Tek amacı bilgili, imanlı , özgüvenli , liyakatli ve çağa uyumlu nesillerin yetişmesidir.
Fetullah Gülen hareketini yukarıdaki gerçeklerle karşılaştırırsak Nurculukla uzaktan yakından alâkasının olmadığını görürüz. Gülen, 12 Mart 1971 muhtıra yıllarında Nurcularla beraberken, kitap okudukları ev basılıyor. Emniyette bir tek o “Ben Nurcu değilim” diyor. Ve Yeni Asya Nurcu ekolünden ayrılıyor. Sonrasında kendi ekolünü kuruyor. Hiç bir zaman Nurcuyuz dememişlerdir. Diğer Nurcu ekoller açıkça, Nurcuyuz deyip, Risaleleri açık açık okurken; onlar ciltlenmiş ve başka kitapların içerisinde okumuşlardır. Zamanla F. Gülen’in kaset video ve kitapları ön plana çıkarılmıştır. Tek adam cemaati oluşturulmuştur.
Kendi okullarını, medyasını kurup burada sürekli kendi fikriyatını neşrettirmiştir. Said Nursi’nin kitaplarından ziyade, Gülen’in kitapları okutturulmuş ve videoları izlettirilmiştir.
Gülen hareketi bilinçli bir şekilde kadrolaşıp, devletin her kurumuna ve kilit kademelerine adam yerleştirmiştir. Çünkü, devleti ele geçirip kendi fikriyatına göre bir yönetim kurma arzusundadırlar. Seçim ve demokrasiye inanmamaktadırlar. Oysa Said Nursi hapishane yıllarında, çorbasının tanelerini karıncalara verirmiş. Sorduklarında, onların cumhuriyetçi olmalarından dolayı verdiğini ifade etmiştir. Nursi hiçbir zaman “en doğru benim ve benim ekolümdür” dememiştir. “Benim mesleğim güzeldir demeğe hakkınız var. Fakat, tek hak , tek doğru meslek, tek doğru yol benim yolumdur demeye hakkınız yoktur” ilkesini koymuştur. Oysa Gülenciler, kendilerini Altın Nesil ve üst akıl olarak görmektedirler. Müthiş bir kibre, gururlu, üstenci bakışa sahiptirler. Gülen’in kendisinin Mehdi olduğu şeklinde bir hezeyanının olması muhtemeldir. Ama çok dessas, sinsi, şartlara göre bukalemun gibi renk değiştiren bir kişiliğe sahiptir. Bu cemaatinin tamamına sirayet etmiştir. Amaca giden yolda her şey mubahtır mantığıyla hareket etmişlerdir. Oysa Said Nursi öğretisine göre: “meşru davalar meşru yöntemlerle savunulur ve meşru yollar kullanılır.” Bütün Nurcu gruplar bu ilkeye dikkat eder ve devlete adam sokma gibi bir çabada olmazlar. Ama liyakatleri varsa, devlette herkes gibi yer almak isterler. Ama emirleri liderlerinden değil, amirlerinden alırlar. Gülen hareketi devletin düzenine ve asayişine darbe vurmuştur. Oysa Said Nursi, kendisine yapılan onca haksızlığa ve zulme rağmen, “ Asayişi korumak lazım” demiş ve talebelerini hep demokrasi içerisinde, meşru savunma yoluyla mücadeleye çağırmıştır. Ve Nurcu grupların hepsi; darbecilik ve diktatörlüğe amansız düşmandırlar. Said Nursi’nin özgürlükçü olması, cumhuriyet ve demokrasi tarafında konumlanması bu gruplar tarafından sindirilmiştir. Ve kendisine yakıştırılan Mehdilik makamını kesin bir dille red etmiştir. Mehdinin bir şahıs değil, manevî bir yapılanma olabileceğine vurgu yapmıştır. Buna rağmen takipçilerinin birçoğu Said Nursi’yi Mehdi olarak görme eğilimindedir.
Neticede, 36 yıldır Nur hareketlerini yakından bilen birisi olarak net ifade etmek isterim ki, Gülen hareketinin zerre kadar Said Nursi ve Nurculukla alâkası yoktur!