Çok heyecanlı bir seçim günü geçirdik. Adeta bir macera filminin tadı vardı. Seçim sonucları açıklandıktan sonra kimileri son sahneden memnun olmayıp üzüldü, kimileri attığı oydan koalisyon beklemediği için pişman oldu ve bazıları da sanki birinci parti çıkmış gibi zafer naraları attı. 8 Haziran seçimleri ile ilgili çok şey söylenebilir. Medyada söylenmeye devam ediyor. TV’den düşmeyen yorumcular sürekli analiz yapıyorlar. Ak parti neden kaybetti? Hdp nasıl oldu da bu kadar oy aldı? MHP nasıl yükseldi ve CHP nin durumu ne olacak? Hala fütursuz bir Tayyip Erdoğan düşmanlığı sürdürülürken bazı kanallarda Yüce Divan’ı kuranlar, yargılanacak gazeteci ve Aydınların listesini medyada yayınlayanlar bile vardı.
Seçimler geçip, toz duman durulduktan sonra sakin sakin düşünmek gerekir. Doğuda yaşayan kimi Kürtlerle seçimler hakkında yaptığım görüşmelerden çıkardığım bazı sonuçları burada paylaşmak isterim. AK Parti’nin muhafazakar Kürtlerin oyunu Halkın Demokrasi Partisi’ne kaptırdığı çok açık. Bir miktar oy da Milliyetçi Hareket Partisi’ne gitmiş görünüyor. Bunun dışında on üç yıllık yıpranma payını ve karşısındaki medya paralel yapı ve siyasi partiler ittifakını da düşünürsek AK Parti yine de azımsanmayacak bir oy alarak seçimlerden birinci çıktı. Ancak hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamadı. Bu kaybın nedenlerini daha pek çok faktörü mecburen dışarıda bırakarak üç ana başlık altında toplayabiliriz.
İlkin Kürt bölgesindeki oylarının kaybını değerlendirirken Kobani hadisesinin AK Parti tarafından doğru bir şekilde değerlendirilemediğini söylemek zorundayım. Kobani’ye müdahale çağrılarının cevapsız kalışı ve bu husustaki yanlış söylemler de AK Parti’ye oy vermiş muhafazakar Kürtlerin kalbini kırmış olabilir. Kobani’de çatışmaya gidenlerin sonrasında gelen cenazelerini görmezden gelemeyiz. Elbette Türkiye’nin o bölgeye müdahalesi ve o bölgedeki varlığı Turgut Özal’ın sınır dışındaki müdahale arzusundan bu yana problematik karakterini sürdürüyor. Müdahale güçlü bir devlet olmak ile alakalı bir süreçtir ve bölgede Amerika’nın varlığı bu müdahalenin güçlüğünü tescil etmektedir. Durum böyle de olsa provokatif söylemler yerine Kürtlerin oradaki kardeşlerinin ve akrabalarının da Türkiye ile bağı düşünülerek müdahale edilemediyse de sebepleri konusunda kamuoyunda ikna edici bir dil kullanılmalıydı. Benim görüşüm o dönemde AK Parti’nin çekingenliğine rağmen böyle bir müdahalenin yine de mümkün olabileceği yönündeydi.
Ikinci olarak seçim barajının düşürülmesi hususunda AK Parti diğer partilere bir çağrı yapmış olsa da bu hususta ısrarcı olmak zorundaydı. Diğer partiler ne kadar seçim barajını düşürmek istemediyse AK Parti da o kadar istemedi. Barajı Halkın Demokratik Partisi’nin mutlaka aşması yönündeki çağrılar işe yaradı ve çözüm süreci hususunda AK Parti’nin Uludere, Kobani ve Kürt sorunu hususundaki söylemlerinden ötürü umutsuzluğa kapılan pek çok Kürt bu çağrıya kulak verdi.
Son olarak AK Parti’nin özellikle Kürt bölgesindeki milletvekili adaylarının yeteri kadar seçim bölgelerindeki yerel dinamiklerle ilişkisi içinde değerlendirilerek seçildiğini düşünmüyorum. Adaylar her zaman seçmen bölgelerinin ortak mutabakatla tercih edeceği adaylar değildi. Adaylar seçilirken yerel kanaat önderleriyle yeteri kadar ilişkiye geçilmemiş, ön izlemeler yapılmamış görünüyor. Özellikle çözüm süreci gibi önemli ve kritik bir dönemde bölge insanlarının talepleri iyice değerlendirilmeliydi. Mümkün olduğunca adaylar merkezden liste belirlenme yönünde değil, bölgedeki kamuoyu yoklamalarına dayanılarak belirlenmeliydi.
AK Parti şapkayı önüne koyup düşünecek. Nerede hata yaptığını, eksiklerini, söylemlerini tartacak ve tartmak zorunda. Önünde yeni bir seçim maratonu başlıyor da olabilir.
Ancak benim yazımın da başlığından anlaşılacağı gibi asıl üzerine konuşmak istediğim ve tehlikeli bulduğum mesele seçimin sürprizi iki parti hakkındadır. Halkların Demokrasi Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi oylarını arttırdı. Fakat asıl neden nedir? Formül basit: Milliyetçilik milliyetçiliği davet eder. Halkların Demokrasi Partisi’nin medya da parlatılmasıyla ve barajı aştırmaya yönelik çağrılarla birlikte AK Parti’nin çözüm sürecine ikna edebildiği milliyetçi kitleler Milliyetçi Hareket Partisi’ne yöneldiler ve oylarını bu parti için kullandılar. Faşizm faşizmi çağırır demiştim. Ben demedim. Yıllar önce ünlü liberal düşünür Friedrich Hayek söylemişti. Nasyonal Sosyalizmin yükselişinin nedeni Avrupa’da Sosyalizmin hızlı yükselişiydi. Alman faşizminin temeli sosyalistti. Sosyalistler liberalleri boğmada Nasyonal Sosyalistlere eşlik ettiler. Mussolini de eski bir sosyalistti. Rusya’daki Komünizmin yarattığı faşizmi herhalde dile getirmeme bile gerek yok. “Bilmeyenler Karanlıkta Fısıldaşanlar” adlı kitabı okusunlar. Ama solcularımız bu kitabı ısrarla görmezden gelirler..
Eğer Halkların Demokrasi Partisi daha yüksek oranlara söz gelimi yüzde otuzlara dayansa AK Parti’den Milliyetçi Hareket Partisi’ne doğru daha büyük kitlesel geçişler olacaktır hatta Ak Parti sonraki seçimlerden birinde eriyebilir bile.
Türkiye kalkınmak ve çözüm sürecini nihayetine erdirmek istiyorsa milliyetçiliklere teslim olmamalıdır. Bir alimin söylediği gibi, “milliyetçilik ucuz alkol gibidir, önce sarhoş, sonra kör eder, en sonunda da öldürür”. Çözüm sürecinin ilacı hiçbir şekilde milliyetçilik olamaz. Kürt meselesini yalnızca her kesimden oy alan ve milliyetçilik yapmayan bir irade çözebilir. AK Parti Kürt halkının sesine daha fazla kulak vererek politikalarını gözden geçirmelidir. Türk seçmenlerinin de bölünmeye ve teslim olmaya yönelik kuşkularını gidermelidir. Bu elbette zor bir denge ama hayal değil. Bunun yanısıra Kürtler AK Parti’ye tepki oylarının kendilerini vurabileceğini de iyi düşünmeliler. İhtimal dahilinde olan AK Parti-Milliyetçi Hareket Partisi koalisyonunda çözüm sürecinin bırakın sürmesini AK Parti sayesinde elde edilmiş eski kazanımların kaybedilmesi ve devletin bir şiddet sarmalına girmesi de ihtimâl dahilindedir. Halkların Demokratik Partisi parladıkça partinin örgütle bağı da bir türlü kesilmediğinden Milliyetçi Hareket Partisinin hızla yükseleceğinden ve muhafazakâr kesimlerin de tepki olarak milliyetçiliğe doğru kayacağından emin olmalıdırlar. Dediğim gibi milliyetçilik milliyetçiliği, faşizm faşizmi davet eder. Batı siyaset sosyolojisi bunun kanıtlarıyla dolu. En azından Kürt dostlarıma benden söylemesi..
12.06.2015, Yeni Söz