Türkiye”de her 29 Ekim günü çeşitli vesilelerle değişik ortamlarda Cumhuriyet”i anma konuşmaları yapılır. Bu konuşmalarda bildiğimiz şeyler tekrarlanır. Çoğu zaman vasıflandırılmamış ve demokrasi ile ilişkilendirilmemiş, hatta demokrasiye ters konumlandırılmış bir cumhuriyetin övgüsü yapılır. Eskiye, bir tür asr-ı saadete ilişkin mantıksız ve temelsiz özlem vurguları yapılır. Geleceğe dair anlamlı ve çağdaş mesajlar vermek yerine önemli bölümü karanlık bir geçmiş yüceltilir. Bu tür konuşmaların çoğu da resmî ortamlarda gerçekleştirilir. Kamu görevlileri genellikle kimseyi ürkütmemek amacıyla bir orta yol tutturup tekrarlana tekrarlana anlam erozyonuna uğramış ve ne ülke gerçekleriyle ne de uygar dünyanın gerekleriyle örtüşen mesajlar verir. Ancak, bunun istisnaları da çıkmıyor değil. Bazen önemli bürokratik makamları işgal eden insanların bizi şaşırtan mesajlarına şahit olunabilir. Bunun bir örneği olarak Bitlis Valisi Orhan Öztürk”ün bu sene Cumhuriyet”i anma töreninde yaptığı kısa fakat anlamlı konuşmayı okuyucularıma aktarmak istiyorum:
“Cumhuriyet devlet başkanlığının babadan oğula geçmediği, akrabalar arasında değil seçimle iş başına geldiği bir sistemin adıdır. Devlet başkanı seçimle iş başına gelirse devletin diğer yöneticileri ve karar organlarında görev yapacak kişiler de doğal olarak seçimle iş başına gelecektir. Elbette bu seçimin her türlü etkiden uzak, hür ve tarafsız bir şekilde, adeta üniversite seçme sınavı gibi yapılması şarttır. Çünkü dikta rejimlerinde seçimlerin nasıl yapıldığını hepimiz görüyoruz. Bu ülkelerdeki seçimlerin gerçek anlamda seçim olmadığını hepimiz biliyoruz.
Dünyada cumhuriyetle idare edilen ama demokrasinin adının bile anılamayacağı devletler vardır. Kuzey Kore, Küba, pek çok Ortadoğu ülkesi cumhuriyetle idare edilen devletlerdendir.
İşte bunun için cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırılması şarttı. Biz Türkiye olarak 1923 yılında kurduğumuz cumhuriyetimizi 1950 yılından itibaren çok partili demokrasiye geçerek taçlandırdık. Demokrasisiz bir cumhuriyet diktatörlük, cumhuriyetsiz demokrasi ise kör topal ve sağırdır.
Elbette eksik gedik yanlışlık olacaktı ama bunları da her geçen zamanla düzelterek Kemal Atatürk”ün gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma azmimizden hiç vazgeçmedik.
Bugün cumhuriyetimizin kuruluşunun 91. yılında milletimizin hak ettiği demokratik cumhuriyetimizin yıl dönümünü kutluyoruz. Yapacak daha pek çok işimiz, atılacak yüzlerce adımımız vardır. Gelişmiş ülkelerin sömürgesi olmamak, halkımızın refahını ve konforunu artırmak, fikri hür irfan sahibi bir gençlik yetiştirmek zorundayız. Bunu da halktan aldığımız destek ve güçle halkımızla beraber gerçekleştireceğiz.
Bağımsızlığın, özgürlüğün, huzur ve refahın, konforun en büyük teminatı demokrasinin bütün kural ve kurumlarıyla donatılmış cumhuriyettir. Bugün artık devlet başkanını bir takım pazarlıklar ve manüpülasyonlarla değil gerçek anlamda yapılan seçimle iş başına getiriyoruz. Kamu gücünü ve kaynağını kullanan diğer bütün karar organlarının üyelerini ve yöneticileri de seçimle iş başına getireceğimiz günler yakındır. Dünyada bir ülke ne kadar çok yöneticisini ve karar organı mensuplarını seçerek iş başına getiriyorsa o kadar zengin o kadar gelişmiş ve bir o kadar da demokratiktir. Bunun istisnası henüz yoktur.
Millî Güvenlik konsepti içinde cumhurun yani halkın iradesine müdahale etmeden gerçek anlamda yapılan seçimler elbette en iyiyi bulmanın, yapmanın garantisi değildir. Ancak, çağımızda cumhurun en iyi yönetilmesinin demokrasi dışında bir alternatifi de yoktur. En iyi diktatörlük en kötü demokrasiden daha kötüdür. Zaten diktatörlüğün iyisi de olmaz.
91. yılını kutladığımız cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlandırılarak daha aydınlık yarınlara, parlak bir geleceğe ulaşacağından kimsenin şüphesi olmasın. Biz bugün bunu gerçekleştirmenin sancısını, sıkıntısını yaşıyoruz. Batının 200 yılda geçirdiği tecrübeyi 30-40 yılda geçirmenin elbette kolay olmayacağı açıktır. Ama bu ülkenin siz değerli gençleri bu zorluğun üstesinden gelecektir, bu ülkenin dünyada sözü dinlenen ve sayılan bir yere varması sağlanacaktır. Bunu engellemeye de kimsenin gücü yetmeyecektir.
Buna inanıyor ve bu ülke insanının ferasetine, basiretine, ahlâkına ve irfanına güveniyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum”.
Ben de bu anlayış ve kavrayışa sahip idarecilerin sayısının ve sistem içindeki ağırlığının artmasını diliyorum.
30.10.2014, Yeni Şafak