“Bir insanın babası öldüğünde tek gözü, annesi öldüğünde iki gözü birden kapanır” derler. Annem öldüğünde bu sözün ne kadar doğru olduğunu düşünmüştüm.
“Bir insanın başına gelebilecek en kötü şey annesinin, babasının ölümü sanırım” demiştim benden yaşça büyük bir arkadaşıma.
“Öyle deme, bir insanın başına gelebilecek en kötü şey anne iken, baba iken çocuğunun ölmesi” demişti.
Doğru.
Anadolu Kültürü’nde düşmanın başına bile verilmemesi salık verilen şey “evlat acısı”. Onu yaşayana, çocuğunu kaybedeli daha 12 saat bile olmamış olmasına rağmen nasıl davranıyoruz? Bir düşünmemiz gerekmez mi?
Dün gece İstanbul’da gerçekleşen iki bombalı saldırının sonucunda, şu ana kadar gelen bilgiler ışığında, 38 kişi yaşamını kaybetti. İstanbul’un en işlek bölgelerinden biri olması, bir maç çıkışından takriben 2 saat sonra gerçekleşmesi, planlananın ne kadar dehşet verici olduğunu yeteri kadar gözler önüne sermiyormuş gibi patlamadan sonra bazı haber kanallarının olay anından yaptıkları canlı yayının terör örgütünün yaşamamızı istediği dehşeti yaşatmakta gayet de başarılı olduğu aşikâr. Gelen ambulansların sayısını canlı yayında tek tek sayma, polisin belirlediği yerden ileriye gidemediği için sürekli şikayet etme, patlamanın Alman Büyükelçiliği’ne yakın bir yerde gerçekleştiğini defaatle tekrarlama…Bu edimlerin hiçbirinin o sırada orada çocuğu olan bir aileye yardımcı olduğunu sanmıyorum. Hiçbirinin doğru bir haberi yakalamaya yönelik bir motivasyonla gerçekleştiğini de düşünmüyorum. Habercilerin kanıksadıkları terör saldırılarından rakip televizyon kanalına “fark atma” çabasının 19-20 yaşındaki bir çocuğun bedeni üzerinden gerçekleştirilmesini reddediyorum. Eğer yapacakları haberi bir seyirci olarak bana ulaştırmaları ise amaç, benim o kanallardan birini seçmem ise sonuç; bu tür bir yarışı gerçekleştirenlere benim televizyonumun ekranı kapalı.
Televizyon kanallarının arasındaki yarışı bir kenara bırakıp sosyal medyaya bakmayı denediğini düşünelim o sırada oğlundan haber alamayan annenin. Kaçınmaya çalıştığı tüm detayları gözlerinin önüne el birliği ile serdiğimizin farkında mıyız? Yerde yatan bedenlerin üzerine durduğumuz siyasi pozisyonun bir mottosunu yazarak paylaşmanın çok fiyakalı olduğunu düşününce o siyasî görüş de diğerine bir “gol” atmış oluyor öyle değil mi? Daha sebebi, nedeni, üstleneni belli değil iken şahane akıl yürütmelerimizle meseleyi çözüp bir sonrakine kadar fikrimizin içini bilgi ile doldurmaya devam edebiliriz gibi, değil mi? Eğer yapılan yorumların ne kadar akıllıca olduğunun söylenmesi ise amaç, benim o twitlerden bir ikisini tekrar twitlemem, atıp “fav”a beklememse sonuç; bu tür bir kendini göstermeye benim hesaplarım kapalı.
Sadece sakince oğlundan haber almak isteyen anneyi o anda hep birlikte sessizliğe mahkûm ettik, tebrik ederim. Oturup da beklemeye başlayan o anneye telefon ile ulaştınız kiminiz, kiminiz mesaj attınız, hükümete ya da muhalefet partilerine olan kininizi kustunuz iki cümlede. Çabucak çözdünüz siz sıkıntıyı sizce, sizin aklınız olmadığı için olay mahallinde gerekli tüm aklı beklemekte olan insanlara verdiniz. Açıklamaları beklemeden “şehit” kelimesini cümlede kullandınız, destursuzluğunuz gamsızlığınızla yarıştığı için belki hemencecik “baş sağlığı” dileklerine atladınız. Eğer gerçekleştirilen her şahsî aramanın ardından minnet duyulması ise amaç, benim sergilediğiniz muhteşem “arkadaş”lık karşısında takdir etmemse sonuç; bu tür bir densizliğe benim kalbim kapalı.
İşin kötüsü o annenin, babanın, ailenin de gözü, gönlü kapalı. Bu acının daha hafifini kalbinde saklayan biri olarak biliyorum ki bazıları ile yolda yürürken dahi karşılaşsanız göz bebeklerinde hep o yazdıklarınızla, konuştuklarınızla hatırlanacaksınız.
O annelerin ahları dün gece her kim aldı ise, geriye kalanlarının başı sağolsun.