Türkiye’de yakın bir zamana kadar devleti elinde tutan oligarşik zümre, devletin rakibi olan, yani devleti ele geçirip kendi devletlerini kurmak isteyen üç güçten söz ederdi. Komünistler, Kürtler ve Şeriatçılar… Halkı devlete kayıtsız şartsız itaate zorlamak için öne sürülen üç büyük tehdit…
Ne var ki, bu tehditler birer birer çöktü.
Komünistlerin devleti ele geçirme konusunda herhangi bir iddialarının kalmadığını görmek için kör olmamak yeterliydi. Şeriatçıların 70’li yıllarda kurdukları İran Devrimi’ni ihraç hayallerinden vazgeçişlerinin, Türkiye’de bir şeriat devleti kurma umutlarını kaybedişlerinin üstünden on yıllar geçti. Kürt siyasal hareketi ise ciddi bir dönüşümle mevcut devletin “rakibi” olmaktan çıkıp -Kürtler’i mevcut devletle yeni bir ilişki içine sokmayı amaçlayan- bir siyasi hareket olma yoluna girdi.
Özetle, geçmişte devletin rakibi olduğu söylenen üç güçten ne komünistlerin ne şeriatçıların ne de ayrılıkçı Kürtler’in rakip devlet projeleri artık bir tehdit oluşturuyor. Alternatif devlet kurma iddialarını -bir zamanlar varsa bile- kaybettiler. Tabii bu arada, devleti elinde tutan -ve gücünü bir bakıma bu rakip devlet projelerinden alan- oligarşik zümre de devlet iktidarını kaybetti. Kalıntılarıyla hem siyasi hem de ideolojik planda daha epey mücadele etmemiz gerekse bile artık eski günlere geri dönemeyeceklerini biliyoruz.
Tarihi bir fırsat doğmuştu
Bu tarihi koşullar bize çok önemli bir fırsat sunmaktaydı. Rakip devlet projelerinin şu ya da bu şekilde elemine olmasıyla Türkiye’de devletin önünde belki de ilk defa, karşıt kutbu olmadığı için, doğal ve sağlıklı bir küçülme ve demokratikleşme ihtimali doğmuştu.Kendi devletini kurma iddiasında olan bir başka örgütlü güç olmadığı için, ideolojik devlet sorgulanabiliyor. “Devletin bekası ya da bölünmez bütünlüğü için” özgürlüklere hayır diyenler daha çok zorlanıyordu.
Kendi despot devletlerini kurmak için mücadele eden muhalif akımların yenilgisi sonucu belki de ilk kez, devletin demokratikleşmesi için uygun bir zeminle karşı karşıya idik. İlk kez toplumun, Kürt devleti, şeriat devleti ya da komünist devlet korkutmacalarıyla pasifize edilmesinin zemini ortadan kalkmış durumdaydı.
Toplumsal muhalefet, şimdiye kadar şu ya da bu devlet projesinin yedeğine düşme endişesiyle bastırdığı itirazlarını artık daha rahat ortaya koyabilirdi. Devleti yıkıp bir başka devlet kurma hayallerinin çöküşü, mevcut devletin, toplumsal muhalefet yoluyla evrilmesini imkan dahiline sokabilirdi.
Kısacası devletin el değiştirmesi tehlikesinin ortadan kalkması, devletin değişmesini daha mümkün kılıyordu.
Rakip bir devlet projesi ortaya çıkınca
Ne var ki her şey bir anda tersine döndü. Eski devlet mekanizmasının elden geçirilip yeniden oluşturulması sürecinde açılan kapılardan içeri girenlerden bir kısmının devlet içinde yeni bir “rakip devlet” oluşturduklarının anlaşılmasıyla değişti her şey…
Devletin el değiştirmesi amacıyla harekete geçenlerin varlığı, devletin değişmesi ihtimalini sabote etti. Eski reflekslerini yeniden harekete geçirdi devletin. Şimdi, o bizden daha fazla güç, daha fazla yetki talep ediyor. Düşmanlarını işaret ederek bu yetkilere ne kadar ihtiyacı olduğuna ikna etmeye çalışıyor.
Rakip bir devlet projesinin varlığı, bir kez daha devletin demokratikleşme ihtimalinin karşısına dikiliyor. Gücü dağıtma yerine bir merkezde toplama, şeffaflaşma yerine içe kapanma, özgürlükleri genişletme yerine kısma eğilimlerine zemin teşkil ediyor.
Sanırım son aylarda yaşadıklarımızın en vahim sonucu da bu…
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.