Yirmi birinci yüzyılın ilk on yılını bıraktığımız şu günlerde Türkiye’de büyük alt-üst oluşlara şahit oluyoruz. Türkiye her açıdan kendini yeniden inşa ediliyor. HSYK üyelikleri için yapılan seçimlerde yüksek yargıya yıllardır hakim olan kast sisteminin kırılması anlamına gelecek önemli sonuçlar alınıyor, Ergenekon davasıyla derin çetelerin moral ve motivasyonu kırılıyor, yeni bir demokratik anayasanın nasıl yapılacağı tartışmaları ise devam ediyor.Dışarıda Türkiye’nin küresel bir aktör olarak algılanmaya başlandığı ifade ediliyor, dünya ekonomisinde Türkiye’nin sahip olduğu payın arttığını ifade eden rakamlar açıklanıyor.
Türkiye, kendisini yeniden kurmaya ve inşa etmeye çalışırken eski düzenin kurumları ve tartışmaları, bir türlü yakasını bırakmıyor. Ülkenin sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapma girişimini sekteye uğratmak için kasıtlı ve sistematik bir şekilde başörtüsü yasağı sorunu çok hararetli bir şekilde ülke gündeminin birinci sırasına yerleştiriliyor. Burada temel strateji sivil ve demokratik anayasa yapma sözünü, Ak Parti’nin birinci önceliği yapmaktan çıkarmak ve Ak Parti’yi başörtüsü tartışmalarının içine hapsederek onun 2011 seçimlerine kısır tartışmalarla girmesini sağlamaktır. Başörtü yasağını savunan çevrelerin, bugünlerde ısrarla Ak Parti’nin bu sorunun çözümü için bir yasa yada anayasa değişikliğine gitmek için meclisteki diğer partilerle iş birliği kurması gerektiğine dair yönlendirmeler konusunda çok dikkatli olunmalıdır.
Büyük bir değişim ve dönüşümün yaşandığı Türkiye’de CHP’nin ülkeyi ve toplumu okumaktan, anlamaktan ve kavramaktan ne kadar uzak olduğu anlaşılmış bulunmaktadır. Referandum sürecinde TSK’nın iç hizmet kanununun 35. maddesinde yapmasını önerdiği şekli değişiklik, seçim barajının yüzde yediye inmesi ve başörtüsü yasağını CHP’nin kaldıracağı gibi söylemlere, toplumda CHP’de iyi ve olumlu şeyler havası yaratmak için genel başkan Kılıçdaroğlu birtakım manevralarda bulunmuştu.
Referandum sonrasında başörtüsü yasağı konusunda hiçbir öneri ve girişimde bulunmayan CHP, topu yine Ak Parti’ye atmaktadır. Aslında CHP’nin başörtüsü yasağını ortadan kaldırmak gibi bir sorunu yoktur. CHP’nin istediği, her şeyin eskisi gibi devam etmesidir. Genel başkan değişikliğinin toplumun CHP’yi desteklemeye yeteceğini düşünen partililerin sayısı az değildir. CHP, şu anda iktidara aç bir kaplan gibidir. İktidar açlığı ve ihtirası, CHP’yi sahte değişim görüntüsü anlamına gelebilecek söylemlerde bulunmaya zorlamaktadır. Bu sahte söylemlerin gereğini yapma konusuna gelince CHP’nin hemen geri çekildiği ve daha önce söylediklerinden vazgeçtiği görülmektedir. Başörtüsü sorunu konusunda hiçbir olumlu girişimde bulunmayan CHP, bugünlerde Çankaya’da yapılacak olan 29 Ekim resepsiyonuna katılıp katılmayacağını tartışmaktadır. Cumhurbaşkanı’nın vereceği bir resepsiyona katılıp katılmamayı bir kriz ve tartışma konusu haline getiren CHP’nin ülkenin büyük sorunlarını düşünme, tartışma, konuşma ve politikalar belirleme konusunda ise yetersizliği ve acizliği görülmektedir.
CHP’de hiçbir olumlu gelişmenin olmadığı bugünlerde bir diğer siyasi partimiz olan Saadet Partisi’nde de aynı tartışmalar ve çekişmelerin devam ettiği görülmektedir. Türk siyasi tarihinde ilk defa bir siyasi parti, mahkeme kararıyla kayyuma devredilerek kongresini gerçekleştirdi. Numan Kurtulmuş ve arkadaşlarını tasfiye eden, kendilerini Saadet Partisi’nin gerçek sahipleri olarak politbüro, tekrar yönetime geldi. Seksen dört yaşındaki Erbakan’ı genel başkan yaptılar. Aslında Erbakan’dan başka seçenekleri yoktu. Numan Kurtulmuş’un partide estirdiği yenileşme ve değişim rüzgarlarının önünü Erbakan’ı genel başkan yaparak kesmeye, tabanı Erbakan’ın otoriter ve tartışılmaz liderliği etrafında bir arada tutmaya çalışıyorlar.Erbakan’ın genel başkan yapılması, SP’nin en etkili olduğunu düşündüğü silahını sahaya sürmesi anlamına gelmektedir. Ancak sahaya sürülen Erbakan’ın genel başkan olduktan sonra kullandığı söylem, derin bir hayal kırıklığı yaratmaktadır. Artık klişeleşmiş AB ve Batı karşıtlığını tekrar etmekten başka bir şey söylemeyen Erbakan, ‘Sultan Fatih’de mi liberaldi?’ şeklindeki anlamsız ve saçma sorusuyla zihin dünyasının sığlığını ve sınırlılığını tekrar ortaya koydu.
CHP ve SP, kendini inşa eden ve yenileyen Türkiye’yi okumamakta ve anlamamaktadırlar. Türkiye’yi ve toplumu okuyup kavrayamayan CHP ve SP, ortak bir yeteneğe sahip gözükmektedirler. İkisi de parti içinde nasıl iktidar olunacağını iyi bilmektedirler.Parti içinde iktidarın nasıl tesis edileceğini bilen bu ikili, Türkiye’nin kendini yeniden inşa etme sürecinin dışında kaldığının maalesef farkında değildir.
19.10.2010
.