Erkan Şen – ‘Yeni Türkiye’ Kürt meselesini çözerken…

Türkiye, kelimenin gerçek anlamıyla bir milat yaşıyor. Bu milat son iki aydır yaşanan ve televizyonların nöbetçi sosyologlarını heyecanlandıran, onlara “Y kuşağı” analizi yaptıran Gezi Parkı eylemleri değil.

Türkiye toplumu, 30 yıllık bir savaşı, 90 yıllık bir meseleyi çözmeye çalışıyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde birkaç defa çözülmeye çalışılmış ancak sekteye uğramış olan PKK kaynaklı şiddet ve Kürt meselesi, “çözüm süreci” adı altında 2012 yılının sonundan beri gündemimizde. Çözüm süreci bağlamında hayata geçirilen Akil İnsanlar Heyeti, geçtiğimiz ay raporlarını teslim ederek çalışmalarını tamamladılar. Bu çalışmalar bağlamında Türkiye’nin tüm  illeri dolaşıldı. Her bölge farklı bir çalışma tarzı yürütse de heyetlerin amacı, çözüm sürecini halkla beraber tartışmak ve halkın tepkilerini raporlarıyla siyasi iktidara iletmekti.

Akil İnsanlar’ın çalışmalarına başlamadan bir süre önce yapılan bir kamuoyu yoklamasında sürece karşı olanların sürece destek verenlerden fazla olduğu tek bölge Ege Bölgesi’ydi. Bunun dışında Karadeniz Bölgesi’nde sürece karşı olanların oranı ile sürece destek olanların oranı neredeyse eşitti. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde sürece olan destek ise sırasıyla %81 ve %77 oranındaydı. Bu bakımdan, medyada, Akil İnsanlar’ın en fazla tepkiyle karşılaşacakları bölgelerin Karadeniz ve Ege bölgeleri olacağı söylendi. Ancak Türkiye Gençlik Birliği ve İşçi Partisi gibi ulusalcı grupların örgütledikleri ve çok az sayıda insanın katıldığı protestolar dışında büyük kitlelerin öncülük ettiği protestolar yaşanmadı. İki ay boyunca dolaştığımız Karadeniz’in 18 ilinde siyasi çoğulculuğu yansıtmak adına her gruptan, her fikirden insan toplantılara davet edildi. Bu toplantılarda başta Kürt meselesi olmak üzere onun etrafında Türkiye’nin demokratikleşmesine dair sorunlar tartışıldı. Bir anlamda “şehir demokrasisi” yaşandı.

En sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim, Karadeniz Bölgesi barışı destekliyor. Çalışmalara başladığımız günden, çalışmaların son gününe kadar bu desteğin giderek arttığını gözlemlemek mümkün oldu. Bunun temel nedeni, çözüm süreci tartışmalarının başlamasından itibaren insanların yaşamını yitirmemesiydi. Şehirlere cenazelerin gelmemesi, bütün demagojik söylemleri ve medya manipülasyonlarını anlamsız kılıyor, çözüm sürecini daha çok sahiplenir kılıyordu. Raporda da dile getirdiğimiz üzere, özellikle 29 farklı lisanın konuşulduğu Düzce ve yoğun bir Alevi nüfusunun yaşadığı Çorum gibi iller farklılıklara daha açık olduklarından ötürü çözüm sürecini daha net bir şekilde desteklemekteler. Medyada dile getirilen “Karadeniz halkı milliyetçi hassasiyetlerden ötürü çözüm sürecine olumsuz bakıyor” söyleminin gerçeklikle bir bağının olmadığı birçok toplantıda katılımcılar tarafından dile getirildi. Çözüm sürecinin sahiplenilmesi ve desteklenmesinin nedeni sadece AK Parti destekçiliğiyle ya da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın şahsına güvenle açıklanabilecek bir olay değil. Evet, Başbakan’ın şahsına duyulan güven önemli bir nedendir. Karizmatik bir lider olarak halka güven vermesi, onları ikna etmesi önemlidir. Ancak bunun dışında Anadolu’da demokratik bir olgunluğun geliştiğini söylemek mümkün.

Öncelikle barış söylemi, hegemonik bir söylem haline gelmiş durumda. Sürece karşı olduklarını söyleyenler bile söylemlerini barış söyleminin üstüne kuruyorlar. Barış söylemi dışında bir dil kurmak artık ayıplanır hale gelmiş durumda. Bunun dışında iki önemli husus, Kürt meselesinde siyasal bir bilinçlenme yaratmış. Bunlardan birincisi, AK Parti döneminde vesayete karşı verilen mücadele. Bu mücadelenin bir unsuru olarak açılan Ergenekon, Balyoz ve JİTEM davaları ile birlikte 90’lı yıllarda yaşanan şiddet olayları, yakılan köyler, faili meçhul cinayetler doğrudan Kürt meselesinde bir bilinç yaratmış. İkinci unsur ise, Irak Kürdistanı. Türkiye’nin bir devlet olarak Irak Kürdistanı ile girdiği siyasal ilişkiler çok önemli olmakla birlikte, Türk işadamlarının Irak Kürdistanı’yla geliştirdikleri ekonomik ilişkiler, Kürt meselesinin daha sağlıklı bir zeminde algılanmasını sağlamış durumda. Bayburt gibi nüfus olarak Türkiye’nin en küçük ilinde yaşayan işadamları bile Irak Kürdistanı’yla iş yapar duruma gelmişler. AK Parti dönemindeki ekonomi politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkan Anadolu’daki orta sınıf, dar, içe kapanık bir sistemin sınırlarını aşarak dünyayla bütünleşmiş durumdalar. Dolayısıyla ekonomide yaşanan bu gelişim siyasal sorunlara yaklaşımı da daha demokratik bir noktaya getirmiş durumda. Öyle ki, bir toplantıda bir işadamı, “Ben sınırımda Saddam gibi ya da Esed gibi zalim bir diktatörün olmasındansa Kürdistan’ın olmasını isterim. Orada birçok iş yaptım, her tarafta Türk firmalarını görünce göğsüm kabarıyor.” ifadelerini kullandı.

Toplantılarda sadece Kürt meselesi değil, bu sorun etrafında Alevi sorunu, din ve vicdan özgürlüğü gibi konular başta olmak üzere bir bütün olarak demokratikleşme konusu tartışıldı. Vesayet sisteminin kalıcı olarak ortadan kaldırılması amacıyla ve yeni bir toplumsal sözleşme niteliği taşıması itibarıyla anayasa talebi sıklıkla gündeme getirildi. Toplantılarda bir katılımcının dile getirdiği gibi bizi “tanımlayan” değil “tanıyan” bir anayasanın gerekli olduğu söylendi. Bunun yanında Alevi kanaat önderleri de çözüm sürecine olan desteklerini ifade ettiler. Çorum’da CHP’ye yakın bir Alevi dernek başkanı, medyada, Alevilerin çözüm sürecine karşı olduğu üzerine yapılan yorumlardan rahatsız olduğunu belirterek, “Barış, ayrı bir mücadelenin konusudur, cemevleri ayrı bir mücadelenin konusu. Bizler, cemevlerinin ibadethane olarak tanınma talebini barışın ön şartı olarak koyamayız. Barışı şartsız destekliyoruz.” demiştir.

Başta işadamı ve esnaf kesimi olmak üzere, din adamları, Alevi kanaat önderleri ve her siyasal görüşe mensup kadınlar çözüm sürecine anlamlı bir destek vermekteler. Vesayet sisteminin çatlaması sonucu kamusal alanın genişlemesiyle beraber, siyasal aktörler eskisine oranla çoğulcu bir yapıya evrilmiş durumdalar. Bir tek yerel gazeteciler, “zamanın ruhu”nu anlamaktan çok uzak bir noktada bulunuyorlar. İstisnasız bütün toplantılarda Kürt meselesini “dış güçler” komplosuna bağlayıp, statükocu, tehditkâr bir dil kullananlar gazetecilerdi. “Yeni Türkiye”nin yeni siyasal dinamiklerini Kürt meselesi merkezinde yaşanan tartışmalarda görmüş olmak oldukça heyecanlandırıcı ve bu ülke adına da ümit verici. Bu aktörler “Y kuşağı” kadar görünür değiller, ama onlardan çok daha fazla yeniliğe açık durumdalar ve çok daha fazla siyaseti etkilemekteler.

Bu yazı Zaman Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Erkan Şen: Avukat, Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Grubu Raportörü

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et