Ergenekon davası kararlarının açıklanmasından sonra yapılan bağzı yorumlara bakınca, acaba gerçekten böyle mi düşünyorlar, yoksa sonunda espri yapacaklar da ben mi anlamıyorum diyorum; bazen de inci sözlük programı mı trollüyor, yoksa ciddi ciddi program mı yapıyorlar belli olmuyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, insan gerçekten hayret ediyor. Hani bazen biri saçmalar, siz de o laf üzerine yorum yapmak zorunda kalırsınız ve ondan daha beter saçmalarsınız ya, işte bu yazıyı yazmaya oturunca tam o hissi yaşadım. Bütün bu yaşananlar şaka olsun ne olur diye düşünüyorum ama pek öyle görünmüyor. Bazen malumun ilamı gerekiyor, belki sırf kayıtlara geçsin diye, kimse okumasa bile oturur ben okurum ve vicdanım rahat olur diye yazıyorum.
Davanın kararları açıklandıktan sonra, Ergenekon’un belgeselini çeken ve kitabını yazan, hatta Özel Harp Dairesi’nden kimsenin haberi yokken, tabelanın önünde çekim yapan ilk gazeteci olan Can Dündar iki tweet attı:
Birinci tweet şöyleydi: “İlk günden söylemiştim, tekrar edeyim: Bu Ergenekon, bildiğimiz Ergenekon değil.” Bu tweet’in manası açık, zaten bildiğimiz bir şeydi ama kendisi de yazınca iyi oldu. Bu ülkede Kürtlere kızıp İsmail Beşikçi’yi hapse atardınız, ortada sorun filan kalmazdı, yıllarca “Kürt sorunu yoktur” açıklamalarını ciddi ciddi şerh etmedik mi? Artık İsmail Beşikçi anakronik kaldı, Kürt sorununun da “var” olduğu anlaşıldı, biraz biraz yol alıyoruz. Ergenekon ya da derin devlet deyince de ülkücüleri yargılar birkaç tetikçiyi içeri atıp, içerde de paşalar gibi beslerdiniz, o sorun da çözülürdü: Bakınız Susurluk. Fakat işin ucu büyük başlar ve “mahallenin solcu abiler”ine dokununca o Ergenekon bildiğiniz Ergenekon olmaktak çıkıyor doğal olarak.
İkinci tweette ise şöyle diyor Dündar: “Bu dava da Ergenekon davası değil. Bu dava, Erdoğan Hükümeti’ni devirmeye teşebbüs davası…” Bu tweet tam başta söylediğim hissi veriyor, yani saçmalığını açıklamaya çalışınca daha beter saçmalatıyor. Yine de bi deneyelim: Erdoğan Hükümeti hükümet değil mi? Seçimlerle gelmiş, seçilmiş bir hükümet değil mi? Kriptondan zembille mi indi? Hükümet Erdoğan’ın olunca devirmek mübah mı? Yani diyelim sırf Erdoğan Hükümeti’ni devirmek için toplandı bu organizasyon, bu hükümeti devirme suçu olmuyor mu? Daha fazla saçmalamama gerek var mı bilmiyorum, hem benim yeteneklerim de sınırlı sonuçta.
Bir başka can’ı, Can Ataklı’yı televizyonda izlerken dizlerim titredi. Bu adamlar, bu davanın sonucundan birazcık ümitvar olsalardı halimizin nice olacağını düşündüm ve bu ihtimal dizlerimi titretti. Ataklı’nın argümanları da gayet enteresandı. Mesela, herkesin üzerinde hem fikir olduğu şey, bu davayı eleştirmek Veli Küçük’ü savunmak demek değildir. Ataklı da bu şerhi düştükten sonra şu itirazı yapıyordu: Veli Küçük faaili meçhul cinayetlerden yargılanmadı ki, darbeye teşebbüsten yargılandı… Yani? Darbeye teşebbüs yargılanmayacak mıydı yani? Darbeye teşebbüs için bir yapı içerisinde olmak suç değil mi? Bu hem fikir olduğumuz, yargılanması gereken faili meşhul cinayetleri spor olsun diye mi işlemişler? Darbeye zemin oluşurmak için kaos yaratmak serbest mi? Darbeyi beceremeyip, ortasında yakalanınca sayılmıyor mu? Yeniden herkes yerini alıp bir daha mı denememiz gerekiyor? Pinpon mu bu, net olunca servis tekrar edilsin?
Bir yabancı teknik adamın meşhur lafı: Türkiye’de 60 milyon teknik drektör var! Memlekette herkes hukukçu, herkes savcı, herkes hakim. Cezaların adaletsiz, fazla veya tümden yargılamanın hükümsüz olduğunda tam bir konsensüs var. Sanki iddianameleri hazırlayanlar boru, yargılamayı yapanlar kağıt parçası. Eğer bir adaletsizlik varsa bu memlekette herkese var, aynı işleri ben çevirsem beni de aynı adamlar yargılayacaktı, şartlar eşit yani.
Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın aldığı cezalar çok eleştirildi, gazetecilik yaptıkları için veya suçlarının daha ne olduğunu bilmedikleri halde müebbet çok değil mi? Üç yıl önce yine aynı laflardan sıkılıp, iddianamelerin Özkan ve Balbay’la ilgili kısımlarını satır satır okumuştum. Üşenmeyin okuyun ve kendi kanaatinizi geliştirin, ben kendi kanaatimi iddianameye dayandırarak konuşuyorum, bence bazı tetikçilerden daha ağır suç onların yaptıkları. İkinci bir ayrıntı, ben iddianameye göre kanaatimi geliştirdim, yani bu daha “savcının iddiası”, bunun bir de mahkeme süreci var, mahkemede ifadeler, yeni deliller, çapraz sorgular, savunmalar var; bunların hiçbirini bilmiyoruz, en azından ben takip etmedim. Ben suçlu olduklarına dair kaanatime “iddianamede bir hukukçu olmayarak benim gördüğüm” şerhini düşüyorum, daha yargı süreci devam ediyor, gerekçeli karar çıkacak, Yargıtay safhası var, büyük ihtimalle AİHM’e gidecek… Fakat davanın işleyişini yeterince sulandıramayanlar şimdi kararları sulandırmaya çalışıyor. Davayı itibarsızlaştıramayanlar şimdi kararları itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
Bu dava ve cezaların bu kadar ağır olması çok önemliydi, bu bir psikolojik aşamaydı ve çok şükür, bütün eksik ve yanlışlarına rağmen o eşik aşıldı. Artık bu ülkede darbe yapmak isteyen bir daha düşünecek. Memlekette adalet var mı yok mu, bu meseleyi hepimiz az çok kendi hayatımızdan biliyoruz; bu memlekette hukuk güçlünün elindeki sopaydı yıllarca, kısmen hala öyle. Fakat bir düşünün, bu yargılanan adamlara hukuk filan sökmezdi ama benim hayatımı zehir ederdi aynı hukuk. Demek ki neymiş, kazara da olsa adalet işleyebilirmiş, o yüzden kimse garantide değil. Bu şimdiki iktidar için de geçerli, şimdiki güçlüler için de geçerli.
Abdurrahim Karakoç’un bir şiirinde der ki: “Karakoç bildiğin Karakoç ama / Bilmediğin hale düştü bu gece”. Ergenekon bildiğimiz ergenekon ama bilmediğimiz hale düştü bu defa, bütün yaygara bundan ibaret.