Bu siyasi krizler olmasa, yüksek yargının akıllara durgunluk veren kimi niteliklerini bilemeyecektik: Tepelerde acayip bir kadrolaşma olmuş: Tam bir ‘Sen beni seç, ben seni seçeyim’ mekanizması kurulmuş.
Hani siyasi partilerde ya da futbol kulüplerinde delegeleri Başkan belirliyor, delegeler de Başkanı seçiyor ya; işte öyle bir şey.
Ancak çok önemli bir farkla: Partiler ve kulüpler, rekabet ortamı içinde, başarısızlıkla karşılaştığında, başkan koltuğunu kaybeder.
Yüksek yargıda ise koltuk garantisi var. Bir kere kadrolaştın mı, gerisi kolay. ‘Laiklik elden gidiyor’ ve ‘Yargıya müdahale ediliyor’ vaveylasıyla koltuklar korunuyor.
***
2007 ve 2008’de en çok Anayasa Mahkemesi’ni tartışmıştık. Bu yıl ise HSYK’yi (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) konuşuyoruz.
En sık işittiğimiz klişe şu: ‘Yargı bağımsız olmalı’. Soruyoruz: Peki, nasıl olacak bu bağımsızlık?
Cevap: “Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı, HSYK’dan çıkarılmalı.” Niyeymiş?
Cevap: “Çünkü yargı bağımsızlığı ancak böyle sağlanır. Hem zaten Avrupa Birliği’nde de uygulama böyle…”
Emin misiniz?
***
Biz sıradan vatandaşlar, uzmanlık isteyen bu mekanizmaları bilmiyoruz.
“Yargı bağımsız olmalı” gibi kulağa hoş gelen laflar ediyorlar. Biz de kanıyoruz.
Allah’tan Anayasa Profesörü Ergun Özbudun gibi uyandırma servisleri var da gözümüz açılıyor.
Böylece ‘yargı bağımsız olmalı’ lafının, aslında ‘sen beni seç, ben seni seçeyim’ mekanizmasını gizleyen bir maske olduğu ortaya çıkıyor.
Avrupa Birliği’ni işaret ediyorlar ya… Onun da düpedüz uydurma olduğunu Ergun Hoca örneklerle anlatıyor.
Birlikte okuyalım:
***
Fransa: “Yüksek Yargı Konseyi’nin başkanı cumhurbaşkanıdır, adalet bakanı da kurulun tabii üyesidir.
Ayrıca kurula, yasama ve yargı organı mensubu olmayan kişiler arasından bir kişi cumhurbaşkanı, bir kişi meclis başkanı, bir kişi de senato başkanı tarafından atanır.”
İtalya: “Yüksek Yargı Konseyi’ne cumhurbaşkanı başkanlık eder. Üyelerinin üçte biri parlamentonun ortak oturumunda, hukuk profesörleri ve en az on beş yıllık deneyime sahip avukatlar; diğer üyeler, çeşitli derecedeki hakimler tarafından seçilirler.”
İspanya: “Konsey, yüksek mahkeme başkanının başkanlığında kral tarafından atanan yirmi üyeden oluşur: Bunlardan dördü temsilciler meclisi, dördü senato tarafından önerilir.” (Ergun Özbudun, Star/Açık Görüş, 3 Ağustos)
***
Avrupa’da durum böyle… Orada yüksek yargı kadrolarının seçimini birden fazla odak yapıyor: Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis, Senato, vd.
Bizimkiler ise belli bir zihniyetin kadrolaşmasına yol açan, ‘al gülüm, ver gülüm’ mekanizmasını sürdürmek için uğraşıyor.
Bu durumu elbette değiştirmek gerek. Ancak çok önemli bir nokta daha var:
Hâkimler ve savcılar aynı mekanizmanın parçası olmamalı. Yani terfilerini ve atamalarını aynı kurul yapmamalı. Aynı servisi, aynı lojmanı, aynı çalışma alanını kullanmamalılar. Ortak dernekleri olmamalı.
Hâkimler ve savcılar özenle birbirinden ayrılmalı. Çünkü meslekleri gereği farklı konumdalar: Savcı ‘suçlayan’, yargıç ise ‘adaleti’ sağlayan tarafta.
Nasıl olur da aynı kefeye konurlar?
Sabah, 04.08.2009