Eleştiri kusur arama değildir. Hakaret önermeleri de eleştirinin kapsamına girmez. Eleştiri, sanat, edebiyat, siyaset ve felsefede teknik bir mana içermektedir. Kavramın bu boyutunu başka bir yazıya terk etmek koşuluyla, popüler eleştiri anlayışının ciddi bir eleştirisini yapmak gerekmektedir.
Ne yazık ki eleştiri farklı olanı dışlama, hakarete maruz bırakma olarak değer kazanmaya devam etmektedir. Aynı zamanda üstünlük taslama psikolojisinin de aracı olmaktadır. Bu yaklaşım gittikçe kök salmaya ve ‘aydınımsı’ kesim arasında değer kazanmaya devam etmektedir. Özelikle ‘seküler’ kesimin ‘geleneksel’ kesime olan bakışını yansıtmakla beraber, bu yanıltıcı eleştiri anlayışı toplumun her kesimini kuşatmaya başladı.
Nitekim her genel seçim sonrasında, istedikleri partiye oy vermeyen toplumsal kesimleri hakir gören ve aşağılayan ifadeler medyada yer alır ve kişisel tartışmalarda genel ifade tarzı haline gelir. Bu anlayışı dile getirmek için kaleme sarılan gazeteci ya da akademik ünvanlı zevatın yansıttığı zihin dünyası, patoloji incelemelerinin konusunu teşkil etmektedir. Zira bu tür beyanlar sadece farklı olana tahammülsüzlüğü değil, aynı zamanda kendisi gibi düşünmeyenlerin varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir amacı da açığa vurmaktadır.
Böylece sağlıklı diyaloğun kanalları kapanırken, emredici, buyurgan dil ideolojik ayrışmayı çatışma düzeyine sürüklemektedir. Bu yapısal bozukluğun ana taşıyıcılarının siyasetçilerden daha çok sanatçı, entelektüel, yazar ya da akademisyen kimlikleriyle ortaya çıkan ve özünde bir tür ‘iletişim bozukluğu’ sendromu yaşayan özel bir grubun olduğu ortadadır. Bu durumu tespit etmek için genel olarak medyaya bakmak yeterli verileri sağlamaktadır. Özel olarak sosyal medyanın şekilsel bakımından kendi içeriğini anlamsızlaştırdığı da ayrı bir gerçek olarak durmaktadır.
Aşağılamayı, küçük görmeyi meşru bir hak olarak gören ve kendilerini aydınlanmış hisseden böylesine bir grubun varlığı bir vakadır. En son yaşanan genel seçimlerde tasvip etmedikleri siyasal hareketin büyük bir başarı kazanarak iş başına gelmesini de aynı ruh haliyle karşıladılar. Eleştiri yerine hakarete, aşağılamaya başladılar. Böylesine sahici olmayan değerlendirmelerin temel nedeni ‘anlama yetisi’nin gelişmemesi ya da yok olmasından kaynaklanmaktadır. Yaşanan bu türden bir yoksunluğun toplumun tüm kesimlerine sirayet etmesi yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Bunu önlemenin yolu ise doğru eleştiri kültürünü geliştirmektir.
O halde eleştiri nedir ve nasıl yapılmalıdır? Eleştirinin ya da tenkitte bulunmanın tek bir yolu yoktur. Özel ve özgün eleştiri tarzları geliştirmek mümkün olduğu gibi yaratıcılık bakımında da gereklidir. Eleştiri öncelikle insanın kendi iç hesaplaşması olarak anlaşılmalıdır ve bunu sadece öz-eleştiri şekilciliğine indirgeyerek değil, sahici bir tutum olarak benimsemek gerekir. İnsanın kendisiyle olan iletişimi, kendisiyle kurduğu diyalog olarak eleştiri, zihinsel arınmanın yolunu açacaktır.
Bu durumda eleştiride bulunmanın kusurları sayıp dökmek olmadığını, kusurları da listeleyen gerçek bir ölçünün ortaya konması olduğunu anlamakla insan kendi öz kütlesinin farkına varma şansını yakalar. Kendini fark eden, yetersizliklerinin de farkına varır. Eleştiride bulunan, eğer intihar teşebbüsünde bulunmayacaksa, başkasının kendisi kadar haklı olabileceğinin farkına varır.
Eleştiri zihnimizin anlama çabası olarak değer kazanır. Yoksa negatif bir tutuma dönüşür ki başkasını değersizleştirmeye yönelirken, tenkitte bulunan özne farkında olmadan kendi değersizliğini ifade etmiş olur. Anlama kabiliyetinden yoksun, sıradanlaşmış ve irfandan yoksun değerlendirmeler iyiye ve doğruya dair bir ölçü ortaya koyamazlar. Yaşam tarzlarının daha iyi veya üstün olduğunu sanan ve deformasyona uğramış dünya görüşleriyle haklı ve dolayısıyla bilge olduğunu düşünenleri, gerçek eleştiri kültürü ile tanıştırmak hayırlı bir uğraş olacaktır.
Çoğu zaman cehalet eleştiri kılıfında kendisini dışa vurmaktadır. Oysa eleştiri ortaya bir ölçü koymakla başlar. Saplantıları olduğu kadar, insanın öz fikirlerini gözden geçirmesini sağlar. Eleştiriye tabi tutulmuş düşüncelerle dünyayı ve başkalarını daha iyi anlamak mümkündür.