Yukarıdaki tabloyu ve kısa metni tarihçi Justin McCarthy’nin “Ölüm ve Sürgün” adlı kitabından aldım.
Memleketimizin her yöresinin Suriyeli misafirlerimizin mecburi göçüne maruz kaldığı bu günlerde bölgesel de olsa, az miktarda da olsa Suriyeli misafir kardeşlerimizi itibarsızlaştırıcı, istemezükçü bayağılıklar ve bencillikler bir muhacir torunu olarak bendenizi ziyadesiyle rahatsız etmektedir.
Misafir mülteci kardeşlerimizi istemeyenlerin birçok gerekçesi var. Bir kısmı güvenlik, bir kısmı işsizlik, bir kısmı bencillik ve daha bilmem ne olarak tezahür eden bu gerekçelere ilave olarak, onları “vatanlarını, topraklarını satan korkak insanlar” olarak değerlendiren ve onlardan bu nedenle nefret eden anlayışlar da kendine yer bulmuyor değil.
Özellikle son gerekçeye fena halde kafam bozuluyor. Neymiş efendim, insan memleketini terk eder miymiş, canı pahasına kalıp evini yurdunu korumalıymış, ölecekse orada kendi memleketinde, kendi evinde ölmeliymiş. Neresinden bakarsanız bakın aşırı haksız ve saçma sapan bir gerekçe.
Kaldı ki Suriye’de yanlış bilmiyorsam savaşan grupların sayısı 200’ün üzerinde. Diyelim ki ben bir Suriyeli yetişkinim. Kalıp savaşmaya karar verdim. Hangi grubun içinde, kime karşı, nasıl ve kimin silahı ile kimlere, hangi gruplara karşı savaşmalıyım acaba diye kara kara düşünürdüm doğrusu. Ve diyelim ki Özgür Suriye Ordusu saflarında savaşmaya karar verdim. Ailemi, çocuk, kadın ve yaşlıları öncelikle Türkiye’ye bırakır döner, öyle giderdim savaşa.
Dedim ya ben Kafkasya muhaciri bir Karaçay Türküyüm. Dedelerim 1880 – 1890’lı yıllarda göç etmişler Anadolu’ya. Mecburen göçmüşler. Hayatta kalabilmek için ya da daha iyi şartlarda yaşayabilmek için.
Şu cahil aklımla, bir bakayım Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken, Osmanlıdan Cumhuriyete geçilirken nüfus hareketleri nasıl olmuş, memleketimin nüfusu nerelerden neşet etmiş dedim. Bir de baktım ne göreyim, 1927 yılında yapılan nüfus sayımı ile 13 milyon küsur vatandaşımızın olduğu tespit edilmiş. Mesela Justin McCarthy adlı tarih profesörünün verilerine göre 1821’den 1922’ye kadar Osmanlı topraklarında yaşayan Müslümanların ve Kuzey Kafkas halklarının Anadolu’ya göç hareketlerinin toplamı en az 5 milyonu buluyor, aşağı yukarı bir bu kadar miktar da maalesef ölenlerden oluşuyor.
Tarihçi değilim ama eğer yanılmıyorsam şöyle diyebiliriz gibime geliyor:
En az 5 milyonu bulan Müslüman mültecilerin oluşturduğu yeni Türkiye devletinin 1927’deki nüfusunun 13 küsur milyon olduğunu hatırlayacak olursak, günümüz Türkiye’sinde kimsenin kimseye hava atmaması, siz de nereden çıktınız, istemezük dememesi hatta diyememesi lazım geldiğini iyice idrak etmiş oluruz diye düşünüyorum ve ayrıca kalıp savaşaydınız ya, orada öleydiniz ya diyenlerin de 5/13 ihtimalle mülteci torunu olabileceklerini kendilerine ve kamuoyuna hatırlatmayı bir görev addediyorum.