Üçüncü defa kaybetmeye dayanamayacaklarını biliyorlar. O yüzden AK Parti’yi önümüzdeki seçimlerde yenmek için her şeyi yapmaya hazırlar. Silivri tutuklularından medya ‘mağdurları’na, kriz tüccarlarından İsrail lobisine tüm AK Parti ‘karşıtları’ son kez deneyecekler şanslarını. Oldu, oldu; olmadı, ‘eski yöntemler’ yeniden devreye sokulacak…
‘Ulusalcı cephe’ CHP’de kuruldu. Soldan sağdan ‘herkes’i orada toplayacaklar. Cepheye ‘sağ’dan asker toplayan kişiyi Sabah’tan Mahmut Övür doğru teşhis etmiş: Süleyman Demirel. CHP-ordu ortak yapımı olan darbeyle asılan Menderes’in siyasi çizgisinde edindiği yarım asırlık siyasi tecrübesini CHP’nin hizmetine koşmasına hiç şaşman Demirel’in. Çünkü o, yoldaşı Cindoruk gibi baştan beri merkez sağdaki ‘truva atı’ oldu. Darbecilerin başı Cemal Gürsel’in 1964’te Demirel’in AP lideri olması halinde ‘gözünün arkada kalmayacağı’nı söylemesi elbette boşa değildi. Demirel 28 Şubat sürecinde deşifre olarak işe yaramaz hale geldi; yerini belli ederek de ‘merkez sağ’ı tamamen boşaltmış oldu.
Demirel’in oyun planında Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Cindoruk gibi isimler de varmış. Eminim liste bununla sınırlı değildir. Kimi ‘büyük transferler’ de sıradadır… Demirel’in çağrısı siyaseten ömrünü tamamlamış kimi ‘eski tüfekler’i heyecanlandırır.
İyi de böyle bir ekiple ve stratejiyle istenilen amaca ulaşabilirler mi?
Çok kuşkulu… Bu ekip 2002 seçimlerinde tamamen tasfiye olan ekip. Türkiye siyasetinde bir karşılıkları yok bugün; olsa, bunların hiçbirisi ‘ikinci’ adam rolünde çıkmaz sahneye. Bu ekibin bir başka özelliği var ama. Hepsi 28 Şubat sürecinde önemli roller oynayan kişiler. Yalnız, Bülent Ecevit yok, onu da eşi ve Kılıçdaroğlu’nun kafasındaki kasketi temsil ediyor. Şimdilik yanlarına ‘çevik bir’ini de almak ihtiyacı duymuyorlar. O, seçimi yine kaybederlerse gerekecek. Tek sorun, bütün bunların AK Parti’yi devirmeye yetmemesi; kazanılması gereken bir seçim var.
CHP’yi tek ‘cephe’ye dönüştürerek seçim kazanma stratejisi de yanlış. Hem de büyük bir yanlış; böyle bir cepheleşmeden AK Parti kazançlı çıkabilir. Statükoyu temsil eden tüm siyasetçileri CHP’de toplamayı amaçlayan hamle değişimci ve reformist ‘demokratik merkez’i tek başına AK Parti’ye bırakıyor. Bu durumda merkez sağ ve Kemalist olmayan sol seçmen ile BDP’li olmayan Kürtler için AK Parti’den başka bir seçenek kalmaz.
Üzerinde ne kadar ‘operasyon’ yapılırsa yapılsın bu halk seçimlerde demokratik kazanımları geri götürecek bir cepheye oy vermez. Dolayısıyla yine hata yapıyorlar; AK Parti’den daha reformist, daha demokrat, daha halkçı bir pozisyon alacaklarına, içinde ‘eski Türkiye’nin eskimiş siyasetçilerinin de yer aldığı ‘gerici’ bir cephe kuruyorlar.
Böyle bir ‘statüko cephesi’ne karşı AK Parti’nin yapması gereken açık: Değişimci ve demokrat koalisyonu genişletmek. Teşkilatta, parti grubunda ve siyaset dilinde mümkün olduğunca geniş kitleleri kucaklayıcı bir tavır almak; reformlardan, demokrasiden, milli iradeden taviz vermemek; bürokratik oligarşiyle iktidarı paylaşarak ülkeyi yönetebileceği yanılgısına düşmemek… AK Parti, halkın % 47 oy vererek yüklediği misyonu unutursa biter; tam demokrasi, milli iradenin üstünlüğü, bürokrasinin ve yargının despotizmine son vermek… Bunları doğru okumalı AK Parti.
Sonuçta önümüzdeki günlerde Türkiye demokrasi tarihinin kurucu yıllarında olduğu gibi iki temel siyasi çizgi belirecek. Bunlardan biri devleti, devletin ideolojisini ve sosyal müttefiklerini temsil eden CHP; diğeri de toplumsal ve ekonomik ‘çevre’yi temsil işlevini eski merkez sağdan üstlenen AK Parti. Demokratik bir yarışta benim tahminin belli: Bu ülkede CHP hiçbir serbest seçimi kazanarak tek başına iktidar olamadı. Demirel, Yılmaz ve Cindoruk gibi halkın tasfiye ettiği siyasilerin desteğiyle de bu değişmeyecek… Çünkü demokrasilerde devlet değil halk oy verir ve kazanır.
Zaman, 06.07.2010