Durma düşersin!

Türkiye gibi vesayet rejimi de dâhil devletçi yönelimleri olan ve demokrasilerini pekiştirememiş devletlerde, demokrasinin güçlü bir şekilde inşası için devlet organlarının ve kamu yönetiminin reforma tabi tutulması en önemli ihtiyaçlardan biridir.

Devlet organlarının ve kamu yönetiminin olduğu gibi korunması, temel ilke ve kuralların değiştirilmeden muhafaza edilmesi istenilen demokratikleşmeyi sağlamayacağı gibi, bir geri gidişe, bürokrasinin ve vesayet kurumlarının yeniden canlanmasına neden olabilir.

2002 yılından sonra Türkiye’nin başına gelenler gelecek için güzel bir örnek oluşturmaktadır. O dönemlerde devlet yapısını farklılaştırmaya çalışan Turgut Özal liderliğindeki ANAP partisi birçok alanda reformlara girişmiş ancak bunların önemli bir kısmını başaramadan etkinliğini yitirmiş, Özal’ın vefatı ile birlikte bu çabalar sonlamıştı.

1993-2000 yılları arasında belki de Cumhuriyet tarihinin en kötü dönemlerinden biri yaşandı. İktisadi krizler, siyasi krizler, terörle mücadele adına halka yaşatılan zulüm ve işkenceler damgasını vurdu bu yıllara. Ama en önemlisi 1997 yılındaki muhtıraydı. Bu muhtıra aslında güçsüzleşen bir sistemin yeniden dirilme çabalarıydı. Aynı zamanda ayrımcılık, hak ihlalleri ve gerilemeyi ifade ediyordu.

2000’li yıllarla birlikte başlayan yeni dönem uluslararası ortamın da görece sakin olmasıyla birlikte Türkiye’nin önüne yeni kapılar araladı. Ortaya çıkan fırsatlar en azından Özal dönemine göre daha güçlüydü.

Türkiye 2002 sonrası dönemde oldukça önemli sayılabilecek kanun ve anayasa reformları gerçekleştirdi. 2007 yılında yaşanan vesayet rejimini yeniden canlandırma siyaseti başarılı olamadı. Ancak, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve 2010 yılında yargı sisteminde yapılan değişiklikler dışında bir türlü devlet yapısını değiştirecek hukuki ve idari düzenlemeler yapılamadı.

2011 seçimlerini izleyen dönemde yeni bir anayasa konusunda toplumda mutabakat sağlandı. 2013 yılında Türkiye’nin uzun dönemdir devam eden şiddet sorunu “çözüm süreci” ile halledilmeye çalışıldı. Tam iler yeniden yoluna giriyor derken üst süte gelen toplumsal olaylar, başta Ortadoğu olmak üzere uluslararası alanda artan belirsizlikleri, devlet içindeki örgütlenmelerin yarattığı tahribat ve çözüm sürecinin duvara toslaması umutları azalttı. Umutları azaltmakla kalmadı, Türkiye’nin gerçekleştirmesi gereken reformlardan uzaklaşmasına neden oldu.

Günümüzde Türkiye hala bu olumsuzlukların etkisi altında kalmaya devam ediyor. Şiddet toplumsal hayatımızı ve güvenliğimizi tehdit etmeye devam ederken, başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da istikrarsızlık daha artmış durumda. Toplumsal kesimler arasındaki güvensizlik ilişkisi de bir kutuplaşma görünümü sunuyor.

Böyle bir ortamın her türlü tehlikeye açık olduğunun bilinmesi gerekir. Daha iyi bir demokrasi ve hukuk devleti yolunda ilerleyen ülkelerde siyasi iktidarların göreli önemi de daha fazladır. Söz konusu tehlikelerin savuşturulabilmesi siyasi iktidarın kararlığına, rasyonelliğine, toplumu kucaklayıcı tutumuna bağlıdır.

“Durma düşersin!” Türkiye konumundaki her ülke için geçerli bir slogan.

Türkiye’nin yaşadığı tüm badireleri atlatabilmesi, ancak demokratik dünyanın tecrübelerinden uzaklaşmadan atacağı adımlarla mümkün olacaktır.

Böylesine kritik bir dönemde hukuki ve siyasi dönüşümün hızlandırılması, kamu reformuna çok boyutlu bir çerçevede devam edilmesi bir fasit daireye düşülmesini engelleyecek en önemli araçtır. Eğer bu fasit daireye girilecek olursa ondan yararlanacak olan sadece eski düzenin savunucuları olacaktır.

Zaten gecikilmiş bir yolda mola için daha fazla zaman harcanmamalıdır.

Yeni Yüzyıl Gazetesi, 10.05.2016

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et