Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde Türkiye seçim sonrasında baş döndüren diplomasi trafiğine tekrar başladı. NATO Liderler Zirvesi’nde yapılan görüşmeleri takiben önce ilgili bakanların ardından Erdoğan’ın Körfez çıkarması, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin İstanbul’a gelmesi ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile yapılan telefon görüşmeleri bu trafikte yerini alıyor.
Türkiye, ortaya koyduğu pro-aktif dış politika ile dünyadaki sorunları çözme konusunda merkez üssü haline geldi. Dünyadaki savaş ve pandemi sonrası devletlerin bozulan para politikaları sonucunda daha çok etkisini hissettiğimiz içe dönme, kendi sorunlarınla ilgilenme politikalarına karşı Türkiye, her kurumu ile dünya barışına katkı sağlamaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimlerin ardından ilk ziyaretini KKTC’ye yapması ve oradan direkt uçuş ile Azerbaycan’a gitmesi yeni dönem dış politikasının aynı kararlılık ve daha hızla devam edeceğini gösteren ilk adım oldu. Bu hamle ile yakında belki de Azerbaycan Kuzey Kıbrıs’ı tanıyacak ve böylece yeni bir dönemin başlangıcı gerçekleşecek. Güney Kıbrıs’ın Batı’dan aldığı desteğe karşılık Kuzey Kıbrıs’ın Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olarak katılması da oldukça önemli. Böylece Türkiye, KKTC’nin de dünyada hak ettiği yeri alması ve adada iki egemen devletin olduğunu göstermek için çabalarını devam ettiriyor. Bunun yanında savaş nedeniyle dünyada olması beklenen gıda krizine de yine Türkiye el atıyor.
Nitekim Tahıl Koridoru anlaşmasının ortaya çıkmasında mevcut düzene baktığımız zaman öncü kuvvetin Birleşmiş Milletler olması beklenirken, Türkiye savaşın en şiddetli zamanında tarafları ülkesinde buluşturarak dünya gıda krizinin çıkmasını engelledi. Geldiğimiz aşamada anlaşmanın süresi bitince Rusya’nın “şartlarımız karşılanırsa anlaşmaya döneriz” açıklamasının ardından gözler yeniden Türkiye’ye döndü.
Özellikle, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’in “Burada Türkiye’nin çabaların takdir etmek istiyorum. Önümüzdeki süreçte amaç küresel gıda ve fiyatının istikrarını korumak olacak” ifadesi, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in ise “Müttefikimiz Türkiye ve Birleşmiş Milletler’in çabalarına rağmen Rusya’nın Karadeniz tahıl girişiminden çekilmesi kararını kınıyorum” açıklamaları Türkiye’nin dünya gıda krizini engelleme konusundaki önemini vurguluyor. Erdoğan da “Putin’in bu insani köprünün devamını istediğine inanıyorum. Seyahatten dönünce Putin ile görüşme yapacağım. Ağustos’ta ülkemizde görüştüğümüzde bu konuları konuşacağız” ifadeleri sorunun tekrar Türkiye’de çözüleceğini gösteriyor.
Bir diğer konu olan İsveç’in NATO’ya üye olma meselesi de açıklığa kavuştu. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Türkiye’nin İsveç’in üyeliğine ilişkin protokolü yakında TBMM’ye sunacağını duyurdu. Bu anlaşma kapsamında NATO tarihinde ilk kez Terörle Mücadele Özel Koordinatörü atayacak. Bunun yanı sıra yapılan açıklamalarda gerek AB ve İsveç gerekse de ABD’den vize serbestiyeti, Türkiye’nin AB’ye üyeliği ve F-16 satışı gibi konularda üstüne düşen görevlerin yapılması beklenecek. Türkiye burada sergilemiş olduğu tavır ile diplomasinin önünü kesmeyerek diyalogdan yana olduğunu bir kez daha gösterdi.
Son olarak Erdoğan’ın çıktığı Körfez turu Türkiye’nin dış politika perspektifinin çok geniş bir coğrafyaya yayıldığını gösteriyor. Daha önceleri Batı ve Doğu eksenli dünyada Körfez ülkelerinin de artık etkili olduğunu görüyoruz. Özellikle güçlü finansal yapıları ile dünyada oluşan ekonomik krizden oldukça az etkilenmeleri de bunun göstergesi oluyor. Türkiye tarihsel bağların getirdiği avantajlar ile buradaki ülkelerle ikili ilişkileri geliştiriyor. Günün sonunda Batı Arap ülkelerine sadece para gözüyle bakarken, Türkiye ekonomik iş birlikleri sayesinde beraber kalkınmayı, gelişmeyi vaad etmesiyle öne çıkıyor. Türkiye ayrıca Körfez’de sadece ikili ilişkiler kurmuyor, bunun yanında yaptığı ziyaretler ile ülkeler arasında bir barış köprüsü de oluyor.
Sonuç olarak, tüm bunlarla birlikte Türkiye, dünyada barışın tesisi için var olan BM, NATO gibi kurumların güçlenmesine ve işlevsel olmasına büyük katkı sağlıyor. Bunun yanı sıra bazı ülkelerin çatışmanın ve çözümsüzlüğün taraftarı olduğu coğrafyalarda, diplomasiyi işleterek daima çözümden yana oluyor. Arap coğrafyasında da iç çatışmaların önüne geçmeyi amaçlayarak birlik ve barış odaklı olan Türkiye, dünya siyasetine önemli kazanımlar oluşturuyor. Türkiye önümüzdeki süreçte de bu girişimleri genişleterek barışın ve diplomasinin üssü olma yolunda hızla ilerleyecektir.