“Erzin bir sanayi şehri olmamasına rağmen son 30 yılda Güneydoğu’dan göçen 5.000 kadar Kürt nüfus Erzin’e yerleşti. Güneydoğu’da boşaltılan köylerin insanların bir kısmı da çaresiz Erzin’e gelip yerleşiyorlardı. Bunlar kendi aralarında bir mahalle oluşturdular. Daha çok tarım işlerinde çalışarak geçinmeye çalışıyorlar. Ayrıca her yıl, Güneydoğu’dan birkaç bin insanda portakal toplama mevsiminde Erzin’e çalışmaya geliyor. Böylece Erzin’in etnik yapısı hızla değişiyor.
Erzin’e yerleşen Kürtler Erzin’e entegre olmadılar, kendi mahallelerini kurdular, Erzinlilerden kopuk yaşıyorlar. Oylarını topluca DTP’ye veriyorlar. DTP’yi tercihlerinin silah zoruyla olduğunu kimse iddia edemez. Erzinliler oylarını ne kadar özgürce veriyorsa, bunlarda oylarını aynı şekilde veriyorlar. Erzin’de kimse evinin damına hoparlör koyup müzik çalmadığı halde, Kürt mahallesinde bazı evlerin damlarına konmuş hoparlörlerden sürekli Kürtçe müzik yayını yapılıyor.
Erzinliler bu kadar çok Kürdün kısa zamanda Erzin’e yerleşmesinden hiç de memnun değiller. Bilmiyorum, köyünü, evini, belki de işini kaybederek, memleketinden göç etmek zorunda kalarak Erzin’e gelen Kürtler durumdan memnun mu?
Kürt mahallesinin çocuklarıyla sohbet ederken nereli olduklarını sordum. Çoğu Erzin’de doğmuş çocuklar, bana Diyarbakır’ın, Urfa’nın bazı ilçelerini saydılar. Ben, çocuklara babalarının Diyarbakırlı veya Urfalı olduğunu, kendilerinin artık Erzinli olduklarını, Erzin dışına çıktıklarında, birisi nereli olduklarını sorarsa, “Erzinliyiz” diye cevap vermelerini tembihledim…
Erzin’e yerleşen Kürtlerin kurduğu mahalle bir gecekondu mahallesine hiç benzemiyor. Sokakları çok dar olsa da, evleri düzgün ve bahçeli; elektriği, suyu var. Son seçimden önce bir kısım yolları da asfaltlanmış. Çocukların hepsi okula gidiyorlar. Şimdilik Erzinlilerin portakal bahçelerinde çalışarak geçinip gidiyorlar. Bir gün geri dönmeyi düşündüklerini zannetmiyorum. Her şeye rağmen, Erzinlilerle Kürtler arasında şimdiye kadar önemli bir sorun çıkmadı.”
Kışkırtıcının İşi Zor Değil
Bu yazıyı tam bir yıl önce burada yazmıştım. Yazıyı iyimser bir cümle ile bitirmiştim, ama bu yörede yerli halkla son yıllarda Güneydoğu’dan gelip yerleşenler arasında bir çatışma ihtimali endişesini de hep taşıyordum.
Erzin Dörtyol’a 15 km uzaklıkta, Dörtyol’la aynı sorunları yaşayan bir kasaba…
Herkesin birbirini ismiyle ve lakabıyla tanıdığı, çoğunun birbiriyle akraba olduğu 20 bin nüfuslu bir Anadolu kasabasına kısa bir süre içerisinde, dillerini bile anlamadıkları 5-6 bin yabancı yerleşiyor. Erzin’de bir lokantaya girdiğimde, garsonların ve lokanta sahibinin Kürtçe konuştuklarını görünce hayretler içinde kalmıştım…
Yeni gelenler Erzin’e uyum sağlayacak gibi değildi. Dilleriyle, yaşam biçimleriyle, kimlikleriyle Erzin’e yabancı idiler. Ayrıca Erzin’in asimile edemeyeceği kadar kalabalıktılar ve kendilerine ait bir mahalle oluşturmuşlardı, birbirlerine dayanarak yaşamaya çalışıyorlardı. Şu anda bizim mahallenin ilkokulunda çoğunluğu Kürt çocukları sağlamış durumda. Bu arada bizim mahalledeki caminin cemaatinde de bayağı bir artış oldu.
Erzin’de yerli halkın nüfus artışı Türkiye ortalamasının epeyce altında… Yeni gelenler ise hızla çoğalıyorlar ve bunlara her yıl daha yeni gelenler de ekleniyor.
Yeni gelenler kimlik konusunda da yaralılar. Evlerinin damından Kürtçe müzik yayını yapmalarının, açtıkları lokantada yerli müşteriyi kaybetme pahasına Kürtçe konuşmalarının, oylarını topluca Kürt partisine vermelerinin sebebi bu yaralanmış kimliği tedavi çabasının bir sonucudur herhalde.
Bu durum her toplum için sorunlu bir durumdur. Hiçbir Avrupa ülkesinde 20 bin nüfuslu bir şehir 5 bin yabancıyı tolere edemez. Madam Mitterand bile bunu bir Fransız kasabasına kabul ettiremez. Hele, camilerin minarelerine bile katlanamayan İsviçre kantonlarında hiç mümkün değildir.
Bölgede provokatörlerin işi zor görünmüyor. Bir yanda Türklerle Kürtler arasında kavga çıkarmak için her türlü kışkırtmayı yapan bir terör örgütü, bunlara ayak uydurmuş politikacılar, diğer yanda da sabrı gittikçe zorlanan yerli halk…
Birlikte Yaşamak Zarureti
“Kürtlerle birlikte yaşamak zorunda mıyız?” sorusu, artık bu yörede geçersizdir. Bir gün Türkiye’nin bir yerinde bir Kürdistan devleti kurulsa da, burada Türkler ve Kürtler bir arada yaşamak zorundadır. Birlikte yaşamanın çarelerini aramaktan başka bir çıkar yol yoktur.
Bu insanlar Erzin’e, Osmaniye’ye, Dörtyol’a durup dururken gelmediler. Güneydoğu’da güvenlik gerekçesiyle köyleri boşaltanlar, mezraları yaşanmaz hale getirenler, hayvancılığı öldürenler, tarımsal ürünlerin ticaretini engelleyenler herhalde böyle bir sonucun da sorumlusudurlar. Güneydoğu’da köyü boşaltılan insanlar, herhalde Osmaniye’ye, Erzin’e, Dörtyol’a, İskenderun’a, Adana’ya, Mersin’e yerleşeceklerdi. Herhalde bu beklenmeyen bir durum değildi. Ben ortaokulu giderken Dörtyol’un nüfusu 10 bindi; şimdi 70 bin…
Provokatörün işi zor gibi görünmüyor. Aslında provokatöre de gerek yok. Durup dururken 4 polisin öldürülmesi yeteri kadar provoke edici herhalde… Taraf gazetesi, Erzin’de olayların büyümemesinde Erzin BDP İlçe Başkanı Hüseyin Kur’un sağduyulu davranışının önemli katkısı olduğunu yazdı. Aynı sağduyu Dörtyol’daki olayların üstüne Diyarbakır’da hazırladıkları konvoyla gitmeye çalışan BDP lideri Selahattin Demirtaş için de gerekiyor.
Dörtyol’da olanların arkasında ille de provokatör aramak boşuna… Osmaniye’de; Erzin’de, Dörtyol’da yerli halkla Güneydoğu’dan gelenler arasında sorunların çıkması olağanüstü bir şey değil. Birlikte kavgasız yaşamak isteyen insanların işi hiç de kolay değil… Yerli halkın çeşitli sebeplerden dolayı bölgeye göç etmek zorunda kalmış olan bu insanları kabullenmesi, kimliklerine de saygı göstermesi; memleketlerini terk edip buraları yurt edinenlerin de huzurun bozulmaması için çaba göstermeleri, kışkırtıcılara destek olmamaları gerekiyor.