Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin son olarak Donbass’taki gerilim ile bu üç bölgesinde de sorun olmuş oldu. Yakın zamana kadar Türkiye’nin çevresinde Suriye iç savaşından ve PKK sorunundan dolayı Güneydoğu ve Doğu bölgesindeki sorunlar ile mücadele veriyordu. Şimdi ise gelinen noktada etrafı gerçekten bir ateş çemberine dönüşmüştür. Türkiye bu sorununu daha önce de ifade ettiğim üzere 15 Temmuz sonrasında etkili iç ve dış operasyonları ile büyük oranda çözmüştür. Şimdi ise gelinen noktada Akdeniz, Ege ve Karadeniz geriliminin merkezi olmuştur. Suriye’deki ve Irak’taki karışıklıklar devam ederken Türkiye artık üç ayrı bölgede mücadele vermek ve bununla birlikte yeni politikalar üretmek zorunda. Peki Doğu Akdeniz ile başlayan bu gerilim Karadeniz’e nasıl ulaştı? Türkiye Doğu Akdeniz ve Ege’de nasıl bir yol izledi? Karadeniz “barış denizi” olarak kalabilir mi?
27 Kasım 2019’da Türkiye ve Libya arasında deniz yetki alanları sınırlandırılması anlaşması yapılınca Doğu Akdeniz’deki gerilim gün yüzüne çıktı. Bu gerilim ortaya çıktı diyorum çünkü sadece Türkiye’nin 572 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak rezervlerin olduğu bir noktada sorun tek bir anlaşma ile meydana çıkmış olamaz. Bu gelişme üzerine Yunanistan-Mısır ile uluslararası denizcilik hukukuna aykırı olarak bir anlaşma imzaladı. Yunanistan bununla da kalmayıp Ege’de de geriliminin kaynağı olmuştur. İlan ettiği Navtexler ve adaları silahlandırması bunun bariz bir örneğidir. Türkiye buna rağmen diplomasi yolundan vazgeçmeyerek istikşafi görüşmelerin yeniden başlayabileceği sinyalini vererek Yunanistan ile 61. ve 62. tur istikşafi görüşmelerini gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin diyalog yanlısı olduğu anlaşılınca 61. tur istikşafi görüşmeleri üzerine AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell “Türkiye ile ilişkilerimizi de ele aldık. Son Konsey kararları ile Türkiye’nin mesajını not ettik ve jestleri gördük. Türkiye ile ilişkileri geliştirmek ve iş birliğini sürdürmek için iletişimde kalmanın gerekliğinin altı çizildi” açıklaması yaptı. Bu da Türkiye’ye AB ile yeni bir başlangıç sunmuştur. Doğu Akdeniz’de de saldırganlıktan ziyade hakkını savunma ve hakkı olanı istemenin sonucu ile olumlu gelişmelerle karşılaşmıştır. Mısır ile düzelmeye başlayan ilişkiler bunun çok açık bir örneğidir.
Tabii ki Türkiye diplomasinin tıkandığı noktada bazen askeri destek ile de politikalarını sürdürmüştür. Meşru hükümete verilen askeri destek ile darbeciler püskürtülmüş ve diplomasi yolu tekrar açılmıştır. 5 Şubat’ta Libya Siyasal Diyalog Forumu (LSDF), Başbakan ve Başkanlık Konseyi’nin üç üyesini seçti. Ve Libya’da Ulusal Birlik Hükümeti kuruldu. Bu hükümet kalabalık bir heyet ile geçtiğimiz günlerde Ankara’yı ziyaret etti. Böylece Libya’nın demokratikleşmesine olan katkı Türkiye tarafından sağlandı diyebiliriz. Libya hükümeti ise yeniden dünya tarafından kabul görmeye başladı. Buradaki bu başarının Mısır ile ilişkilerin tekrardan iyileşmesine katkı sunduğunu da nedenler arasında gösterebiliriz. Bunlar bize Türkiye’nin aslında yalnız olmadığını da göstermektedir. “Türkiye yalnız” ifadesi üzerinden yapılan siyasetin de temelsiz olduğunun göstergesidir.
Türkiye’nin yapıcı politikaları diplomasi yoluyla neler kazandığını göstermektedir. Türkiye’nin bu hamleleri bölgedeki gerilimi ve çatışmayı da azaltmaktadır. Bölgemiz yıllardan beri bir çatışma merkezi halindeyken Türkiye’nin yaptığı diplomasi atakları ile bölge huzuruna bazı uluslararası örgütlerden daha fazla katkı sağladığı aşikardır. Benimsenen diplomatik ve siyasi çözüm arayışları günün sonunda Türkiye’nin elini daha güçlü kılmıştır. Ayrıca Türkiye’nin bu yoğun dış politika ile diplomasi oluşturma tecrübesi de gelişmiştir.
Şimdi ise gelinen noktada Karadeniz’de Rusya ve Ukrayna arasında Donbass krizi yaşanmaktadır. Türkiye hem Ukrayna ile hem de Rusya ile çok yakın ilişkiler içinde olan bir ülke. Türkiye her ne kadar SİHA satışları ile Ukrayna’ya burada destek verse de çözümün diyalog ile olmasından yana olduğunu da deklare etmiştir. NATO ve ABD aksine Türkiye önce Putin ile daha sonra da Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski ile görüşmüştür. Türkiye’de Karadeniz’in bir Rus gölü haline gelmesini tabii ki istememektir. Ama Karadeniz’de çıkacak bir çatışmanın kendisine ve dahi bölgeye hiçbir fayda vermeyeceğinin de farkındadır. Gerilimi arttıran faktörlere bakınca dünyanın diğer bölgelerinde de kimi ülkelerin geriliminden beslendiği açıktır. Türkiye ise yapıcı politika yapımı ile bölge huzuruna ve barışına katkı sağlamaya devam etmektedir.