Doğal olan şeyler ve davranışlarda doğallık çoğu zaman övülür. Doğal olanın iyi, güzel, zararsız olduğuna inanılır. Davranışları doğal görülen kişilerin de erdemli, iyi karakterli, sade ve komplekssiz olduğu düşünülür. Tersi de doğrudur. Doğal olmaktan çıkmış, yani müdahaleye uğratılmış şeylerin (gıda, çevre vb.) zararlı ve kötü olduğu peşinen varsayılır. Doğal davranmakla zıtlaştırılan davranışlar sunî, yapmacık sıfatlarıyla etiketlendirilerek kınanır, ayıplanır, bazen dışlanır.
Doğala bu övgü ve inancın bir önyargı olduğunu söylemek gerekir. Aynı zamanda modern bir fenomen olduğunu da. Endüstri Devrimi ve sonrasında dünyanın dönüştürülmesi, insan nüfusunun artması ve tabiattan kopuk dev yerleşim ve ortak yaşama birimlerinin ortaya çıkması tabiatı özlenen, dönülmek istenen nesne, yer hâline getirdi. Özellikle yahut daha ziyade şehirli nüfus için. Çalışma hayatı yoğun nüfuslu, trafiğin günlük çile olduğu, yeşile ve temiz havaya hasret kalınan yerlerde geçen insanların epeyce bir bölümü emeklilikte kır hayatına çekilme, doğaya dönme-kavuşma hayalleri kurmakta. Yapmacık olmayan, kendiliğindenlik ve açıklık taşıyan davranışlar da, çoğu zaman başkalarında aranan övgüye mazhar davranışlar olarak görülmekte ve teşvik edilmekte.
Bununla beraber gerek insan çevresindeki doğanın gerekse insan davranışlarındaki doğallığın her zaman iyi ve insan hayatına katkıda bulunucu olmaması mümkün. Tabiat insanın yaşamasına elverişli bir eko-sistem sağlamakta elbette, ama çoğu zaman müdahale edilmesi, dönüştürülmesi şartıyla. İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özellik bunları yapabilmesi. Hayvanlar çevrenin bir aksesuarı gibi kalırken insanlar tabiatı etkilemekte ve dönüştürmekte. Bunun zararları olduğu ne kadar kesinse faydaları olduğu da o kadar kesin.
İnsan tabiata hiç müdahale edemese ve onu hiç dönüştüremeseydi varlığını muhafaza etmede bir ölçüde, nüfusunu artırma ve refah seviyesini yükseltmede ciddî ölçüde başarısız olurdu. Daha doğrudan söyleyelim: Doğal olan her şey kullanılabilir ve faydalı değildir. Tabiatta her bulduğumuz suyu içemeyiz. Ağır metallere ve zehirlere temas etmiş suyun işlenmesi, arıtılması gerekir. Her bulduğumuz otu, bitkiyi de yiyemez ve ilaç olarak kullanamayız. Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Müberra Koşar’ın bir vesileyle ifade ettiği üzere ilaç olarak kullanılan bitkilerdeki etken maddeler kimyasal bileşiklerden oluşur. Bu yüzden, “Bitkilerle tedavi denildiğinde halkımızın en fazla yanlış anladığı şey her doğal olan şey zararsızdır algısıdır. Bu çok yanlış bir tabirdir. Doğal olan her şey yine zararlıdır.” Doğal olan hemen her şeyi doğallıktan şu veya bu derecede uzaklaştırarak kullanabiliriz.
Benzer şeyler davranışlarda doğallıkla ilgili olarak da söylenebilir. Davranışları tamamen yapmacık, sahte olan kimselerden haklı olarak hoşlanmayız. Fakat insanlarda saygı, kibarlık, nezaket olarak tezahür eden sözler, ifadeler, hitaplar doğallığın dışında olmasına rağmen iyidir, hayatımızı zenginleştirir ve beşerî iletişim ve etkileşimi teşvik eder. Kibar ve nazik konuşanları kaba konuşanlara yeğleriz. Kılık kıyafet konuları ise en küçüğünden en büyüğüne, en basitinden en şatafatlısına doğaldan sapma hüviyetiyle karşımıza çıkar. Hiçbir hayvan türü bizim gibi giyinme çabası içine girmez, doğasının gereğini yapar. İnsan bu bakımdan da doğallıktan ayrılmakta…
Son olarak, çevreye her müdahale doğallıktan uzaklaşma olmasına rağmen her durumda yanlış ve zararlı sayılmaz. İnsan çevreye müdahale etmeseydi bitkiler ve hayvanlar arasında sıkışır, bugünkü hayatına asla kavuşamazdı. Belki bekasını bile sağlayamazdı.
Evet, doğal olan şeyler ve doğal sayılan davranışlar her zaman iyi olmayabilir.