Din özgürlüğü ve cemevleri

 CHP Dersim (Tunceli) Milletvekili Hüseyin Aygün’ün TBMM’de cemevi açılmasına ilişkin talebinin Meclis Başkanı Cemil Çiçek tarafından DİB’nın web sitesindeki bazı bilgilere dayanarak reddedilmesi, demokrasi ve din özgürlüğü ilişkisinin yeniden ele alınmasını gerektiriyor.

Şüphe yok ki, demokrasi ve din özgürlüğü günümüz demokrasilerinde iç içe geçmiş kurumlar. Her demokrasi din özgürlüğünü herkes için tanımak ve korumakla mükellef. Bunu yapamayan veya yapmayan bir siyasî sistemin demokratlık derecesi azalır. Yine şüphe yok ki, Türkiye’de, ister çoğunluk ister azınlık olsun, her dinî grubun din özgürlüğüne ilişkin problemleri var. Aleviler de bu gruplar içinde ve en başta gelenler arasında.

Din özgürlüğünün iki ana boyutu olduğu söylenebilir. İlk boyut inanma özgürlüğüdür. Bu, insanların hangi Tanrı’ya, niçin, nasıl inanacaklarını bizzat belirleme hak ve yetkisine sahip olmasını gerektirir. Bu özgürlük sınırsız olmak zorundadır. Kişiler isterlerse bir ağaca, bir hayvana, isterlerse Müslümanların Allah’ına Hıristiyanların God’ına inanabilir, iman edebilir. İkinci boyut ibadet tarzını seçme ve dinini yaşama, yaşatma ve inanan olarak toplumsal hayata her alanda katılma hakkıdır. İnananlar, Tanrılarına nasıl tapacaklarına, ne yiyip ne giyeceklerine, dinî inanç ve ilkelerini yeni nesillerine hangi yol ve yöntemlerle nasıl aktaracaklarına vs. kendileri karar verir. Bu bakımdan da serbestlik esastır. Müminler, başkalarının ve kendilerinin klasik insan haklarına geri döndürülmesi, telafi edilmesi imkânsız zararlar vermedikçe, bireysel ve toplumsal hayatta dinlerini yaşama ve yaşatmada tam bir özgürlüğe sahiptir. Demokratik bir siyasî sistem insanlara bunu engelleyici müdahalelerde bulunamaz. Çok sözü edilen “kamu düzenini koruma”da bu tür müdahaleler için gerekçe olarak kullanılamaz. Korunması gereken kamu düzeni, siyasî-bürokratik güç sahibi makamların uygun gördüğü ve onayladığı düzen değil, din özgürlüğü de dâhil tüm özgürlüklerin korunmasını ve yaşanmasını mümkün kılan düzendir.

Din özgürlüğü çoğu kimsenin sandığından çok daha fazla önem taşıyan bir kavşak özgürlüktür. O, klasik hayat, hürriyet ve mülkiyet haklarının ve ifade, toplanma, teşkilatlanma, seyahat hürriyeti gibi sivil özgürlüklerin birleşme ve buluşma noktası olarak yaşar. Bu yüzden, din özgürlüğü ihlâlleri sadece din özgürlüğü ihlâli olmakla kalmaz, diğer hak ve hürriyetlerin ihlâli olmaya doğru yürür. Din özgürlüğünü budayan devletlerin mülkiyet ve hatta hayat hakkını gasbetmeyi ve tüm sivil özgürlükleri devlet iktidarının eğilimleri doğrultusunda budamayı alışkanlık haline getirmesi bir tesadüf değildir.

Alevilerin din özgürlüğüyle ilgili temel problemlerinin anahtar kelimeleri, başka birçok grup için olduğu gibi, tanınma ve eşitliktir. Aleviler ne iseler o olarak tanınmak ve mesela Sünnilere karşı negatif ayrımcılığa maruz bırakılmamak istiyor. Bunlar son derece haklı ve meşru talepler. Karşılarına dikilen her itiraz, biraz sonra işaret edeceğim üzere, geçersiz, batıl. Ne yazık ki, Türkiye’nin carî siyasî rejiminin kodları ve zihniyeti din özgürlüğünün temel şartları ve gerekleriyle uyumsuz. Ve bu uyumsuzluğun topluma kök salmış damarları da mevcut. İyi niyetle çalıştaylar yoluyla bir Alevi açılımı yapmak isteyen AKP’nin sonunda gelip bir duvara toslaması bundan. Ancak, diğer ana siyasî aktörler olarak CHP ve MHP de Alevilere bakışta AKP’den daha iyi bir noktada durmuyor. Sadece, iktidarda olduğu için AKP’nin tavrı, doğal olarak, daha fazla dikkat ve tepki çekiyor.

Kürt probleminin temelinin Türk etnisitesi etrafında bir etnik homojenizasyon gerçekleştirme teşebbüsü olması gibi, Alevi probleminin temeli de Sünnilik etrafında bir dinî homojenizasyonun gerçekleştirilmek istenmesidir. Bu yüzden, probleme çözüm bulma adına teolojik tartışmalara girmek siyasi seviyede gereksiz ve yanlıştır. Yapılması gereken “doğru dini” bulmak değil eşit olarak yaşama siyasî ilkesini benimsemek ve uygulamaktır. Geçmişte cemevlerinin olmadığı tezi de bir değer taşımaz. Tarihte bir ara mezhepler ve bugünkü hâliyle camiler de yoktu. Demokratik devletin görevi vatandaşının “doğru din veya doğru ibadet yeri ve biçimi” seçmesini sağlamak değil, istediği doğrultuda yaşaması için hayatını kolaylaştırmaktır. Devletin ister DİB aracılığıyla isterse başka bir şekilde Aleviliği ve unsurlarını istediği gibi tanımlamak türünden bir yetkisi ve görevi olamaz. Aleviler kendini nasıl görüyor ve ne şekilde tanımlıyorsa o şekilde kabul görmek hakkına sahiptir.

Cemevlerine ibadethane statüsü verilirse bunun İslam’ı ve Müslümanları böleceği korku ve iddiası da geçersizdir. Bir defa, adına öyle diyeceksek, bir bölünme zaten mevcut. Müslümanlar Sünni, Şii, Alevi olarak bölünmüş olduğu gibi bunların içinde alt bölünme kategorileri de var. Sadece İslam değil, diğer dinler de onlarca hatta yüzlerce kümeye ayrılmış durumda. İkinci olarak, bölünme kelimesinin Kürt sorunundan dolayı zihnimize kazıdığı anlam algısı yanlış ve zararlı. Bir dinde bölünme, o dinin yaşama şansını artırır. Zira, bireylerin önündeki tercih yelpazesini genişleterek söz konusu dine her eğilim ve ihtiyaca cevap verme gücü kazandırır. Ayrıca, dinî çizgi ve gruplar arasındaki rekabet onların her anlamda kendini geliştirmesini ve bağlılarına daha iyi muamele etmesini sağlar. Serbest piyasa, tüm mal ve hizmetlerde kaliteyi yükselttiği gibi dinî eğilim ve yorumlar piyasasında da kaliteyi yükseltir. Bunun birçok örneği vardır. Üçüncü olarak, genel olarak özgürlük, özel olarak din özgürlüğü bir dinin bölünmesi endişe ve korkusundan daha önemli ve daha önce gelen bir değerdir. Özgür olmayan, gerçek anlamda ve kıymet taşıyacak şekilde, bir inanan olamaz. Son olarak, her inananın veya inanan grubun kendi din özgürlüğünü koruması başkalarının din özgürlüğünü koruma konusunda hassas olmasına bağlıdır. Ancak bu sayede kendi din özgürlüklerini koruma hattını kendilerinden daha uzağa kurabilir ve tahkim edebilirler. Bu ayrıca ahlakî ve insanî bir ödevdir.

Türkiye’nin Sünni kanaat önderleri ve siyasî liderleri, Kemalistlerin din özgürlüğü bakımından kendilerine reva gördüğü muameleyi Alevilere reva görmemelidir. Bu demokrasiye de, din özgürlüğüne de, insaniyete de aykırıdır. Ayrıca, Alevilerin din özgürlüğünü tesis etmeleri kendilerinin din özgürlüğünü de güçlendirecek ve daha korunaklı kılacaktır.

 

Zaman, 20.07.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et