“Cami Kışla Parantezinde Türkiye” adlı kitabının promosyonu için yapıldığı anlaşılan mülakatta Mehmet Altan ilginç şekilde ulusalcı Kemalist çevrelerin de mütemadiyen dile getirdiği bazı argümanları savunmuş. 4+4+4 düzenlemesinin “rövanşist” bir mantıkla yapıldığını iddia etmiş. “Okulda din dersi olmaz; eğer devlet eliyle din dersi veriyorsan zaten demokratik bir devlet olamıyorsun.” ifadesini kullanmış.
Altan’ın mülakatta dile getirdiği, doğru olduğuna inandığım bazı görüşleri var: Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kaldırılmasının, AB reformlarının hızlanmasının, AKP iktidarının demokratikleşme yolunda attığı adımların bir fiilî durum olmaktan çıkartılıp hukukî altyapıya kavuşturulmasının gerekmesi, dindar muhafazakârların Kemalist zihniyetten uzak kalmaya dikkat etmesi gibi. Ne var ki mülakat genel tonlamasıyla sanki bir liberal demokrattan çok bir ulusalcının görüşlerini yansıtıyor.
Altan’ın din eğitimiyle ilgili görüşlerini tam olarak bilmiyorum. Mülakatta dile getirdiği fikirleri hangi felsefî, ahlakî zemine dayandırdığını da. Zira, hem konuşmalarında hem yazılarında problemlerle ilgili bir kısım doğru tespitler yapıp isabetli hedefler göstermekle beraber akademik ölçülere uygun açıklama ve temellendirme çabalarına girişmiyor. Böylece bizi belki de onun kaleminden kalıcı, on yıllar sonra da bakmayı gerektirecek makale ve kitaplara kavuşmaktan mahrum bırakıyor. Mehmet Altan, ne yazık ki, AB üyeliği ve standartlarını da abartılı bir tutkuyla savunuyor. AB içindeki felsefî tartışmalardan ve anti-AB’cilerin derinlikli eleştirilerinden ya haberdar değil ya da onları önemsemiyor. Bu anlayışa göre AB ne yaparsa yapsın doğru. Tek yapmamız gereken AB’nin çıtasına sarılmak.
Ben bu yazıda Mehmet Altan’ın mülakatta yansıttığı din eğitimiyle ilgili görüşlerine değineceğim. Bunun sebebi söz konusu görüşlerin çok önemli ve anlamlı olduğunu düşünmemden ziyade, onları dile getiren şahsiyetin kamudaki algılanması. Mehmet Altan medyada ve bazı entelektüel muhitlerde “önde gelen liberallerden” biri olarak anılıyor. Kendisinin bu adlandırmaya itiraz ettiğini duymadım ve bazı liberal fikirlere sahip olduğuna da kuşku yok. Ancak, net bir şekilde “evet, liberalim” dediğini işitmedim. Liberal açıdan illiberal fikirlere sistematik bir eleştiri getirdiğini de görmedim. Hele Marksizme karşı pozisyonu kelimenin tam anlamıyla tuhaf. Marksist düşünce geleneğinin otantik liberal fikirlerin bir reddi olduğu kesin. Marksizm bugün Altan’ın çok sevdiği ve her konuda referans gösterdiği AB’nin -klasik insan hakları, anayasal devlet, sınıfların barışçıl beraberliği vs. gibi- temel değerlerini anlamadığına ve önemsemediğine literatürde şahitlik edecek pek çok isim ve eser var. Buna rağmen o Marksizmle liberalizmin birleştirilebileceğini zannediyor ve “Marksist liberal” gibi bir oksimoronu rahatça kullanıyor. Liberalizm lehine net bir tavır koymamasına rağmen, Mehmet Altan’ın görüşleri bu konularda gayet sığ olan medya tarafından liberalizmi temsil kabiliyetine sahipmiş gibi algılanıyor ve yansıtılıyor. Sözünü ettiğim mülakattaki din eğitimiyle alakalı ifadeleri de aynı muameleye tabi tutulursa liberalizme de liberal olduğunu beyan edenlere de açıkça haksızlık yapılmış olur.
DİN EĞİTİMİ TOPLUMA BIRAKILABİLİR Mİ?
Liberal görüş, din eğitimini, temel bir hak olarak görür. Bireyler, tek tek veya gruplar hâlinde, kendi çocuklarına dinî inanç ve pratikliklerini öğretebilirler, öğrettirebilirler. Bunu tartışmak bile anlamsız, bu yüzden, asıl mesele, devletin din eğitiminde bir rol üstlenip üstlenmeyeceği. Burada da tek ve her toplum için doğru bir model yok. Ana ayrım çizgisi, din eğitiminin bir kamu hizmeti olarak tanınıp tanınmayacağı. Kamu hizmeti olduğu kabul edilirse, devletler din eğitimini zorunlu, merkezi, devlet kontrollü eğitim sisteminin içine yerleştirebilir. Bunun nasıl yapılacağı dinî grupların taleplerine, eğitime tahsis edilen imkân ve kaynaklara bağlı. Bu tür bir din eğitiminin ne laikliğe ne de demokrasiye aykırı bir tarafı var. Hatta, tam tersi doğru; bu laikliğin ve demokrasinin bir gereği olarak görülebilir. Mühim olan, devletin din eğitimini, bir dinin veya dinî yorumun lehine diğer dinlerin veya dinî yorumların aleyhine olacak şekilde ayrımcılık temelinde tanzim etmemesi. Örneklemek gerekirse, Türkiye’de Sünni çocuklar yanında Alevi çocuklar da, gayri-Müslimler de kendi dinlerini örgün öğretimde öğrenebilirse, bir grubun lehine veya aleyhine açık ve örtülü yollarla ayrımcılık yapılmazsa, bir problem doğmaz. Tabii ki bu arada bir dinî inancı olmayanların da aynı özgürlüğe sahip olması şart ve onlara bu özgürlük tanınmazsa din özgürlüğü sakatlanır. Demokrasiler din eğitimini önemser. Nitekim, aynı gün Zaman’da yayımlanan yazısında değerli akademisyen Adnan Küçük’ün de (“Din Eğitiminde Beklentiler ve Yapılanlar”) belirttiği üzere İngiltere, Almanya ve Hollanda gibi istikrarlı demokrasilerde bu modelde din dersleri verilmektedir. İkinci modelde din eğitimi devlet tarafından verilen bir kamu hizmeti olarak düzenlenmek yerine topluma bırakılabilir. Bunun anlamı devletin örgün eğitim sistemi içinde her din için eğitim vermeyi üstlenmemesi, ama toplumun bunu yapmasına da engel olmamasıdır. Dahası da var; bu modelde kamu tesisleri toplumsal gruplar tarafından kullanılabilir; fizikî mekânlar din eğitimi için belli gün ve saatlerde dinî cemaatlere tahsis edilebilir. Ayrıca, devlet dinî gruplara bunun için vergi kolaylığı sağlama, doğrudan kaynak aktarma gibi yollarla da yardımcı olabilir. Ben çok yakın zamanlara kadar ikinci modelin daha uygun olduğunu düşünmekteydim. Lâkin, gözlem ve muhakemelerim bu fikri değiştirmeme sebep oldu. Aşırı merkeziyetçi ve toplumdan muazzam (bütçenin %10’undan fazlası) kaynak çeken bir eğitim sisteminin mevcut olduğu bir ülkede din eğitimini genel bir hak olarak örgün öğretim içine yerleştirmek daha iyi ve daha adil bir yol gibi görünüyor.
İşin ilginci, Mehmet Altan’ın din eğitimine özgürlük konusunda CHP’nin bile gerisine düşmüş görünmesi. CHP milletvekili, akademisyen Binnaz Toprak’ın 7 Nisan’da yayımlanan (“CHP 4+4+4’e neden karşı?” Radikal) yazısından öğreniyoruz ki, CHP yeni kanunda din eğitimine sistemde yer verilmesine itiraz etmiyor, sadece bazı teknik düzenlemelerden şikâyetçi. Sonuç olarak, Mehmet Altan’ın din eğitimiyle ilgili görüşlerinin, liberal düşünceye uygun bir duruşu temsil ettiği söylenemez. Buna karşılık, kaba pozitivizme ve dolayısıyla pozitivist siyasî görüşlere yakın olduğu iddia edilebilir.