8 Haziran sabahı, HDP’nin barajın altında kaldığı bir Türkiye’ye uyansaydık, bugün maskeli grupların bütün şehirlerde hayatı felce uğrattığı, yakıp yıktığı, polisle çatıştığı bir tabloyla karşı karşıya kalacaktık. Sosyal medya seçimde hile yapıldığı yalanlarıyla dolup taşacak, muhalefet partileri daha öğlene varmadan seçimlerin adaletsiz ve iktidarın da gayrimeşru olduğunu ilan etmiş olacaktı.
HDP barajı geçti ve AK Parti en yakın rakibine 15 puan fark atarak, yüzde 40’lık bir oyla iktidarı kaybetti.
Peki ne oldu?
AK Parti’den hiç kimse çıkıp da hileden hurdadan bahsetmedi. Partinin bütün sözcüleri çıkıp sandıktan çıkan irade karşısında boynumuz kıldan ince dedi.
Türkiye, gayet demokratik ve güvenilir bir seçim yaşadı. Bu seçimi “tek parti diktatörlüğü” denilen bir iktidar yaptı. “12 Eylül rejiminden beter” denilen rejim, toplum iradesine tam bir saygıyla iktidarı kaybettiğini deklare etti; hiçbir şekilde çamura yatmaya çalışmadı.
Şimdi, aylardır “diktatör” çığlıkları atanların cevap vermesi gereken bir soru yok mu ortada? Diktatörlük böyle mi olur? Dünyanın neresinde bir diktatör böyle kusursuz bir seçim yapıp iktidarın elinden gitmesine müsaade eder?
Sanırım, bu seçimin tek olumlu tarafı, son iki yıldır yaratılan gerçek dışı algının etkisiyle endişeleri iyice azgınlaştırılan “endişeli modernler”in biraz olsun sakinleşmesine yol açması olacak. Görecekler ki, AK Parti Türkiye’nin en meşruiyetçi partisidir; seçimle geldiği gibi, seçimle gider.
* * *
Seçim sonuçları “endişeli modernler”in yüreğine su serpmesi gereken bir başka olguyu daha gözler önüne serdi.
Onlar hep, AK Parti’ye oy veren kitleleri sürü yerine koydular, önüne odun gelse seçecek cahil bir kitle zannettiler. Toplumun yüzde 50’sine “Erdoğan’ın müridi” muamelesi yaptılar. O tabanı, o tabandaki değişimi ve gelişimi hiçbir zaman anlamadılar ve anlamak için de en ufak bir gayret göstermediler. Üst üste aldıkları seçim yenilgilerini de kendi beceriksizliklerine değil, AK Parti seçmeninin “körü körüne bağlı” oluşuna yordular. Yaptıkları bu okumadan çıkardıkları sonuç ise, bu sosyoloji iktidarın seçim yoluyla el değiştirmesine imkân vermediğine göre, AK Parti’yi yıkmak için her yolun mubah olduğuydu! Bu yüzden, darbeciliğin her türünden, otonom yapının operasyonlarından, genel ayaklanma denemelerinden, kaostan, ekonomik yıkım senaryolarından medet umdular.
Ama işte bakın, sonuçta nefret ettikleri o iktidardan, darbeyle ya da kaosla değil; “sürü” dedikleri o kitlenin partisine bir ayar verme ihtiyacı duyması yüzünden “kurtuldular”!
Onların küçümsediği o kitle, darbe, kaos ya da dış destekli operasyonlar karşısında partisini korumayı bildiği kadar, hoşnutsuzluğunu ortaya koymayı ve sandıkta bir ihtar vermeyi de bildi.
Gelecek birkaç yazımı AK Parti’nin 9 puanlık düşüşüne yol açtığını düşündüğüm hatalarına ayıracağım ve bunların hiçbiri daha önce yazmadığım şeyler olmayacak.
Şimdilik önümüzdeki kısa döneme ilişkin tahminimle bitireyim:
AK Parti önümüzdeki dönemde “sistemi kilitleyen” parti görüntüsü verirse bunun gelecek bir erken seçimde kendi aleyhine çalışacağını bilir. Kendisi tek başına iktidar olamadı diye Türkiye’yi ateşe atan sorumsuz bir parti pozisyonuna düşmek istemeyeceği için, öncelikle bütün koalisyon imkânlarını değerlendirecektir. Erken seçim ancak kamuoyu AK Parti’nin elinden gelen her şeyi yaptığı halde koalisyonun mümkün olmadığını gördükten ve buna ikna olduktan sonra gündeme gelebilir.
Ve eğer erken seçime bu şartlarda gidilirse yeniden tek başına iktidar olabilir.
Akşam gazetesi, 09.06.2015