Ben dindar bir nesil yetişmesini isterim. Ama devlet eliyle değil.
Çünkü devlet, dindar bir nesil yetiştirmek için en kötü araçtır. Bu hem ahlaki bakımdan böyledir, hem de insanı dinden-imandan edeceği için.
Bu konuda devlete görev vermek, her şeyden önce, ahlaki bakımdan kötüdür. “Ahlakın altın kuralı”ndan hareketle söyleyelim: Benim çocuğuma yapılmasını istemediğimi başkasının çocuğuna yapmamalıyım.
Kamusal eğitimin şu veya bu din veya ideoloji yönünde nesil yetiştirmeye koşturulması, her şeyden önce adalete aykırıdır.
Dinde zorlama anlamına geleceği için, din ve vicdan özgürlüğüne aykırıdır.
İnsan haklarına dayalı demokratik devlet ilkesine aykırıdır.
Devlet bütün çeşitliliğiyle toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş araçsal bir değer ise, toplumun efendisi veya amiri değilse, hizmetinde olduğu insanların çocuğunu, onların arzusu hilafına eğitemez.
Adaleti, ahlakı geçelim, bu işi devlete yüklemek, devlet beceriksiz olduğu için, bütün devletler öyle olduğu için, devletin bastığı yerde ot bitmediği için de yanlıştır. “Büyük mutfakta iyi yemek pişmez” der kamusal eğitimi eleştirirken Nietzsche, daha ne desin!
***
Dindar nesil yetiştirmek istemek de aksini istemek kadar meşrudur. AK Parti de dindar nesil isteyebilir. Önemli olan, bunun nasıl yapılmak istendiğidir.
Başbakan Erdoğan “öğrenci formatlamak bizim işimiz değil” diyorsa, bu önemli. On yıllık AK Parti iktidarında, eğitim yavaş ve kısmi de olsa, özgürleşme yolunda mesafe kat etti, bu çok daha önemli.
AK Parti Hükümeti, eğitimi özgürleştirerek, çeşitlilik ve çoğulculuk temelinde onun önündeki engelleri kaldırarak dindar nesil yetiştirmeyi düşünüyorsa, bence hiçbir sorun yok.
Ama gerçek anlamda özgür bir eğitimin diğer bütün gereklerini de yapmalı.
Tevhidi Tedrisat dayatmasını kaldırmalı. Zorunlu din dersini kaldırmalı. Milli Eğitim ve YÖK kanunlarını değiştirerek, eğitimde Atatürkçülüğün öğrenciye zorla şırınga edilmesi anlamına gelen maddeleri kaldırmalı.
Yükseköğrenimde bile “Atatürk İnkılapları ve ilkeleri
doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı” öğrenci yetiştirmeyi amir hüküm olarak koyan “Yükseköğretim Kanunu”nun olduğu ülkede, bırakın özgür eğitimi, üniversite mümkün olabilir mi?
Sivil toplumun dini eğitim ve din eğitimi (ikisi farklı ve din ve vicdan özgürlüğü için ikisi de gerekli) verme, bunun için okul kurma ve müfredatını belirleme hakkını, bütün inanç grupları için aynı anda tanımalı.
Ve devlet dinin yakasından düşmeli.
Devletin dine bundan büyük iyiliği olmaz.
Özgürlüğe de.
***
Başta CHP olmak üzere, kreşten post-doktoraya Atatürkçü eğitimin seksen yıldır devlet politikası olduğu bir ülkede yaşadıklarını unutup, Kemalist nesil yetiştirmeye dayanan mevcut eğitim sistemini bir kez bile eleştirmeden, dindar nesil yetiştirme meselesi üzerinden iktidara yüklenenlere gelince…
Onları kendi haline bırakalım.
Adaletin, mantığın ve demok-rasinin doğal seleksiyonuna güvenelim.
Star, 09.02.2010