4+4+4 tartışmaları gündemden düşmüyor. Başbakan yeni sistemle, zamanla sınav sisteminin değişeceğini, dershanelerin özel okullara döndürüleceğini ayrıca özel sektörden eğitim satın alınabileceği sinyallerini verdi. Muhalefet cephesi ise birtakım kaygıları giderilmiş olmasına rağmen yeni sistemin kaldırılması gerektiği konusunda ısrarlı. Örneğin CHP 4+4+4 teklifini protesto etmek için grup toplantısını Cumhuriyet Mitingleri’nin yapıldığı Tandoğan’da gerçekleştirdi. CHP ile birlikte mitinge, 2007’deki Cumhuriyet Mitingleri’ni organize eden Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Türkiye Gençlik Birliği (TGB) ve bazı Kemalist örgütler destek verdi. KESK’e bağlı sendikalar ise “gerici, ırkçı ve piyasacı biçimde” nitelendirdikleri 4+4+4 teklifinin geri çekilmesi için 28-29 Mart’ta iki günlük grev kararı aldı. Muhalefet -tepkilere bakıldığında- anlaşılan 80 yıllık tek parti zihniyetinin ürünü bir anlayışla işlev görev gören, gelişen dünyaya ve piyasa şartlarına ayak uyduramayan tek-tipçi eğitim anlayışının devamını istiyor.
GECİKEN BİR PROJE
Bugünlerde kamuoyu Başbakan’ın Seul yolunda sarf ettiği mevcut sınav sisteminin kaldırılması ve özel okullardan eğitim satın alınmasına dönük ifadelerini tartışıyor. Öncelikle özel sektörden eğitim satın alınması çok geciken bir projedir. 2003 yıllarında dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Hüseyin Çelik’in bu anlamda öne sürdüğü bir projeydi bu. Ne yazık ki “kamu yararına” gerekçesiyle yine dönemin Cumhurbaşkanı olan A.Necdet Sezer tarafından veto yemişti. Projenin iptaline dönük öne sürülen bir diğer önemli gerekçe de Anayasa’nın 42. maddesi idi. Bilindiği gibi Anayasa’ya göre eğitimin devlet tarafından finanse edilmesi yani ücretsiz olarak sunulması gerekiyor. Acaba eğitim sanıldığı gibi ücretsiz sunulan bir hizmet midir? Hayır. Yaygın kanaatin aksine eğitim bedava olmayıp bütünüyle vergi mükellefleri tarafından finanse edilen bir hizmet türüdür. Üstelik devlet genel bütçeden (vergi mükelleflerinden) eğitimin finansmanını temin yoluna giderken ne vatandaşların gelir düzeylerini dikkate alıyor nede hangi görüşten, dinden ve mezhepten olduklarını göz önünde bulunduruyor. Bu durumda herkesten toplanan vergilerle sunulan eğitim aslında sadece bir kesimin menfaatine dönük bir hizmete dönüşmüş oluyor.
ÜCRETSİZ EĞİTİM EN ÇOK YOKSULLARI MAĞDUR EDİYOR
Türkiye’de ücretsiz eğitimi savunanların sarıldıkları iki önemli gerekçe vardır. Bunlar; ücretsiz eğitimin yoksullar yararına olduğu ve eğitimde fırsat eşitliği sağladığıdır. Oysa bugün ücretsiz eğitim sanılanın aksine en çok yoksul kesimi mağdur etmiştir. Eğitim Reformu Girişimi verilerine göre; en düşük gelir grubunu oluşturan % 20’lik dilimdekilerin üniversiteye ulaşma imkânları % 0,43 gibi çok düşük bir orana sahipken, orta ve üst gelir grubunu oluşturan % 20’lik dilimdekilerin üniversiteye ulaşma imkânları % 11,03 ve % 28,04 gibi bir orandır. Varlıklı aileler çocuklarını özel ko-lejlere gönderirken düşük gelirli aileler devlet okullarında kalitesiz eğitim alan çocuklarının istikbali için dershanelere yüklü miktarda ücret ödemek durumunda kalıyorlar. Yapılan araştırmalar bugün isim yapmış üniversitelere yerleşen çocukların daha çok varlıklı ailelerin çocukları olduklarını göstermektedir. Ayrıca dershaneye gitmeden üniversiteye yerleşenlerin oranı da bir hayli düşüktür.
Kısacası çocuklarına yıllık milyarlarca para ödeyip kolejlere gönderemeyen aileler dershanelerden eğitim satın alarak çocuklarına yatırım yapmaktadırlar. Buna mecburlar çünkü arzın artan talebi karşılayacak düzeyde olmaması Türkiye’de özellikle yükseköğretim giriş sınavlarını önemli hale getirmektedir. Dolayısıyla dershanelere yoğun bir talep olmaktadır. Dershanelere duyulan talebin bir önemli nedeni de her yıl katlanarak artan MEB bütçesine rağmen kamusal eğitimin başarısız bulunmasıdır.
Son 10 yılda bütçeden MEB’e ayrılan payın katlanarak arttığı bir gerçek. Ne var ki ayrılan bu yüklü miktarda bütçeye rağmen kalabalık sınıflı derslikler, okulların temizlik sorunları, hizmetli ve güvenlik personeli sıkıntısı, öğretmen yetersizliği vs gibi bir yığın sorunların giderilemediğini görüyoruz. Eğitime yüklü miktarda para harcayan Türkiye, buna rağmen kaliteli eğitim öğretim ortamları oluşturamamaktadır. Çünkü her yıl ayırdığı bütçenin en az % 75 ini personel giderlerine ayırmaktadır. Bunun yanı sıra farklılıklara kapalı, aile tercihlerine imkân tanımayan ve neredeyse 80 yıllık kanunlarıyla kamuya tek-tip bir eğitim anlayışı dayatılmaktadır. Bu durum devlet okullarında kaliteyi düşürmektedir. O yüzdendir ki Türkiye yıllardır PISA raporlarında en gerilerde yer etmektedir. Oysa aynı müfredatı kullanmalarına ve devlet desteği almamalarına rağmen özel okullar daha başarılı olmaktadır.
EĞİTİMDE ÖZEL SEKTÖRE TEŞVİK EDİLMELİ;
Artık dünyanın da geldiği nokta göz önünde bulundurularak rekabetin ve seçim özgürlüğünün esas alınması şartıyla eğitiminde -sağlıkta olduğu gibi- büyük ölçüde özelleştirilmesi gerekmektedir. Bir zamanlar bilindiği gibi SSK’lılar neredeyse ikinci sınıf muamele görülerdi. Devlet hastanelerine gidemez, istedikleri eczaneden de ilaç yazdıramazlardı. Üstelik kalitesiz hizmet alırlardı. Oysa özel sektörden hizmet alınmaya başlandığından beri kendilerine bol seçenekli zengin bir menü sunuldu. Eğitim de büyük ölçüde özelleştirildiğinde ve üstelik farklı okul türlerine ve eğitim modellerine imkân tanındığında ebeveynlere bol seçenekli zengin bir menü sunulacaktır. Bu durum hem eğitimin maliyetini düşürecek hem de kalitesini arttıracaktır. Neticede bunun örneklerini Telekom’da ve THY’ da görmekteyiz.
Diğer taraftan serbest eğitim piyasasının sunduğu imkânlar bir taraftan bireyi özgürleştireceği gibi bu durum en çok da dar gelirli ailelerin işine yarayacaktır. Dershanelere talep azalacak ve dershanelerde talep olmayınca imkânlarını özel okuldan yana kullanacaktır. Bu anlamda dershanelere tanınan vergi indirimin onları motive edeceği bir gerçektir. Devlet eğitim harcamalarında kullanılması kaydıyla velilere, öğrenciler için ayrılan yıllık eğitim maliyetini vermelidir. Aileler bu parayla çocuğuna istediği bir okuldan eğitim aldırabilmelidir. Daha cazip bir yerde eğitim satın almak istiyorsa bu sefer düşük faizli ve uzun vadeli kredi seçenekleri sunulmalıdır. Bireyin aldığı eğitim kadar eğitme katkı yapması sağlanmalıdır. Çünkü mevcut sistem çok ciddi bir kaynak israfına yol açmaktadır. Bu sistem aynı zamanda devlet okullarının yükünü hafifleteceğinden devlet okullarının da kalitesi artacaktır. Bu süreçte eğitimin yerel yönetimlere devri meselesi de gündeme alınmalıdır. Merkeziyetçi ve hantal bir bürokratik yapılanmayla eğitim faaliyetlerinin yürümeyeceği de göz ardı edilmemelidir.
AK Parti 4+4+4 teklifiyle eğitimde çok ciddi bir hamle yapma niyetinde. Umarım bu sefer bu yerinde proje heba edilmez. Artık hayat bize eğitimin bir yüzyıl geriden gidemeyeceğini dayatıyor. Başbakan’ın eğitim alanında sarf ettiği sözlerin hayata geçirilmesi için zaman kaybedilmemelidir. Çünkü bu çocuklarımızın geleceği için çok önemli.
Yeni Şafak, 29.03.2012